Trump planı barış değil sömürge planıdırTrump’ın açıkladığı Gazze planında amacın barış değil işgal olduğunu vurgulayan Taqaz, “ABD ve İsrail’e karşı barış için mücadele etmek tüm bölge halklarının çıkarınadır” dedi.
Filistin Halk Partisi Uluslararası İlişkiler Sekreteri Dr. Aqel Taqaz soL’un sorularını yanıtladı.
ABD Başkanı Donal Trump’ın ortaya koyduğu barış önerisinde Kudüs, Batı Şeria, sınırlar, yerleşimciler, mülteciler ve güvenlik garantileri gibi önemli konuların hiçbirine değinilmediğine dikkat çeken Taqaz, Trump’ın duyurduğu planın amacının barışı sağlamak değil, Gazze’yi kontrol altına almak olduğunu öne sürüyor.
Taqaz’ın öngörüsü, Filistinlilerin söz konusu planı bu haliyle kabul etmeyeceği yönünde.
İsrail’in soykırımı ABD’nin desteği olmadan sürdüremeyeceğini belirten Taqaz, Batı ülkelerinin Filistin’i tanıma adımlarını ise “siyasi ikiyüzlülük” olarak değerlendirdi. “Filistin’i tanımak yetmez, pratik adımlar atılmadıkça bu açıklamalar boşlukta kalır” diyen Taqaz, Trump’ın planının yeni bir sömürge girişimi olduğunu vurguladı.
‘ABD’nin desteği olmadan İsrail bu savaşı sürdüremez’
Gazze halkı, iki yıldır devam eden soykırıma karşı amansız bir direniş gösteriyor. Dünya çapında belirgin bir barış talebi var. Netanyahu hükümeti bu insanlık dışı saldırganlığı ve ablukayı ne kadar daha sürdürebilir? Ayrıca, bunu şimdiye kadar nasıl başardılar?
Öncelikle, böyle bir toplantı ve tartışma fırsatı sunduğunuz için size teşekkür ederim. Netanyahu’nun bu soykırımı ve savaşı iki nedenden dolayı sürdürebileceğini söyleyebiliriz. Her şeyden önce, İsrail kamuoyunun çoğunluğunun desteğine sahip. Bu, yalnızca partisinin ve koalisyonunun değil aynı zamanda İsrail kamuoyunun çoğunluğunun da desteğine sahip olduğu anlamına geliyor ve bunu yaparken kendi kamuoyuna bunun çok önemli bir savaş olduğunu ve İsrail’in varlığı için gerekli olduğunu söylüyor.
İkinci çok önemli konu ise ABD’nin tam desteği. ABD’nin desteği olmadan İsrail bu savaşı sürdüremez. Başlangıçta, sadece ABD değildi. Hatırlayacağınız gibi, 7 Ekim’in (2023, Hamas öncülüğündeki Aksa Tufanı) ertesi günü Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin liderleri, Joe Biden, Macron ve tüm Batı liderleri, Hamas’ın sözde saldırısına karşı İsrail’i desteklemek için bir araya geldiler. Şimdi ABD ile bazı Avrupa ülkeleri arasında bu savaşın devamı konusunda bazı görüş ayrılıkları var. Ama yine de İsrail’i destekliyorlar, İsrail’in politikasında bazı değişikliklere gitmesini talep ediyorlar, mevcut politikanın İsrail’in ve İsrail’deki Yahudi halkının geleceğinden yana olmadığını söylüyorlar. Bu yüzden, televizyon ekranlarında İsrail’in Filistin halkını açlığa mahkum etmesi konusunda, Filistin halkına uyguladığı soykırım ve katliam hususunda onu desteklemeye devam edemeyeceklerini görüyoruz. İşte bu yüzden Avrupa’da bir tür değişim yaşandı. Ancak ABD her şeye rağmen desteğini sürdürüyor. Hatırlayacağınız gibi, Donald Trump, Filistinlileri Gazze’den sürüp orayı turistik bir merkez haline getireceğiz demişti. Trump sadece bir politikacı değil, bir iş adamı gibi düşünüyor.
Teyit etmek adına soruyorum, anladığım kadarıyla İsrail halkı içinde barış talebinin çok sınırlı olduğunu söylüyorsunuz.
