İşin gerçeğinde, siyonist işgal rejimi ABD’nin her türlü desteğine, Batı emperyalizminin yardımlarına ve uluslararası kurumların siyonist vahşet karşısında büyük ölçüde sessiz kalmasına rağmen Filistin direnişi karşısında acze düşmüş ve hedeflediklerinin hiçbirini gerçekleştirememiştir.
Direniş karşısında zorlanan ve amaçlarını gerçekleştiremeyen işgalci katiller ve destekçileri, savaşın bilfiil içinde olmayan ve kendini savunma imkanından yoksun silahsız halkı hedef aldı. Bu ise savaş ahlâkına ve hukukuna tamamen aykırı, tam anlamıyla eşkıya yöntemidir. Bu itibarla siyonist işgal rejimi kesinlikle bir devlet değil eşkıya çetesidir. Ancak küresel emperyalizm, İslam dünyasına yönelik kirli oyunları için ve jandarmalık görevini yerine getirmesi üzere oluşturduğu bu eşkıya çetesini, bütün insanî, ahlâki ve hukuki değerleri ayaklar altına alarak desteklemeye devam etti. Bu yönüyle bugün Filistin topraklarında gayri meşru işgal ve egemenliğini sürdüren siyonist işgal rejiminin dünyayı kasıp kavuran Moğol ordularından ve ırkçı Nazi ordularından hiçbir farkı olmadığı gibi insani, ahlâki ve hukuki değerleri ayaklar altına almada onları çok geride bırakmıştır. Böylesine bir vahşetin egemenliğini sürdürebilmesi için her türlü desteği veren emperyalist güçleri de anlayış ve zihniyet açısından ondan ayırmamız mümkün değildir.
Filistin direnişini sıkıştırmak için savunmasız halkın üzerine tonluk bombalar yağdıran siyonist katiller ve onlara bu bombaları, onları atan uçakları, bütün askeri teçhizatı, elemanları ve hatta stratejiyi veren ABD saldırılarla Filistin direnişini ve halkını teslim olmaya zorlamada başarılı olamayınca “aç bırakma” silahını daha katı ve daha şedit bir şekilde kullandı. Bu yüzden işgalci katiller 19 Ocak 2025’te gerçekleştirilen ateşkesin ikinci aşamasına geçmeyi kabul etmeyip tümüyle ilga ederek, 1 Mart’tan itibaren Gazze Şeridi’ne insani yardım sokulmasını tamamen engellediler. Bu sebeple onlarca kişi açlık yüzünden hayatını kaybetti. Binlerce kişi yetersiz beslenme yüzünden muhtelif hastalıklara maruz kaldı.
Bu kez ABD ve işgalci siyonist rejim başka bir oyuna başvurdu. Güya bölgeye kendi elleriyle yardım sokmayı planladıklarını ve bu yardımların dağıtımını da kendilerinin kontrol edeceklerini iddia ederek, sözde “Gazze İnsani Yardım Vakfı” adı verilen ve ABD tarafından finanse edilen bir kuruluş kurdular. Sonra da bu kurumun yardım dağıtım merkezlerini, insanları toplu halde katletmek için tuzak olarak kullandılar. Aç insanlara, “Şu merkezlere gelin size un dağıtacağız!” diye ilanlar yaptı; merkezlerin etrafına da siyonist katilleri güya dağıtım işleminin güvenliğini sağlama iddiasıyla yerleştirdi ardından yardım almaya gelenleri vahşice katlettiler. Bu vahşeti ise ABD ile siyonist işgal rejimi birlikte planladı ve birlikte icra etti.
Vahşette böylesine aşırı gidilmesinden, “ben insanım” diyen herkesin iğrenmesi, tiksinmesi, insanlık adına teberri etmesi gerekir. Bir kimse eğer böyle bir vahşetten iğrenmiyor ve tiksinmiyorsa “ben insanım” demeye de hakkı yoktur.
Siyonist katiller ve işbirlikçi ABD vahşette bu kadar ileri gitmesine rağmen Filistin halkını ve direnişini teslim olmaya zorlamada başarılı olamadı. Şimdi de bir ateşkes planından söz ediliyor. Trump’ın güya bir ateşkes planı hazırladığı, siyonist işgal rejiminin planı kabul ettiği, Hamas’ın da kabul etmesi gerektiği yönünde açıklamalar yapılıyor. Trump güya ateşkes için Netanyahu’ya baskı yaptığı iddialarını piyasaya sürerken, bir yandan da, işin daha iyiye gitmeyeceği, bilakis kötüye gideceği yönünde açıklamalar yaparak Hamas’a tehditler gönderiyor. Ne yazık ki medya, izlenen politikanın arka planına bakmadan iddiaları aynen yansıtıyor.
Öne sürülen plan mevcut şekliyle bir ateşkes değil Filistin halkını siyonist katillere ve işbirlikçi hainlere teslim olmaya zorlama planıdır. Ama unutmamak gerekir ki teslim olmak Filistin halkı ve direnişi açısından asla bir çözüm olamaz.