Süreç nereye?

Taha Akyol

İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşmeye CHP’nin gitmemesi üzerine belli kesimler CHP’ye karşı linç kampanyası açtı. Bu kampanya bir tür “tek benim dediğim doğru” dayatmasıdır.

Aslında iktidar ve MHP de bu Öcalan ziyaretini çok ihtiyatlı bir format içinde yaptı. Cumhurbaşkanı uzun süre renk vermedi, kaçındı. Gidiş de gizli tutuldu, dönüşte kimse bir açıklama yapmadı. Hatta başlangıçta CHP’ye AK Partili bir yetkili “gidenler gizli tutulacak, siz de katılın…” anlamında sözler söylemiş; dün Özgür Özel açıkladı.

Fotoğraf ve herhangi bir görüntü yayınlamayacakmış zaten.

Bu satırlar yazılırken, görüşme tutanaklarının açıklanıp açıklanmayacağı belli değildi.

Tutanakların tam metni açıklanmalıdır. Ben bilhassa KCK meselesinin sorulup sorulmadığını, Öcalan’ın ne cevap verdiğini merak ediyorum.

SİLAHI BIRAKMAK

İmralı’ya Meclis’ten, Komisyon’dan bir heyetin giderek Öcalan’la görüşmesi Öcalan’ın talebiydi. DEM Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, "İmralı'nın dinlenmesi gerekiyordu, bir şart olarak ortaya konuldu. Öcalan'ın kendi örgütü de bir şart olarak ortaya koydu…” diyerek durumu ifade etmişti. (23 Kasım)

Evvela şunu belirtelim: Terör sorunun çözümünde Öcalan’ın muhatap alınması pratik bir gerçekçiliktir. Ondan başka hiç kimse, PKK’ya silah bıraktıramazdı.

Öcalan da bununla bir “jest” yapmış değildir, bir siyaset yürütmektedir.

Silahlı mücadelenin artık bir yol olmadığını, sebepleriyle kendisi açıklamıştı.

Dahası, merhum Tarık Ziya Ekinci gibi saygın Kürt aydın ve politikacıları, baştan teröre karşı oldukları gibi daha yıllar öncece “PKK miadını doldurdu” diye konuşmuştu.

Ayrıca, Öcalan gibi kendisinin Hz. İsa’dan daha başarılı olduğunu söyleyecek derecede bir siyasi ego sahibinin, ne kadar güçlü olduğunu dünya aleme sergileyeceği tek yol var; silah bıraktırmak ve siyasi lider olarak yeniden baş rol sahibi olmak…

TOPLUMDAKİ EĞİLİMLER

Süreci Bahçeli’nin başlatması da doğrudur. Fakat Bahçeli’nin daha ilk gün Öcalan’ın “Meclis’e gelip DEM grubunda konuşmasından” bahsetmesi yanlıştı, en azından çok zamansızdı… Sürecin gidişatı güven verici şekilde tam netleşmeden İmralı’ya milletvekillerinin gönderilmesi de yanlıştı.

İmralı’ya gitmekle Silivri’ye gitmek hiçbir yönden aynı, hatta benzer bile değildir.

Böyle son derece karmaşık, kökleri derinlere giden ve “kanlı” sorunların çözümünde “silah bırakma” amacının doğru olması yetmez, atılan adımların da doğdu planlanması gerekir. Özellikle de kitlelerin duygularının dikkate alınması lazımdı.

CHP Komisyonda kalmaya devam edecek. Bütün sağ partilerden önce, Erdal İnönü’nün liderliği döneminde, çözüm yönünde ilk hazırlıkları yapan CHP çizgisini, bu İmralı ziyaretine katılmadı diye linç etmek âdil bir davranış değildir.

Süreçte, elbette farklı görüşler olacaktır.

İşte AREA Araştırma’ya göre, kamuoyunun yüzde 60’ı “Terörsüz Türkiye” sürecini destekliyor. Ama yüzde 67’si İmralı’ya milletvekili gönderilmesine karşı… ‘Gitmeli’ diyenler yüzde 28, kalanlar fikir beyan etmemiş.

Kürt vatandaşlarımızın pek çoğunun sadece silaha değil, KCK’nın zihniyetine ve totaliter modeline karşı oldukları da şüphesizdir. “Komünal ekonomi”yi kim kabul eder, sorun bakalım!

DİPTEKİ SORUNLAR

Elbette “terörsüz Türkiye” ve “silah bırakma”, kavramsal anlamlarıyla kimsenin itiraz etmeyeceği sevimli ifadelerdir. Elbette artık analar ağlamamalı, araya daha fazla kan girmemeli…

Ama sorun bundan ibaret değil ki… Tülay Hatimoğulları’nın deyişiyle, “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı yeni bir mücadele döneminin çağrısıdır.” (7 Eylül)

Öcalan’ın “demokratik toplum” kavramına verdiği anlam, evrensel lügatlerdeki anlamından çok farklıdır. KCK Sözleşmesi’nde totaliter örgütlenme anlamındadır. Türkiye ile de sınırlı değildir, Suriye ve Irak’ın kuzeyini de içine alan ve açıkça “KCK vatandaşlığı” dediği bir örgütlenmedir.

Bunun üniter devlet kavramıyla bağdaştırılması mümkün değildir.

Dipteki temel sorun budur.

Yer yüzündeki hiçbir kimlik ihtilafı, Türkiye’deki kadar karmaşık değildir. Çünkü Türkiye’de her kimlikten vatandaşlar iç içe geçmiştir. Bu yüzden coğrafi olarak da kamu kurumları bakımından da kimliklere göre ayrıştıran projeler sadece yanlış değildir, aynı zamanda herkes için tehditkârdır.

Netice itibarıyla ihtiyatsız davranışlardan ve maksimalist taleplerden ölçüsüz konuymalardan sakınarak, süreci itidalle ve zor taraflarını gelecek nesillere bırakarak yürütmek lazım.