Maalesef öyle. Öyle, çünkü İsrail sadece Filistin’de değil, bölgede de hakimiyet kurmaya çalışıyor. Çevredeki Arap ülkeleri üzerinde hakimiyet kurmak istiyorlar. Ve hatırlayacağınız gibi, daha önce ve bugünlerde Birleşmiş Milletler’de bile Netanyahu, “Büyük İsrail’i kurmak için çalışıyoruz” diyor. Büyük İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, Irak’ın bir kısmı ve Suudi Arabistan’ın bir kısmı anlamına geliyor. Ve İran’a yapılan ilk saldırının istedikleri sonucu vermemesine rağmen Netanyahu buna devam ediyor. Sürekli İran’a karşı savaştan bahsediyor. Biliyorsunuz, ABD İran’a yönelik saldırıya doğrudan katılıp İran’ı, nükleer tesislerini bombaladı. Ve daha sonra, iki üç hafta önce, İsrail’in Katar’a saldırdığını ve Trump’ın sözde barış planını müzakere eden Hamas liderliğini öldürmeye çalıştığını da biliyorsunuz. İsrail’in politikası işte budur. Onlar sadece kendileri için barış istiyorlar, bölge ve diğer halklar için barış istemiyorlar.
‘Filistin’i tanımak yetmez’
Başlarken tüm Batılı liderlerin İsrail’i desteklediğini, ancak şimdi tutumlarını değiştirdiklerini söylediniz. Avrupa ülkelerinin Filistin’i resmen tanıma kararını nasıl yorumluyorsunuz? İki devletli çözüm, inkâr edilemez gerçek bir olasılık haline mi geldi? Yoksa kendi ülkelerindeki Filistin yanlısı gösterilerin basıncını hafifletmek için kullandıkları taktiksel bir manevra mı söz konusu?
Bu değişimin taktiksel olduğuna inanıyoruz; öncelikle de Filistin halkını, Filistin’in kurtuluşunu ve Filistin devletinin bağımsızlığını destekleyen büyük gösteri dalgası nedeniyle. Ülkelerindeki bu büyük dalgayı görmezden gelemezler. Londra’da bir milyon insanın Filistin’i desteklemek için gösteri yaptığına tanık oluyoruz, keza Fransa’da, şimdilerde Almanya’da, Hollanda’da, Belçika’da, her yerde… Ülkelerindeki kamuoyunun bu tutumunu görmezden gelemezler ve halkların tutumundan yana görünmek için bu taktikleri kullanmak zorundalar.
Ancak son haftalarda yaptıkları gibi Filistin’i tanımak yeterli değil. Filistin’i tanıyorlar ve iki devletli çözümü desteklediklerini söylüyorlar. Ancak bu devletin nerede olacağını, sınırlarının nereden başlayıp nerede bittiğini söylemiyorlar. İki devletli çözümden bahsediyorlar ama İsrail bu olasılığı yok ediyor, çünkü İsrail Batı Şeria’daki toprakları ilhak ediyor, 1968’den beri Kudüs’ü ilhak ediyor, Batı Şeria’da yerleşim yerleri inşa ederek Filistinlilerin hayatını mahvediyor. Bir düşünün, Batı Şeria’da Filistin şehirleri ve köylerinin etrafında 1200 demir kapı var. Hal böyleyken, İsrail’in 1967 topraklarından çekilmesi ve Gazze ve Batı Şeria’da başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletinin kurulması gerektiğine dair hiçbir şey söylemediler. Sadece Filistin devletini tanıyoruz diyorlar. Birleşmiş Milletler’in bu sınırlar ve Avrupa ülkeleri hakkında da kararları var. Ancak sınırlar ve bu sınırların nasıl çizileceği hususunda hiçbir şey söylemiyorlar.
