Türkiye'nin en çılgın projesi

Vahdettin İnce

Türkiye'de AK Parti iktidarında, Marmaray, Boğaza üçüncü köprü, İzmit körfezinde Osman Gazi köprüsü ve İstanbul'un dört bir yanında metro çalışmaları gibi müthiş projelerin peş peşe başlatılıp tamamlandığı yıllardı. Bütün bir Anadolu'nun duble yollarla örüldüğü günlerdi. Bu arada çeşitli manipülasyonların etkisiyle daha sonra akamete uğrayan birinci çözüm süreci de devam ediyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir "çılgın proje"si daha olduğu da medyanın gündemindeydi. En çok da bu "çılgın proje"nin İstanbul'a ikinci bir boğaz yapılması olduğu dillendiriliyordu. Bir televizyon programında "çılgın proje" ile ilgili tahminim sorulmuştu. Ben de "bana göre Türkiye'nin en büyük çılgın projesi halihazırda devam ediyor; çözüm süreci" diye cevap vermiştim.

Bin yıldır aynı dinin mensupları olarak aynı vatanı paylaşan, acı tatlı zamanları birlikte yaşayan, birlikte zaferleri kucaklayan, birlikte birinci cihan harbi gibi ağır hezimetleri tadan, birlikte üzülen, sonra eski muhteşem günlerine kavuşmak ümidiyle son bir gayretle akıllara durgunluk veren destansı kurtuluş savaşını kazanan Türklerin ve Kürtlerin bu tarihsel birlikteliklerinin tek parti zihniyeti tarafından zalim bir paranteze alınıp her müminin yüreğini kanatan bir ayrışmaya doğru sürüklenmesinin son bulması ihtimali benim başımı döndürüyordu. Küçük Asya'nın daracık ufuklarının bir büyük geleceğe açılacak olması ihtimali gerçekten baş döndürücüydü. Ama süreç dediğim gibi akamete uğradı. Çatışmadan nemalanan, kandan iktidar devşirmeye alışmış tek parti zihniyetinin uzantıları, iç ve dış bedhahlar ellerindeki gücü ve de muhtemel iktidar şansını yitirmek istemiyorlardı. Neticede bir on sene kadardır karamsarlığın egemen olduğu bir dönemden geçiyorduk, geçen sene MHP lideri Devlet Bahçeli'nin şu anda milletinin hayırhahı her vicdanı bir büyük heyecana gark eden sürecin ilk adımını atmasına kadar. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da desteği ve yol açmasıyla bugünlerde yeniden bu çılgın projeyi hatırladım.

Bahçeli'nin mecliste Dem Parti sıralarına yönelip parti temsilcilerinin ellerini sıkması, hakikaten herkesi şaşkına çevirmişti. Ben dahil herkes bunun olsa olsa nezaket örneği olduğunu düşünmüştük. Hava o kadar kapalı, o kadar pusluydu ki başka bir ihtimal aklımıza gelmiyordu. Ama Devlet Bahçeli'nin bütün karanlık bulutları dağıtan adımları peş peşe gelmeye başladı. İmralı'da cezasını çeken örgüt lideri Abdullah Öcalan, bu adımlara katkı sunmaya hazır olduğunu söyleyerek, bu önemli ve müthiş sürecin devamını sağladı. Örgüt de liderinin çağrısına olumlu cevap vererek kendini feshettiğini ve silah bırakacağın ilan etti. Bununla da kalmayıp sembolik bir törenle silah bıraktığını ilan etti. Geçenlerde askeri birliklerle karşı karşıya gelmemek ve sürecin kesintiye uğramasına veya zarar görmesine sebep vermemek için Zap bölgesinden çekildiğini de duyurdu.

Bu arada TBMM'de İyi Parti hariç parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin üye verdiği bir komisyon kuruldu ve bu komisyon, bildiğiniz gibi farklı kişileri, toplumsal kesimleri, kanaat önderlerini dinledi. Son olarak komisyonda bir heyetin İmralı'ya gidip örgüt liderini dinlemesi kararlaştırıldı. Örgüt liderini dinlemenin şekli, heyetin adaya gitmek yerine Öcalan'ın görüntülü olarak görüşünün dinlenmesi gibi önerileri, tartışmaları bir kenara bırakırsak en beklenmeyen (aslında beklenen) tutum, CHP'den geldi. CHP İmralı heyetine üye vermeyeceğini duyurdu ve bu tavrından geri dönmedi. Kürt sorunu gibi bir sorunu ve daha başka akıl almaz sorunları ülkenin başına bela eden bir zihniyetin artık sürdürülmediği gibi bir düşünceye kapılanlar fena halde yanıldılar. Tek Partinin manevi mirasına sahip çıkan CHP'nin bu hayırlı adıma ortak olmasını beklemek fazla safdillikmiş meğer.

Neticede AK Parti, MHP ve Dem Parti'den üç milletvekili İmralı'ya, örgüt lideri Abdullah Öcalan ile görüşmeye gitti.

Kardeş kanının akmasına mani olacak bu çılgın proje hepimize hayırlı olsun.