Hamas, İslamcı bir örgüt, diğer İslamcılar gibi (aralarında görüş ve meşreb farklılığına rağmen İran, Afganistan, Lübnan, Yemen, Mısır, Tunus vd.) Allah’ın izniyle İsrail’i rezil rüsvay etti. İsrail, sadece güç yetiremediği Hamas’a karşılık çocuk, kadın, yaşlı insan öldürdü, yerleşim birimlerini enkaza çevirdi, bir halkı aç ve susuz bıraktı. Çoğu insan en yüksek perdeden Gazze katliamını dile getiren Türkiye’den fiili/somut şeyler bekledi, kim bunu dile getirdiyse “Türkiye’yi savaşa mı sokmak istiyorsunuz?” diye terslendi.
Kimse Gazze için Türkiye savaşa girsin demedi. İran savaştı, İslam ülkeleri onu yalnız bıraktıkları, hatta doğrudan Suudi Arabistan ve Ürdün, dolaylı olarak Türkiye karşı cephede yer aldıkları için ağır bedeller ödeyerek çekildi (şimdilik). 12 günlük İran-İsrail savaşı sırasında Malatya’daki Kürecik tesislerinin durumu ile ilgili yapılan resmi açıklama herşeyi anlatmaya yetiyordu. AA’nın 14 Haziran 2025 günü konuyla ilgili verdiği haber şöyleydi: “Kürecik radar üssünden elde edilen veriler, NATO prosedürleri kapsamında yalnızca NATO müttefiki ülkelerle belirli çerçevede paylaşılmıştır”
(https://www.aa.com.tr/tr/gundem/dmm-kurecik-radar-ussunden-israile-bilgi-aktarildigi-iddiasini-yalanladi/3598487)
NATO demek Amerika, İngiltere, Fransa ve Almanya demek, NATO’ya bilgi vermek İsrail’e vermektir; bu ülkeler kayıtsız şartsız İsrail’e askeri, mali ve diplomatik hertürden desteği veriyor, bunu da açıkça deklare ediyorlar.
Türkiye, zaten İran’a ve Şia’ya bitmez tükenmez kin ve nefret içinde olan Selefi HTŞ’nin Suriye’de yönetimi ele geçrmesinde Amerika ve İsrail’le işbirliği yaparak Filistin davasına ve Gazze’ye verebileceği zararı verdi, Filistinlilere ve Hizbullah’a Suriye üzerinden silah ve mühimmat gidiyordu-, şimdi Suriye altın tepsi içinde İsrail’in mutlak askeri hakimiyeti altına girdi, Golan’daki işgallerini genişletti, Suriye’nin askeri kapasitesini berhava etti, Şam’ın 20 km. yakınına kadar geldi, Türkiye’nin hiç istemediği PYD’nin Abdullah Öcalan’ın silahı bırakma çağırısına uymasını engellemektedir. Suriye’nin “tek yön” istikameti İsrail’i bölgede tahkim etmeye matuf Abraham İttifakı’dır.
Bunlar yorum veya propoganda değil, herkesin gözü önünde cereyan eden olgular, somut olaylardır. Suriye’de elimizde ne kaldı? Eldeki tek şey “Zalim Esed gitti.” Bu muydu?
Zihinleri manipüle etmeye gerek yok. Hamas da bugüne kadar Türkiye’den Gazze’ye asker göndermesini, İsrail’le savaşmasını istemiş değil. Tek yanlı haberlerin ötesinde olup bitenleri yakından takip ettiğimizde, Hamas’ın başarılı bir askeri direniş yaptığını görebiliriz. Dünyanın en yoksul ülkesi Yemen’in Ensarullah’ı İsrail’le aslanlar gibi savaşı göze aldı, Amerika’yı kendisiyle anlaşmaya mecbur etti; Suriye koridorunun İsrail’e teslim edilmesinden önce Hizbullah, İsrail’e ağır darbeler indirdi, liderleri dahil binlerce şehit verdi. Hamas, İsrail’e kök söktürdü, verdiği ağır sivil zayiata rağmen İsrail’i müzakere masasına oturmaya mecbur etti.
Hamas’ın Türkiye’nin veya başka bir ülkenin askeri yardımına ihtiyacı yok, böyle bir talebi de yok, Hamas’ın bütün dünyadan istediği iki şey
a.) Gazze halkına uygulanan açlık, tehcir ve soykırımın durdurulması
b.) Amerika ve İsrail’in empoze ettikleri Hamas’ın silahsızlandırılmasına karşı çıkılması.