Tanınmanın olumlu bir adım olduğuna inanıyoruz, ancak bu tanımayı hayata geçirmek için pratik adımlar ve eylemler olmazsa, bu da şimdiye kadar alınan yüzlerce karar ve tanıma sözünden biri olarak kalacak. Birleşik Krallık, Fransa ve diğer bazı ülkelerin Filistin’i tanımasından önce, Birleşmiş Milletler’in Filistin’i tanıyan 140 üyesi vardı. Şimdi ise yaklaşık 160 ülke var. Amerika Birleşik Devletleri buna karşı çıkıyor ve dahası katliamların ve soykırımın durdurulmasına dönük kararı bile reddetti. Amerika Birleşik Devletleri, Güvenlik Konseyi’nde veto oyu kullandı. Bu politika ve Amerika Birleşik Devletleri ile Batılı ülkelerin bu tutumuyla, Filistin’i tanımalarının bir anlamı kalmayacak.
Yani Batılı ülkelerin Filistin’i tanımasının bir tür siyasi ikiyüzlülük olduğunu mu söylüyorsunuz?
Kesinlikle, gayet açık.
‘Filistin halkının mücadelesini desteklemek için atılan her adım çok önemlidir’
Buradan devam edecek olursak, bölgede bazı somut gelişmeler de yaşanıyor. Örneğin, şu anda Gazze’ye yaklaşan Küresel Sumud Filosu’ndan bahsedebiliriz. Sumud Filosu gibi dünyanın farklı yerlerinde örgütlenen girişimler, Filistin halkına maddi olarak olmasa da en azından duygusal olarak ulaşıp destek sağlayabiliyor mu sizce?
Filistin halkının mücadelesini, bu soykırımı ve Gazze ablukasını sona erdirme çabalarını desteklemek için atılan her adımın çok önemli ve iyi olduğuna inanıyoruz. Ancak İsrail’in buna olumlu yanıt vermeyeceğini biliyoruz ve inanıyoruz. Bunlar daha önce de denendi ve her seferinde İsrail gemileri işgal edip o insanları tutukladı ve evlerine geri gönderdi. Bu sefer İsrail’in filodaki insanlara saldırması daha zor olacak çünkü çok sayıda gemi var. İsrail, Birleşmiş Milletler kararlarını, Uluslararası Sağlık Mahkemesi kararlarını, Ceza Mahkemesini, tüm uluslararası yasa ve kararları görmezden geliyor. Bu nedenle, Amerika Birleşik Devletleri İsrail’i destekleme pozisyonunda olduğu sürece İsrail’in geri adım atmayacağına inanıyoruz.
Sanırım tüm dünya, 1948’den beri, hatta belki birkaç yıl öncesinden itibaren, bu savaşın Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşı olduğunu biliyor, çünkü Amerika Birleşik Devletleri sahada hegemonya kurmak istiyor, İsrail de bu hegemonyayı hayata geçirecek taraf olarak hareket ediyor. Amerika Birleşik Devletleri saldırganlığın bir parçasıdır ve bu yüzden arabulucu olamaz. Kimse Trump’ın Orta Doğu’da barışı sağlayabileceğine inanmıyor çünkü o bir savaş destekçisi ve bu savaşın bir parçası ve Filistin halkına karşı düşmanca politikalar güdüyor. Bu, Batı’nın bölge halklarına karşı politikasıdır çünkü bu savaş sadece Filistinlilere karşı değil. Filistinlilere, Lübnan’a, Suriye’ye ve İran’a karşı, hatta Mısır’ı ve Katar’ı da tehdit ediyorlar. Bu, Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgesel politikasıdır ve İsrail de bu savaşta ana rolü üstlenmektedir.
Bu arada, bu filo Gazze’ye yaklaşırken bazı yeni gelişmeler yaşayabiliriz. Okuduğumuz haberlere göre İsrail, filoyu saldırılar ve müdahalelerle durdurmaya çalışıyor. Önümüzdeki saatlerde İsrail’in filoya dönük somut bir saldırı düzenlemesini öngörüyor musunuz?
