Kâinatın mutlak mülkiyeti ve hâkimiyeti elinde bulunan yüceler yücesi Rabbimizin her şeye gücünün yettiğini (Mülk, 67/1) açıklayarak başlayan Mülk suresi şöyle devam eder: “O ki, hanginizin daha güzel ameller/işler yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. Kudreti daima üstün gelen ve günahları çok bağışlayan yalnız O’dur.” (Mülk, 67/2)
Yüce Rabbimizin, bize lütuf buyurduğu dünya hayatı ölümlüdür ve bu ölümlü dünya bir imtihandan, sınama ve denemeden ibarettir. Hayat ise ölümün varlığı ile anlam kazanır. Ölüm kapımızı çalmadan önce güzelliklerde, iyiliklerde, salih amel ve davranışlarda yarışmak, yararlı işler, doğru eylemler ve dürüst davranışlar ortaya koymak hayatı anlamlı kılar; dünya ve ahiret mutluluğuna medar olur. Buna karşılık Allah’ın razı olmadığı günahlar; kötü ameller, çirkin eylemler, davranışlar ve zararlı işler de dünya ve ahiret hayatını ebedi mutsuz kılar.
Göklerde ve yerde muazzam bir düzen ve şaşmaz bir nizam kuran Yüce Rabbimiz, insanları kutlu elçileri aracılığı ile gönderdiği emir ve yasaklara uymaları, kainattaki nizamı bozmamaları, hakkı inkara kalkışmamaları, isyana sapmamaları ve Allah’ın sayısız nimetlerine karşı nankörlük etmemeleri konusunda sık sık uyarmıştır. Rahman suresinin başındaki uyarı oldukça kuşatıcı ve kapsayıcıdır:
“Göğü O yükseltti ve mizanı (denge ve ölçüyü) O koydu ki mizandan sapmayasınız; ölçüyü düzgün tutasınız ve eksik tartmayasınız. O yeryüzünü canlılar için döşedi.” (…) “Artık Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?” (Rahman 55/7-10, 13)
Ne ki, insanların kendi elleriyle yaptıkları kötü ve yıkıcı eylemler sebebiyle başlarına musibetler gelir:
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri şeyler yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -belki dönerler diye- yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmaktadır.”(Rûm, 30/41)“Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Allah çoğunu da affeder.” (Şûrâ, 42/30)
Kainattaki mizanı, muazzam denge ve ölçüyü bozmanın, hasara uğratmanın elbette bedelleri vardır. Mesela, son yıllarda gittikçe artan ve şimdilerde ciddi bir krize dönüşmekte olan kuraklık tehlikesi de insanların kainattaki şaşmaz nizamı ve düzeni kendi elleriyle bozup hasara uğratmaları sebebiyledir.
Mülk Sûresi şu uyarı ile son bulur: “De ki: Söyleyin bana: Eğer suyunuz yerin dibine çekiliverse, size kaynağından akıp duran yeni ve tatlı bir suyu kim getirebilir?” (Mülk, 67/30)
“Suyun çekilivermesi”, küresel ısınma, kuraklık ve benzeri iklim ve çevre felaketlerini hatırlatır.
Kur’ân’da geçen “bahçe sahiplerinin kıssası” da kuraklık afetine dikkat çeker: “Keşke bağına girdiğinde, ‘Mâşaallah! Güç yalnız Allah’ındır’ deseydin! (...) Allah senin bağına gökten afet gönderir de bağ boş ve kuru bir toprak oluverir. Yahut bağının suyu çekilir de onu arayıp bulamazsın.” (Kehf 18/39-41)
Hz. Hûd, Âd kavmine Allah’ın birliği inancını tebliğ ettikten sonra, günahları ve putperestlikleri sebebiyle onları Allah’tan bağış dilemeye ve tövbe edip O’na yönelmeye çağırmış; böyle yaptıkları takdirde Allah’ın, üzerlerine bol bol yağmur yağdırarak onları kuraklıktan kurtaracağını bildirmişti:
“Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin ki üzerinize bolca yağmur göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın; sakın günahkârlar olup Allah’tan yüz çevirmeyin!” (Hûd, 11/52)
Fakat kibirli Ad kavmi Hûd’u dinlemeyip onu reddetti. Hz. Nûh da aynı afete karşı kavmini istiğfara çağırmıştı: “Onlara dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlanma dileyin! Çünkü O, günahları çok bağışlayıcıdır.” “Bağışlanma dileyin ki üzerinize bol bol yağmur yağdırsın. Mallarınızı, evlatlarınızı çoğaltsın, size bağlar, bahçeler versin, sizin için ırmaklar akıtsın’.” (Nûh, 71/10-12)
Anlaşılan o ki, Nuh kavmi hem sularının hem de soylarının kesilmesi (kuraklık ve kısırlık)afeti ile karşı karşıya idi. Bugün de hem tatlı su kaynaklarımızın hem de insan nüfusumuzun azaldığı görülüyor.
Suyumuzun ve soyumuzun kuruması afetine çare ise; farkında olup-olmadığımız günahlarımız için Allah’a çokça tövbe ve istiğfar ederek, günahları terk etmektir. Hz. Ömer ve Hasan Basri’nin yağmur ve çocuk dileyenlere Nuh/10-12’nci ayetleri hatırlatarak istiğfarı tavsiye etmeleri de (bk. Keşşâf) bundandır.