Sivil anayasa için bir gerekçe daha

Yusuf Ziya Cömert

Şehri çirkinleştirmekle tabiatı çirkinleştirmek aynı ana bilim dalının iki şubesi gibidir. Birini yapan ötekini de yapar.

Nasıl korkunç ve koca burunlarıyla şehirde sokak aralarına varıncaya kadar koklayıp kupon arazilere tebelleş oluyorlarsa tabiatı da aynı maharet ve hassasiyetle koklayıp içine edecekleri güzellikleri buluyorlar.

Benim memleketim Trabzon.

Güzel şehirdir Trabzon. Eski fotoğraflarda temaşa etmeyi seviyorum.

Şimdi de güzel. Beton tabiata tam galebe çalamıyor.

Betonun arsızlığının zihnimde bir klişeye dönmüş resmi şöyle bir şey:

Yemyeşil, güzel, süslü bir tepe.

Tepenin üstünde tepe kadar büyük ama suratsız, arsız betondan apartman blokları.

Bir ara, eski Türkçe yazıya gözlerim alışsın diye bir letaif mecmuası okumuştum. Hatırımda kalan birkaç latifeden biri şöyleydi.

Bir kadın kocasından şikayetçi. Boşanmak istiyor. Haklı da çünkü kocası her gece uyurken yatağa işiyor.

Kadıya gidiyorlar. Kadı kadına niçin boşanmak istediğini soruyor.

Cevap basit ve anlaşılır.

“Bu herif her gece yatağa işiyor.”

“Efendi, bu hanım doğru mu söylüyor? Her gece altını mı ıslatıyorsun?”

“Bakın kadı efendi, ben her gece bir rüya görüyorum. Her gece aynı rüya.”

“Rüyamda bir göl, gölün ortasında bir dağ, dağın üstünde bir deve, devenin üstünde ben.”

“Deve su içmek için eğildiğinde ben altıma işiyorum.”

Kadı, “Adam haklı” diyor, boşamıyor karı-kocayı.

Memlekete her gittiğimde, yemyeşil tepelerin üstüne arsızca dikilmiş blokları görünce bu latifeyi hatırlıyorum.

Denizin kıyısında şirin mi şirin bir tepe, tepenin üstünde tepeden daha büyük beton bloklar.

Bu bir çeşit tecavüz.

Trabzon’a mahsus bir şey daha var. Güzel bir tablonun üstüne çekilmiş yine arsız ve kocaman bir çizik.

‘Tanjant’ yolu.

Trafiğe faydası olmuştur belki. Ama şehrin güzelliğine hiç katkısı yok.

Sadece Karadeniz’de değil, Ege’de, Akdeniz’de de rant mafyası tabiata musallat oluyor.

Ormanlarının, zeytinliklerinin yok edilmesine razı olmayan insanlar direniyor. Ama kime direniyorsun?

İdaremiz istilacıyı koruyor. Direnen köylüler neredeyse terörist muamelesi görüyor.

Ormanlı ya da ormansız, bir araziyi nakit desteleri şeklinde tasavvur edebilen aç gözlü yağmacıların karşısında zavallı köylüler nasıl dirensin?

Yakın zamanlarda bir yargı kararı çıktı.

Memleketimizin işleri hakkında, nasıl bir ülke olduğumuz hakkında bir kanaat oluşturmamıza yardımcı olabilir.

Dilim döndüğü kadar anlatayım.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde yapılan yasal düzenlemelerle hangi orman alanlarının orman sınırlarının dışına çıkarılacağına karar verme yetkisi cumhurbaşkanına verildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yetkisini zaman zaman kullandı.

Diyelim ihtiyaç oldu, memleketimizin hayrı için lüzumuna binaen kullandı.

Şöyle bir vakamız da var.

26 Ocak 2023’te Resmî Gazete’de bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayımlandı. Kararname uyarınca Muğla’nın Bodrum ilçesine bağlı Göktürkbükü beldesinde 104 ada 2 A parselindeki 117,96 metrekarelik orman parçası orman alanı olmaktan çıkarıldı.

Neden?

2024 seçimlerinde Ak Parti’den Muğla belediye başkanlığına aday gösterilen Kızı Derya Ayaydın da 2023’ta İstanbul’dan milletvekili seçilen eski bürokrat ve siyasetçi Aydın Ayaydın’ın Mandarin sitesindeki evinin tuvaleti ve bazı müştemilatı bu 117,96 metrekarelik orman alanına denk geliyormuş.

Büyük sıkıntı.

Halledilmesi lazım.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi sıkıntıyı halletmiş.

Fakat Danıştay kamu yararı olmadığı ve işlemin kişiye özel nitelik taşıdığına dair güçlü emareler bulunduğu gerekçesiyle kararnamenin yürütmesini durdurmuş.

Meğer mevcut ‘darbe anayasası’ ormanları koruyormuş.

Anayasanın 116. Maddesinin 2. Fıkrasında şöyle bir hüküm var. “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.”

İşte bunun için darbe anayasasından kurtulmamız gerekiyor şeklinde bir cümle kurabilir miyiz?

Kurarsak tuhaf karşılanır. Halkımız yanlış anlar.

Şöyle diyelim.

Mevcut anayasa bize dar geliyor.

Bu gibi sıkıntılı durumlara mâni olmak için de sivil anayasaya ihtiyacımız var.