Her şey mümkün ve İsrail, bu gemilerin Gazze’ye ulaşmasına kesinlikle izin vermeyeceğini söylüyor. Günlerce insansız hava araçlarını kullandılar, etrafa saldırdılar. Bazı gemileri ateşe vermeye çalıştılar, bu nedenle her şey mümkün ve İsrail’in filoya yönelik her türlü saldırısı ihtimal dahilinde. Sorun, dünyanın İsrail’in filoya yönelik bu saldırısına nasıl tepki vereceği. Bu, kamuoyunun, uluslararası toplumun, iki yıldır soykırıma tanıklık eden sözde uluslararası toplumun hiçbir şey yapamayacağı anlamına geliyor. Filo için ne yapabilirler? Batılı ülkelerin Gazze’deki soykırıma karşı nasıl bir ikiyüzlülük sergilediğini hayal bile edemezsiniz. Ukrayna’daki savaşın başında Rusya’ya nasıl yaptırımlar uyguladıklarını gördük. Ama İsrail için hiçbir şey yapmıyorlar. Durması gerektiğini söylüyorlar ama nasıl durdurulacak? Durmayacağını bildikleri halde, son iki yıldır İsrail’e silah vermeye devam ediyorlar.
‘Dünyada hiç kimsenin Trump’ın barış getireceğine inandığını sanmıyorum’
Geçen hafta gördüğümüz gibi, bazı liderler Amerika Birleşik Devletleri’nde bir araya gelip halklar adına kararlar alıyor. Peki ya Filistinliler? Kendi geleceklerini şekillendirme konusunda hiçbir rolleri yok mu? Batı Şeria’daki Filistin yönetimi, daha da önemlisi, Filistinli örgütler Gazze’nin geleceğiyle ilgili karar alma sürecine ne şekilde müdahil olmaya çalışıyor? Sizce Trump’ın barış planına güvenecekler mi? Nasıl tepki verecekler?
Öncelikle, dünyada hiç kimsenin Trump’ın barış getireceğine inandığını sanmıyorum. Trump, Amerika Birleşik Devletleri’nin hegemonyasına inanan ve sadece Orta Doğu’da değil, tüm dünya ülkelerine Amerika Birleşik Devletleri’nin çıkarları doğrultusunda baskı uygulayan bir lider. Bu bir sorun. İkinci olarak, Birleşmiş Milletler’de Trump ile yapılan bu toplantıda ana aktörler yoktu: Mısır, Ürdün ve Filistin. Söz konusu toplantıya katılan ülkelerin, Trump’ın bu sözde planı oluşturma sürecinde hiçbir etkisi olmadı. Bu bir barış planı değil. Bu, Gazze’yi kontrol altına almak, Hamas’ı silahsızlandırmak ve Gazze’den çıkarmak için ortaya atılan bir İsrail planı. Trump’ın garantörlüğüne gelecek olursak, Trump’ın vereceği herhangi bir garantiye kim güvenebilir? Son programda, ABD ile İran arasında nükleer program için müzakereler olduğunu bildiğimiz halde, Trump güya pazar günü için bir toplantı ayarlamıştı ama cuma günü gidip İran’a saldırdılar. Yani bu bir taktikti ve yalandı. Gazze’de ateşkes önerisi Katar’da Hamas tarafından görüşülürken, İsrail Katar’da onlara saldırdı; bu da Netanyahu’nun vereceği garantiye kimsenin güvenemeyeceği anlamına geliyor. Bu planla Orta Doğu’da barış olmayacak. Sadece İsrail’in çıkarları adına Gazze kontrol altına alınmış olacak ve İsrail böylece Filistin sorununu kendi çıkarları doğrultusunda buharlaştırmaya çalışacak.
Baktığımızda, emperyalizmin sömürge yönetimi gibi klasik eski usul araçlara başvurduğunu görüyoruz. Örneğin, Gazze’de Tony Blair başkanlığında uluslararası bir yönetim önerdiler. Bu türden bir plan bilinçli ve tutarlı bir planın parçası mıdır yoksa bölgeyi yönetme konusunda zorlandıklarının bir işareti mi?
Bu bir barış planı değil. Bu bir sömürge planı. Önce Tony Blair’in liderlik edeceğini söylediler. Şimdi ise yönetimin başında Trump’ın olacağını ve Blair’in Trump’ın yönetimi altında yer alacağını söylediler; bu da ortada bir barış planı olmadığı anlamına geliyor. Bu, Filistin için yeni bir sömürge planı. Milletler Cemiyeti’nin 1918’den 1948’e kadar Filistin’i kontrol etme yetkisini Britanya’ya verdiği Birinci Dünya Savaşı sonrası Filistin mandasına benziyor. Birleşik Krallık daha sonra konuyu Birleşmiş Milletler’e devretmiş ve iki devlet için 181 sayılı Karar alınmıştı. Ancak Filistin halkına devlet kurma imkânı verilmeden İsrail kuruldu ve tanındı, fakat ne yazık ki Filistin Devleti kurulmadı. Şimdi de, Filistinlilerin kendi kaderini tayin haklarını ve Filistin Devleti’nin kurulmasını dikkate almayan, ABD tarafından ortaya atılmış yeni bir sömürge planıyla karşı karşıyayız.
