Umarız demokrasi korkusu yüzünden bu çözüm de hüsranla bitmez…

Mehmet Ocaktan

Türkiye’nin içinde bulunduğu bütün hukuksuzluklara rağmen, Devlet Bahçeli’nin başlattığı ‘Terörsüz Türkiye’ projesinin hayata geçmesi, bu ülkede yaşayan herkes için hayati bir önem taşıyor.

Bu konuda farklı bakış açılarına sahip olabiliriz, hatta en sert eleştirilerde de bulunabiliriz ama PKK’nın silahsızlandırılmasını görmezden gelemeyiz. Çünkü bu sadece PKK’nın silahsızlandırılmasıyla sınırlı bir mesele değil, aynı zamanda Türkiye’de demokratik siyasetin önünü açma potansiyelini de içinde barındıran katma değeri yüksek bir mesele.

Biliyoruz ki Türkiye uzun süredir bir siyasetsizlik haliyle malul durumda. Hiçbir temel problemimizi siyaset zemininde tartışamıyoruz, konuşamıyoruz. Dolayısıyla problemlerimiz giderek kangren hale geliyor ve sonuçta hepimiz kaybediyoruz.

Projenin sahibi olan MHP lideri, çözüm konusundaki kararlılığını ısrarla sürdürmeye devam ediyor. Salı günkü grup toplantısındaki konuşmasında PKK’nın örgütsel varlığını sona erdirdiğini ve silah bıraktığını açıkladığını hatırlatan Bahçeli“Kanlı sürecin artık tamamen sona erdirilmesi elzemdir” ifadelerini kullanırken, DEM Parti’nin sorumlu ve çözüm odaklı temaslarının da dikkatle izlendiğini vurguladı. Bahçeli ayrıca, “Sivri ve kışkırtıcı söylemlerden uzak durulmalı, hiç kimse yeni bir çatışma ortamının sorumluluğunu taşıyamaz” diyerek siyaseti ve örgütü sorumlu davranmaya çağırdı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da NATO toplantısından dönüşte gazetecilere yaptığı değerlendirmede, ‘Terörsüz Türkiye’ konusunda geniş bir mutabakat olduğunu ve bu meseleyi çözmede kararlı olduklarını söyledi.

Evet bütün bunlar, son derece kıymetli açıklamalar. Ancak AK Parti cephesinin, çözüm konusunda hala belli tereddütler yaşadığı, bu yüzden de meseleyi biraz ağırdan aldığı gibi bir kanaat var.

Bu kanaat ne kadar doğrudur bunu zaman gösterecek. Muhtemelen bu algı, AK Parti’nin özellikle ‘demokratik siyaset’ konusunda yaşadığı kafa karışıklığından kaynaklanıyor olabilir.

Bu arada PKK’nın silah bırakma işleminin de geciktiğini belirtelim. Silah bırakma eyleminin beklenen hızda ilerlemediğini belirten PKK yöneticisi Mustafa Karasu, Bahçeli’nin verdiği taahhütlerin yerine getirilmediğini söyleyerek, “Devlet içinde bir kesim süreci bozmak istiyor” iddiasında bulundu. Eğer bir aksilik olmazsa, silahlar 10 Temmuz’a kadar teslim edilecek.

Dolayısıyla sürecin başarıyla tamamlanabilmesi için, siyasi iktidarın yapacağı hukuki düzenlemelerle demokratik siyasetin önünü açacak iradeyi bir an önce ortaya koyması gerekiyor.

Aslında atılacak adımlar, PKK’nın fesih kongresinin sonuç bildirgesinde çok net olarak ortaya konulmuştu. Öncelikle Öcalan’a ‘serbestlik’ getirecek ‘umut hakkı’ yasasının çıkarılması, demokratik siyasetin önünü açacak düzenlemelerin yapılması, kayyım atamalarının sonlandırılması. Ayrıca süreç içinde eğer bir anayasa düzenlemesi yapılabilirse, 66. Maddedeki Türklük tanımının netleştirilmesi gibi…

Öyle anlaşılıyor ki iktidarın demokratik siyaset konusunda hala bazı endişeleri var… Süreci akamete uğratabilecek en kritik nokta ise, Ankara’nın halihazırdaki uygulamalarıyla demokratikleşmeye izin vermesi mümkün olmayacak bir istikamette ilerliyor olması…

Eğer iktidar epey bir süredir alışkanlık haline getirdiği gibi hukuku, anayasal hakları görmezden gelerek eleştirenleri, itiraz edenleri, fikir özgürlüğü haklarını kullananları hapse atmayı sürdürürse demokratikleşme yine bir hayal olarak kalabilir.

Galiba Türkiye’nin bugün yaşadığı hukuksuzlukların en önemli sebebi, demokrasi korkusu…

Demokrasi korkusu yüzünden, yargının üzerindeki siyaset gölgesini kaldıramıyoruz…

Demokrasi korkusu yüzünden, adaletin terazisinin bozulmasından rahatsızlık duymuyoruz…

Demokrasi korkusu yüzünden, gençlerin anayasal gösteri haklarını kullanmalarına tahammül edemiyoruz…

Demokrasi korkusu yüzünden, akademik özgürlüğü adeta bir öcü gibi görüyoruz…

Demokrasi korkusu yüzünden, alaturka rejim marifetiyle siyaseti dizayn etmeyi bir vatanseverlik gösterisine dönüştürmekten çekinmiyoruz…

Demokrasi korkusu yüzünden, iç hukukumuzun bir parçası haline getirdiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını tanımamayı ‘güçlü devlet masalı’ gibi anlatmaya bayılıyoruz…

Demokrasi korkusu yüzünden, ekonomiden hukuka, eğitimden dış politikaya kadar her alandaki başarısızlıklarımızı ‘dış güçler’, ve ‘Avrupa bizi kıskanıyor’ hamasetiyle perdeleyip kelepir başarı hikayeleri anlatmayı çok seviyoruz…

Demokrasi korkusu yüzünden, halkın özgür iradesiyle seçtiği belediye başkanlarını hapse atıp yerlerine kayyım atamayı devletin bekası için teminat olarak görüyoruz…

Umarız demokrasi korkusu yüzünden, bu çözüm adımları da hüsranla sonuçlanmaz…