Siyasi alan daralırken…

Ali Bayramoğlu

Daha önce de yazdım. Türkiye’nin iç siyasetinde kısa vadeye, kısa-orta vadeye yönelik iki temel, belirleyici eksen var.

Bunlardan biri, CHP belediyelerine yönelik operasyonlar. Tutuklamaların, görevden almaların ardı arkası kesilmiyor. Keyfî, antidemokratik, yürütme-yargı gücü aynılaşmasına işaret ederek ülke siyasetinin tonunu karanlıklaştırıyor. Muhalif kesimde öfkeyi, geleceğe yönelik çaresizlik ve bezginlik duygularını körüklüyor.

Diğer eksen, Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan Kürt meselesinde silahsız aşamaya geçilmesi dolayısıyla çözüm istikametinde hem örgüt hem devlet tarafından ciddi efor sarf edilmesi gibi bir sürece tekabül ediyor. Bu durum, kaçınılmaz olarak Kürt meselesinin ötesinde bir yumuşama; muhtemel demokrasi, muhtemel demokratikleşme gibi bir dizi unsuru vadediyor. Zira Kürt meselesi, Türkiye’nin demokratik açılımlarında ve demokratik kapanmalarında en önemli faktörlerden biri.

Bu iki eksen şu ana kadar birbirlerine değmeden, ayrı yollardan yürüdü.

Barış ve otoriterleşmenin bu şekliyle bundan sonra da paralel olarak yürüyeceğini varsaymak pek kolay değil. Bu iki ayrı süreç bir yerde kesişecek, bir noktada iç içe girecektir. Birbirinden ayrı, birbirinden farklı eğilimleri ifade eden iki paradoksal sürecin temas etmemesi, birbirine karşı karşıya gelmemesi mümkün değildir.

Barış sürecinin ilk aşamasının devlet odaklı olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Fikir, bölgenin yeni koşullarında bir güvenlik mülahazasıyla ortaya atıldı. Öcalan’ın Kürt hareketine dair varoluş stratejisiyle kesişti. Devlet ile Öcalan arasındaki görüşmeler, devletin verdiği imkânlar, açtığı kapılar, Öcalan’ın örgüte talimatları Türkiye’yi bir silah bırakma evresine getirdi. Bu evre, iki temel irade arasındaki konuşmayla ve atılan adımlarla yaşanan bir başlangıç aşaması oldu.

Ancak bu işin devamı da var.

Devamında, devlet odaklı başlangıç siyasal alana açılmaya başladı. Nitekim Meclis komisyonunun kurulmasıyla birlikte Türkiye’nin bu paradoksal görünen iki farklı çemberi birbirine değmeye başlamıştır. Ve gitgide bu çemberler birbirinin içine girecek ve değecektir.

Şunu unutmamak gerek: Çözüm bekleniyorsa, daha ileriki aşamalarda en önemli şeylerden biri Kürtlerin silahı bıraktıktan sonra siyaset yapabilmek için demokratik bir zemine olan ihtiyaçlarıdır. Bunu doğal olarak talep edeceklerdir. Özgür siyaset başka türlü olamayacağına göre, bu talebin karşılanması Türkiye’nin demokratikleşmesini gerektirir.

Bu mümkün mü?

Diğer eksen, bu beklentiye açık olarak “mümkün değil” yanıtını veriyor.

Ülkede önümüzdeki dönemle ilgili kilit nokta budur.

Elbette başka kilit unsurlar da var. Barış sürecinin alacağı biçim ve iç siyasetteki ağırlığı bakımından Suriye’de ne olacağı, yolun nasıl alınacağı son derece önemlidir. Örneğin, SDG’nin merkezi devlete tam katılmaya direnci malum. SDG’nin direnci sürdükçe barış sürecine hızlı bir şekilde devam etmek kolay değil. Orada çıkacak bir kriz veya Türkiye’nin bir askerî müdahalesi bu barış sürecini tamamen sona erdirir.

Bunlar ortada.

Bununla birlikte Rojava, ABD, Fransa, İngiltere, İsrail güçlerinin de boy gösterdiği bir alan. Uluslararası irade bastırırsa, SDG’nin özerk bir yapıyla veya entegre olarak yol alması mümkün olabilir.

Yukarıda altını çizdiğimiz iç sorun ise daha belirleyici olacaktır.