Türkiye’de “Canım biz savaşa giremeyiz, Amerika’nın İran’a ne yaptığını görmedik mi?” diye, savaş seçeneğinin dışında açık veya gizli Türkiye’nin tartışmalı İsrail politikası örtbas edilmektedir.
İran, Hizbullah, Ensarullah, Hamas İsrail’le savaşı göze alıyor, bedeller ödüyorlar ve izzetlerini koruyorlar. Bizimki can da, onlarınki patlıcan mı?
Tamam, biz Türkiye olarak savaşa giremeyiz, zaten isteyen de yok. Ama savaşa giremiyoruz diye:
- İsrail vatandaşlarına vize koymak,
- Kaçıncı kezdir yapılan açıklamalara rağmen, gerçekte süren ticareti sahiden kesmek,
- Ceyhan üzerinden Azeri petrolünün akışına son vermek,
- İsrail’e gidip Gazzeli çocuk öldüren TC vatandaşı yahudi katilleri yargılamak,
- Büyük elçimezi geri çekmek mümkün değil mi?
İspanya da bir NATO ülkesi, Latin Amerika’da kaç ülke bunların alasını yaptı, yapmaya devam ediyorlar.
Madem bizzat hükümet yüzbinleri meydanlara döküp gösteriler yaptırıyor, bu durumda Amerika, İsrail ve çoktan Filistin davasını gündemlerinden çıkarmış Arap yöneticilerinin peşine takılmak bize ne onur kazandırır, ne bekamıza hizmet eder. Türkiye’nin bir beka sorunu varsa, tehdit İsrail’den gelir. Doğru politika, İsrail’le savaşanlarla birlik olmaktır.
Türkiye bunları neden yapmıyor? İsrail’in veya Amerika’nın gelip bizi bomlayacağandan mı korkuyor? Türkiye ne Amerika’ya ne NATO’ya mahkum değildir, 1964’te ABD Devlet Başkanı Johnson, Kıbrıs’a müdahale edilmemesi yönünde küstahça mektup gönderince İsmet İnönü, gerekirse ittifaktan çıkabileceğimizi söylemişti: “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu dünyada yerini alır.” 10 sene sonra da Ecevit ve Erbakan liderliğinde Türkiye, Kıbrıs’a müdahale etti. Cumhur İttifakının etkili ortağı Devlet Bahçeli, Amerika’ya ve NATO’ya bağımlı olmadığımızı söylüyor.
Bunları yapamadığımız gibi, Filistin davasına ve Gazze cihadına darbe sayılacak şeyler yapıyoruz:
Diyojen, küpün içinde iken Büyük İskender onu ziyaret eder, biraz sohbet ettikten sonra
-Benden bir isteğin var mı, diye sorunca Diyojen şöyle der:
-Gölge etme, başka ihsan istemem.
Bence İsrail’le savaşmak mümkündür ve eninde sonunda Türkiye istemese de İsrail’le savaşmak zorunda kalacaktır. Türkiye’nin başından beri Suriye politikası yanlıştı, bugün de yanlıştır ve “hayr” umarken, içinden çıkılamaz “şer”le karşılaştı; bunun gibi İsrail politikası da yanlıştır.
Mesele şu ki, mevcut politikayı eleştirmeye kalkışanlara, belli bir çevre hemen kötü niyet hamledip “Erdoğan, AK Parti veya hükümete düşmanlık”la suçlamakta, lafı ağza tıkamaktadır.
Bu zihin körelticidir, söz konusu olan İslam’ın ve müslümanların içine düştükleri bu zillet halinden kurtulması, sağlıklı bir çıkış yolunun bulunmasıdır.
Eleştiri rahmettir, şuranın ve istişarenin başka çeşididir. Liderleri, sorumluluk sahibi yetkilileri gerçeklerden koparanlar onların her karar ve icraatlarında hikmet arayıp gününü gün edenlerdir. Bir iktidara en büyük zararı verenler, eleştiri yapanları susturanlardır. Hz. Ömer şöyle demişti: “Bizi elşetirmiyorsanız sizde hayır yoktur, eleştirince biz kızıyorsak bizde hayır yoktur.”