Türkiye - İsrail Savaşı Muhetemel mi?

Ali Bulaç

İsrail’in iki senedir Gazze’de işlediği suçlar dünyada büyük infiallere yol açıyor. Kısmi özgürlüklerin söz konusu olduğu batıda yüzbinlerce insan, bu katliam ve cürümlerin durması için kitlesel tepkiler gösteriyorlar ama bu tepkilerin Amerika ve batılı ülkelerin karar mercileri üzerinde etkileri olmuyor. Hiç şüphesiz İslam dünyasında da halklar düzeyinde büyük bir infial var, bakıcı yönetimler bu infiallerin kamusal görünür olmalarına izin vermiyorlar.

Kesin olan şu ki, İsrail kendi başına güçsüz, İran, Hamas, Hizbullah ve Ensarullah iki kere onu bitirme noktasına getirdiler, iki defa da ölüm sekeratına girmişken İsrail’i Amerika ve Avrupa kurtardı; biri İsrail’le savaşan Hamas ve Hizbullah’a askeri yardım ve desteğin gittiği koridorların Suriye’de başa gelen HTŞ tarafından kesilmesi. Derken Suriye bir anda İsrail’in askeri kontrolü altına girdi, Golan’daki işgalini genişletti, Suriye’nin askeri kapasitesini yok etti. Diğeri, İsrail 12 gün boyunca İran’la giriştiği savaşta ikinci defa ölüm sekeratına girdi, Amerika ve batıya “Savaşı sonlandırın çağrısında bulundu”, Amerika İran’a müdahale ile İsrail’i ikinci defa yok olmaktan kurtardı

İsrail’in iki defa, ilkin Suriye’deki rejim değişikliği, akebinde Amerika’nın fiili müdahalesiyle kurtarıldığı apaçık. Bunlar hepimizin gözü önünde cereyan eden olgulardır, bu olgular yorum, yakıştırma, propaganda değil, fiili gerçeklerdir. Ne büyük bir hata işlediklerini hala anlamak istemeyenlerin elinde tek bir argüman kalmıştır: “Ama Esed büyük bir zalimdi.” Eyvallah, zalimdi ama Filistin’i ve arkasında bölgeyi canavarca yutmaya azmetmiş olan İsrail söz konusu olduğunda ehemm, mühimme takaddum eder.

Başından beri batının desteğine sahip olan İsrail, şimdi kendisini durduracak hiçbir gücün kalmadığına inanıyor, eline batının mutlak askeri, ekonomik ve diplomatik desteği fırsatını geçirmişken –yarın öbür gün bu fırsat elinden kaçabilir, batının tarihsel hamurunda Hitler mayası vardır- bölgede kendisine tehdit olabilecek her ülkeye saldırabileceğini söylüyor. Potansiyel tehdit gördüğü ülkelerden birinin, belki de en başta geleninin Türkiye olduğu sır değil. Zaten İsrail de bu niyetini saklamıyor. Sonunda İran, Suriye, Lübnan, Yemen ve Gazze’yi vuran İsrail, Katar’ı da vurdu (9 Eylül 2025), sosyal medya hesaplarında “şimdi sıradaki hedefin Türkiye” olduğuna dair paylaşımlar yapıldı. Türkiye’nin vurulması çağrısı yapan İsrailli akademisyen Meir Masri, “Erdoğan’a nasihat: Etrafına bak!” diyor. Sloganları şu: “Bugün Katar, yarın Türkiye.”

Aylar öncesinde İsrailli gazeteci Eyal Berkowitz şöyle yazıyordu: “Çeyrek finalde Hamas ile beraber kaldık, penaltılarla onları yendik, yarı finalde İran’ı yendik, finalde Türkiye var.” ABD Savunma Bakanının eski Ortadoğu danışmanı Michael Rubin, “İsrail-İran savaşı gelecekte İsrail-Türkiye savaşı için deneme olabilir mi?” diye soruyor. Rubin’e göre batılı ülkeler, kendilerine yakın veya uzak olsun, Ortadoğu’da hiçbir ülkenin büyümesine, İsrail’i tehdit etmesine izin vermezler, İsrail’in de temel politikası kendisinden güçlü bir ülkenin bölgede olmasına izin vermemektir. Rubin, (National Sacurity Journal – Ulusal Güvenlik Dergisi)’ ndeki yazısında “İsrail Hamas’ı Katar’da vurdu, sıra Türkiye’ye gelebilir” diyor ve şunları ekliyor: İsrail saldırırsa NATO Türkiye’yi savunmaz, Amerika veya İsveç – Finlandiya gibi birileri 5.’inci maddenin devreye sokulmasına şerh koyabilir.” Bence de NATO, İsrail söz konusu iken Türkiye’yi savunmaz, 1963 Küba krizinde gördüğümüz gibi İsrail olmasa da batılılar gelip Türkiye için savaşmazlar.