Ayrıca, Filistin topraklarının Gazze ile Batı Şeria arasında bağlantısına dair de herhangi bir şey söylemediler. Tek mesele Gazze; yani Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ten ayrı olarak Gazze’yi kontrol edecekler, bir başka deyişle bağımsızlık olmayacak, kendi kaderini tayin hakkı olmayacak, Filistin Devleti olmayacak. Mültecilerle ilgili hiçbir şey yok, sınırlarla ilgili hiçbir şey yok, Batı Şeria’daki yerleşimcilerle ilgili hiçbir şey yok, Batı Şeria’nın ilhakıyla ilgili hiçbir şey yok ve yine Batı Şeria’da Filistinlileri öldüren yerleşimcilerin saldırılarıyla ilgili hiçbir şey yok. Bunlarla ilgili ortada hiçbir şey yok. Herhangi bir garanti olmadan, Güvenlik Konseyi’nden çıkacak herhangi bir karar olmadan, böyle bir planın hiçbir bir ağırlığı olamaz. Tüm tarafların görüşlerini dikkate almak adına Birleşmiş Milletler’den, Güvenlik Konseyi’nden geçmesi gerekiyor bu planın. Ama bu aslında Trump aracılığıyla ortaya atılan bir İsrail planından başka bir şey değil.
‘Trump’ın planı Ortadoğu’da savaş ve istikrarsızlık yaratmak’
Bu konuyla ilgili küçük bir ek soru sormak istiyoruz. Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack’ın, ABD’nin Orta Doğu politikalarının şekillendirilmesi konusunda özel bir rolü olduğunu düşünüyor musunuz?
Elbette. Tom Barrack, bölgede ABD’nin çıkarlarına uygun bir durum yaratmak için Lübnan’a gidiyor, Suriye’ye gidiyor. Lübnan’a gidip Hizbullah’ı silahsızlandırmaları talimatı veriyor. Nasıl mı olacak? Bunu umursamıyor. Lübnan’da bir iç savaşın çıkıp çıkmaması, Tom Barrack ve Suudi Arabistan için hiç önemli değil. Çünkü Lübnan ordusu Hizbullah’ı silahsızlandırmak isterse, bir çatışma çıkacaktır. Bu da iç savaşa geri dönecekleri anlamına geliyor. Ve Lübnan halkı iç savaşın ne olduğunu çok iyi biliyor. 1975’ten 1990’a kadar 15 yıl boyunca bir iç savaş yaşadılar. Öte yandan, Tel Aviv’deki İsrail büyükelçisi Mısır ve İsrail arasındaki sorunları görüşmek üzere Mısır’a gidiyor, bu da bu politikanın, yani Orta Doğu’daki tüm projenin bir Amerikan projesi olduğu anlamına geliyor. Rolü İsrail oynuyor ama Amerika Birleşik Devletleri’nin çıkarlarına uygun şekilde oynuyor. Bildiğimiz gibi Amerika Birleşik Devletleri hiçbir yerde barış için rol üstlenmiyor. Trump, Putin ile beş dakika oturup Ukrayna savaşını çözebileceğine inanıyordu. Ama hiçbir şey olmadı. Gazze’deki savaşı çok hızlı bir şekilde bitireceğini söyledi. Bazı girişimleri, güya planları vardı, ama aslında Netanyahu’nun Washington’a gelip kendisiyle birlikte sözde barış planını oluşturmasını bekliyordu. Trump’ın planı, Orta Doğu’da savaş ve istikrarsızlık yaratmaktır.
