Terörsüz Türkiye’nin cemaziyelevveli

Yusuf Ziya Cömert

Terör sorununu, soruna kaynaklık eden Kürt sorununu Türkiye ‘yerli’ ve ‘milli’ vesaitle çözebilir mi?

Teorik olarak söylersek, çözebilir.

Koca bir memleket, koca bir millet, neden çözemesin?

Pratik olarak çözemez mi?

Basit entipüften meseleleri bile ‘işini bilmez çavuşlar’ gibi karmakarışık hale getiren bir idari kadromuz var ki… Hemen, pat diye ‘çözer’, ‘çözebilir’ diyemiyorum.

Memleketin iktisadını kendi beceriksizliğimizle bozmuş, millete bir sürü döviz bozdurtmuş, sonra dövizini bozduranları pişman etmiş, ekonomiyi karıştırdıkça daha da karıştırmış, sonra bütün bu karışıklıkları çözmesi için Nurettin Nebati Bey’i çağırmış, bir müddet onun gözlerindeki ışıkla idare etmiş, ekonomiyi nöroekonomiyle biraz daha bozup dağıttıktan sonra parçaları toplaması için Mehmet Şimşek’i işin başına getirmiş bir idaremiz var.

(Bizde salim bir ‘devlet aklı’nın olmadığına benim delillerimden biri iktisadi alandaki yerli ve milli saçmalıklarımızdır.)

Kürt sorunu ekonomiden daha karmaşık. Daha fazla itina gerektiriyor.

İnsan unsuru soruna hâkim olmayı güçleştiriyor. Tek bir çeşit insan unsurundan da söz etmiyoruz. Muhtelif insanlar.

Ama teorik olarak yerli bir çözüm mümkün.

Teoriyi kim kotaracak?

Memleketteki düzen, entelektüellerin de ayarını bozdu.

Herkes dediğini, yaptığını memleketteki ‘tek beğenici’ye beğendirmek mecburiyetinde.

Öyle bir ortamda kafa mı çalışır?

Bu yüzden, iktidar bileşenlerinin ‘Terörsüz Türkiye’ adını verdiği sürecin ‘yerli’ ve ‘milli’ olduğundan şüpheliyim.

Ama henüz bu şüphemi destekleyecek somut verilere sahip değilim.

İki haftadan daha kısa bir sürede olup biten Suriye devriminin Türkiye’nin devlet aklıyla kotarıldığı konusunda da şüphelerim vardı.

Ahmed el-Şara’nın devrime hazırlanması için ABD ve İngiltere’nin verdiği hizmetlerden haberdar olunca şüphelerimin haklı olduğuna kanaat getirdim.

ABD’nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford’un Şara ile devrimden önce birkaç kez görüştüğünü burada yazmıştım.

Ford’un Baltimore Dış İşleri Konseyi’nde verdiği konferansı da özetleyerek aktarmıştım.

Evet, Suriye Devrimi’nin kotarılmasında ve eski el-Kaideci Ahmed el-Şara’nın Suriye liderliğine gelmesinde İngilizlerin ve Amerikalıların hizmeti olmuştu.

Türkiye’nin hiç mi dahli yoktu?

Muhtemelen vardı.

Muhtemelen destek unsuru olarak.

Şu anda ‘terörsüz Türkiye’nin müellifi Türkiye Cumhuriyeti.

Bunu nakzeden bir delile sahip değiliz.

Şurası şüphe uyandırabilir ama sadece şüphe.

Kürt sorunu konusunda yaprak kımıldasa muhalefet eden MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sürecin başlatıcısı ve hamisi olması Ankara’daki herhangi bir kimsenin aklına gelecek bir fikir gibi görünmüyor.

Bir de şu… MHP lideri Bahçeli 22 Ekim 2024’te TBMM’de tarihi bir konuşma yapmış, “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” demişti.

Süreç Bahçeli’nin bu cümlesiyle başlamıştı.

Fakat, bu süreçle ilgili ilk işaretler 2023 seçimlerinden önce verilmişti.

8 Ağustos 2022 tarihinde yani Devlet Bey’in tarihi konuşmasından bir yıl kadar önce yine bu sütunda Ak Parti’nin HDP’nin Kılıçdaroğluna desteğine mâni olacak bir hazırlık içinde olduğuna dair söylentilerden bahsetmiştim.

Açık kaynaklarda, Türkiye’nin Sesi Partisi lideri Ayhan Bilgen’in “Ak Parti’nin Kürt sorununa ilişkin Öcalan’ın dahil edileceği ve MHP’nin de ikna edilmeye çalışıldığı yeni bir çözüm süreci başlatabileceğine” dair sözlerinin yer aldığını aktarmıştım.

“MHP’nin böyle bir sürece nasıl ikna edileceğini benim bilmem mümkün değil” demiştim.

Konuyu bir dost meclisinde rahmetli Sırrı Süreyya Önder’e de sormuştum.

Önder, AİHM kararıyla gündeme gelen ‘Umut hakkı’ kavramı etrafında bazı girişimlerin konuşulduğunu söylemiş ama konuya etraflıca girmemişti.

Yani?

Yani şu:

Evet, süreç MHP lideri Bahçeli’nin 22 Ekim’deki Meclis konuşmasıyla başladı.

Ama evveliyatı vardı. Bu konuşmadan bir yıl önce hazırlıklar başlamıştı, konuşuluyordu.

Hatta yazılıyordu.