Bu demektir ki, Amerika ve batıya güvenmeden Türkiye güvenliğini teminat altına almak için çareler aramak durumundadır. Silah ve savunma sanayiine verilen hız bunun göstergelerinden biridir.

Herkesin kafasındaki soru şu: Günün birinde Türkiye ile İsrail savaşır mı?

Zahiri bakış açısından Türkiye, bir NATO ülkesi, batı ittifakının üyesi, İsrail’e zarar verecek bir eylemde bulunamaz. Nitekim bugüne kadar askeri, ticari, siyasi ve diplomatik olarak İsrail’i zorlayacak herhangi bir teşebbüste bulunmadı ama NATO’ya rağmen İsrail, Türkiye’yi ciddi manada rahatsız eden, güvenliğini tehdit eden adımlar atmaktan çekinmiyor. Bunların başında Suriye’yi mutlak olarak denetim altına almak istemesi –ki bu konuda ciddi mesafeler kat etti, Amerika ve Arap ülkelerinin yörüngesinde Suriye yönetimi, İsrail’i rahatsız edecek adım atamadığı gibi, İsrail’le “ortak düşmanlarının İran ve Hizbullah olduğunu” söylüyor. İsrail Suriye’de güç kazandıkça, bu Türkiye’nin aleyhinde olacak.

Diğeri İsrail, Türkiye’nin başlattığı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan’ın başını çektiği çözüm sürecini baltalıyor; Biri PYD’nin Öcalan’ın çağrısına olumlu cevap vermesine engel oluyor, diğeri açıkça Almanya’da İsrail-Kürt Kongresi düzenliyor.

Türkiye bir NATO ülkesi olsa da, bence Gazze olayından sonra ilk defa İsrail’i tehdit olarak algılamaya başladı; çözüm süreci doğrudan bununla ilgilidir, belki bu da yetmeyeceğinden,  Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan “Türk, Kürt, Arap ittifakı”ndan bahsetmeye başladı. Bana göre İsrail’in bölge politikalarına ve emellerine hizmet eden “kör bir İran ve Şii düşmanlığı”na rağmen İran’ı da bu ittifaka katmak lazım, kısmet olursa bunun stratejik ve icbari sebeplerini anlatmaya çalışacağım.

Erdoğan’ın sözünü ettiği “Türk-Kürt ittifakı”nın ayağı “çözüm süreci”dir, bu sürecin başarıyla sonuçlanması büyük kazanç olacak. “Türk-Arap ittifakı”nın görünür ayağı ise, Türkiye’nin Katar’la olan ilişkisidir ki, İsrail’in geçen hafta Katar’a düzenlediği saldırı bu ittifakın ne kadar önemli ve derin olduğunu ortaya çıkarmış oldu. Şöyle ki:

Bilindiği gibi 2015’ten bu yana Katar’da askeri üssümüz var.

Geçen hafta Gazze’de ateşkes için Katar’a giden Hamas temsilcilerinin bulunduğu bina İsrail uçakları tarafından bombalandı, gelen ilk bilgilere göre Hamas üyeleri öldürülmüştü, nitekim altı kişinin cenaze namazı da kılındı ama başka kaynaklara göre Hamas “Yaşıyoruz, bizi Türkler kurtardı” diye açıklamalarda bulunmuş. Kaynağa göre Türkiye, ileri teknoloji kullanarak İsrail’den kalkan uçakları takip etmiş, Katar’a konum aldıklarını tespit edince Hamas üyelerine “Derhal evi terk edin, telefonlarınızı yanınıza almayın, sekiz dakikanız var” diye uyarmış. Onlar da öyle yapmış, böylelikle saldırıdan kurtulmuşlar.

Birbirinden farklı iki bilginin test edilip doğru olanın ortaya çıkarılması gerekir ama ikinci bilginin doğru olduğunu varsayalım, bunun günün birinde mümkün olmayacağını kim iddia edebilir?

Amerika, Avrupa ve İsrail karşısında askeri güç yetersizliğini, ekonomilerini ve haklarında kasalarda saklanan dosyaları yüzünden ses çıkarmayan Arap yönetimleri, pek uzak olmayan bir gelecekte, bölgeyi ve dünyayı Siyonist musibetten kurtaracak olan yegane gücün bölgesel birlik olduğunu kabul etmek zorunda kalacaklar.

Olaylar öğreticidir, dersleri çabuk öğrenmek başarının ilk adımıdır.