‘İsrail bölgedeki herhangi bir ülkeye saldırabilir’
Bahsettiğiniz gibi, bu yaz ABD’nin müttefiklerinden Katar, İsrail saldırılarına sahne oldu. Bu durum, gelecekte İsrail saldırılarının bölgede Türkiye gibi diğer ABD müttefiklerini hedef alma olasılığı konusunda haklı endişelere yol açtı. İsrail’in Filistin ve tüm bölge için saldırganlığının sınırları nedir? Sizce bölgedeki hükümetler İsrail saldırganlığını önlemek için yeterli çabayı gösterdi mi?
Ne yazık ki durum bütün açıklığıyla ortada. Netanyahu’nun konuşmalarını takip edebilirsiniz, İsrail ordusunun sözde teröristlerle savaşmak için bölgenin her noktasına ulaşabileceğini söylüyor. Bu nedenle Lübnan’a saldırdılar, Suriye’ye saldırdılar, İran’a saldırdılar ve şimdi de Katar’a saldırdılar. Mısır’a saldırırlarsa çok tehlikeli bir gelişme ortaya çıkacaktır. Ürdün’ü iki gün içinde işgal edebileceklerini söylediler. Gazze’ye nükleer silah ve nükleer bomba yerleştirmeleri ve İran’a karşı taktiksel bir nükleer silaha sahip olmaları gerektiğini de söylediler. Bu durum, bölge ülkelerini, İsrail’in, İsrail ile ilişkileri olan bu ülkelerle bile barış yapmak niyetinde olmadığına inandırıyor.
Bildiğiniz gibi Katar, Tel Aviv’de ofis açan ve İsraillilere Doha’da da ofis veren bölgedeki ilk ülkedir. Ve bu nedenle, buna bir cevap olarak, Suudi Arabistan’ın, sırf Netanyahu nükleer bir güç olan Pakistan’ı da tehdit etti diye Pakistan ile bir anlaşma imzaladığını gördük. Türkiye’den bahsedecek olursak, Erdoğan’ın Filistin’i ve Filistin halkını desteklediği yönündeki konuşmalarına ve benzeri şeylere rağmen, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler şimdiye kadar çok çok iyiydi. İsrail ile ekonomik olarak çok iyi ilişkiler olduğunu biliyoruz. Türkiye ile İsrail arasında askeri alanda stratejik düzeyde bir iş birliği de vardı. Şimdi, Suriye’de Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerde bazı sıkıntılar ortaya çıktı. İsrail bölgedeki herhangi bir ülkeye saldırabilir. NATO üyesi olarak Türkiye’ye saldırmak belki zor olabilir ve NATO böyle bir saldırıyı veya hamleyi engelleyebilir. Ancak İsrail’in davranışları göz önüne alındığında her şey mümkün. Saldırıyorlar. 1967’de sırasıyla Ürdün’e ve Suriye’ye saldırdılar. Şimdi Lübnan, Suriye, Filistin ve İran’a saldırıyorlar. Başka bir zaman İran’a ve Türkiye’ye saldırabileceklerini tahayyül edebilirsiniz. ABD ve İsrail’in İran’a karşı savaş veya yeni bir saldırı tehdidi mevcut. Tehdit her zamankinden daha fazla mevcut.
‘Bu plan çok tehlikeli ve Filistin tarafının bunu olduğu gibi kabul edebileceğine inanmıyorum’
Az önce Trump’ın planının bir barış planı değil, İsrail ve ABD’nin bölgedeki çıkarları için bir sömürge planı olduğunu vurguladınız. Peki Filistin’de gerçek bir barış için sizin önerdiğiniz çözüm planı nedir?
Öncelikle, tüm Filistin halkının, partilerinin, hepsinin bu soykırımın durmasını istediğine inanıyorum. Şu anda en önemli şey soykırımı durdurmak ve Gazze’ye yardımların ulaşmasını sağlamak çünkü insanlar açlıktan ölüyor. Açlık var. Yiyecek ve süt olmadığı için yüzlerce çocuk öldü. Bu yüzden en önemli şey bu soykırımı durdurmak. Ancak bu planda, örneğin bazı Filistinlilerle rehine değişimi yapılırsa, İsrail’in ertesi gün tekrar savaşa girip girmeyeceğini kimse bilemez. Bir yıl önce ortada bir anlaşma vardı ve bu anlaşmaya göre rehine takası da yapılacağını biliyorduk. Anlaşmanın üç aşaması vardı. İlk aşamadan sonra İsrail tekrar savaşa başladı. İsrail’in rehineleri aldıktan sonra da yine aynı şeyi yapmayacağını kim garanti edebilir? Hiç kimse.
İkincisi, bu planda Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkı, barış süreci veya Orta Doğu’da barış çözümü haklarıyla ilgili hiçbir şey yok. Kendi kaderini tayin hakkı, sınırlar, Gazze ve Batı Şeria, yerleşimciler hakkında hiçbir şey yok. Trump’ın bunu garanti edeceğine kim güvenebilir? Dahası, bu plan onun liderliğinde ve Tony Blair ile birlikte yürütülüyor, Tony Blair’in kim olduğunu biliyorsunuz. Tony Blair, Irak’ı yok eden kişi. Tony Blair, Orta Doğu halklarına karşı ABD ve İsrail ile birlikte çalışan emperyalist bir zihniyet. Ve bu nedenle, bunun sadece Gazze’de değil, genel olarak Orta Doğu’da hakimiyet ve yeni bir sömürge yönetimini öngören çok ama çok tehlikeli bir plan olduğuna inanıyoruz. Suriye’de neler olup bittiğini, Lübnan’da neler olduğunu, Körfez ülkelerinde neler olup bittiğini ve Mısır ile ABD, Mısır ile İsrail arasındaki ilişkileri görüyoruz. Ürdün tehdit altında. İran ile yeni bir savaş da bir olasılık. İşte bu nedenle de bu plan çok ama çok tehlikeli ve Filistin tarafının bunu olduğu gibi kabul edebileceğine inanmıyorum.
Filistin Yönetimi’nin planı memnuniyetle karşıladığını gördük; ancak biliyorsunuz ki, Oslo’dan bu yana geçen 30 yılın ardından, elinde hiçbir olanak, hiçbir kontrol, hiçbir siyasi güç olmadan Filistin Yönetimi köşeye sıkıştırıldı. Bu yıl Mahmud Abbas’a Birleşmiş Milletler’e gitmesi için vize vermediler ve Filistin Yönetimi’nin bu planda veya gelecekte nasıl bir rol oynayacağını tahmin edebilirsiniz. İsrail’e, ABD’nin, uluslararası kapitalizmin ve emperyalist ülkelerin çıkarları doğrultusunda bölgeyi kontrol etme olanağı vermek ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.
‘ABD ve İsrail’e karşı barış için mücadele etmek tüm bölge halklarının çıkarınadır’
Filistin’i ve Filistin direnişini temsil eden biri olarak Türkiye halkına iletmek istediğiniz son bir mesajınız var mı?
Evet, elbette. Filistin halkının, Türkiye halkının ve bölgedeki diğer halkların arasında ayrıştırıcı hiçbir şey olmadığına inanıyoruz. Aynı çıkarlara sahipler; hepsi barış, ilerleme, kalkınma ve sosyal adalet istiyor ve bu nedenle aynı hedeflere sahipler. Uluslararası emperyalizmin bu saldırılarına karşı birleşmeleri gerekiyor; Türk ve Filistin halklarının birbirlerine karşı çok net olduklarına inanıyoruz ve bu nedenle Türk halkına Filistin halkıyla dayanışma eylemleri için teşekkür ediyoruz.
İsrail işgaline son verilmeden, 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti kurulmadan ve mülteciler sorunu BM’nin 194 sayılı Kararı uyarınca çözülüp tutuklular serbest bırakılmadan Orta Doğu’da barış olmayacağına inanıyoruz. Emperyalist ülkelerin, özellikle de ABD ve İsrail’in hegemonyasına ve saldırganlığına karşı barış için mücadele etmenin tüm bölge halklarının çıkarına olduğuna inanıyoruz.
Türkiye’de ve tüm dünyada Filistin halkını destekleyen başlıca güçlerin sol güçler, özellikle de komünist partiler olduğunu biliyoruz. Türkiye Komünist Partisi’ne, Filistin halkının meşru kendi kaderini tayin ve devlet kurma hakkına verdiği destek ve duruşu için teşekkür etmek istiyoruz. Dayanışmanın devam etmesini umuyoruz.