Plan yapanlar ile plana imza atanlar

İbrahim Kiras

Muhtevası epeyce tartışmalı ve belirsizliklerle dolu bir plana dayanıyor olsa da Gazze’de sağlanan ateşkes en azından şimdilik daha fazla insanın ölümüne engel olacağı için genelde temkinli bir memnuniyet doğurdu.

Ancak bunun Müslüman ülkelerden birinin veya birkaçının girişimiyle değil, tek başına Trump’ın inisiyatifiyle hayata geçirilmesi, herhalde bizim için olayın utanılacak tarafı sayılmalıdır.

İki yıl boyunca tekrarlayıp durduk. Gazze’de yaşanan vahşet ABD’nin desteği, yardımı ve himayesi sayesinde gerçekleşti. Dolayısıyla çözümün adresi Washington’du ve bu yolda bir sonuç alabilmek için Gazze’yi dert edindiğini söyleyen ülkelerin yapmaları gereken iş belliydi.

 İslam dünyasının veya Arap ülkelerinin tamamı olmasa da belki içlerinden iki üç devletin temsilcisi bir araya gelerek ABD’ye en azından “Bu böyle olmuyor” demeleri gerekirdi.

Oysa kendi iç siyasetleri bakımından Filistin meselesine sahip çıkar görünen ülkelerin hiçbiri Gazze’deki soykırıma son verilmesine yönelik bir talepte bulunmadı.

Hatta bırakın soykırımın durdurulmasını, hiç değilse çocuklar açlıktan ölmesin diye gıda yardımlarının Gazze’ye ulaşması için bile bir ricada bulunmaya yeltenmediler.

Bu ülkeler ABD Başkanı ile temaslarında sahip oldukları krediyi galiba kendi milli çıkarları için kullanmayı tercih ediyorlar.

Ne var ki çoğu zaman bu ilişkide milli çıkarların temini veya muhafazası bile söz konusu olamıyor. Trump muhataplarına “en fazla ihtiyaç duydukları şey olan meşruiyeti” verdiğini düşünüyor ve başka bir şey vermeye yanaşmıyor. Diğerleri de bununla yetinmek zorunda kalıyorlar.

Hatta kimileri Trump’ı haklı çıkarırcasına tırnak içindeki meşruiyet konusunu başka her şeyin önüne geçirmiş görünüyorlar.

Trump’ın başlatıp belli başlı ülkelerin garantörü olduğu ateşkes anlaşması için düzenlenen toplantılarda verilen fotoğraflar, oturulan koltuklar, masalar vs. böyle bir günde asıl konunun önüne geçirilip gündem yapılmaya çalışılıyor. Gazze’nin geleceğine ilişkin meseleler yerine aslı astarı olmayan kahramanlık hikayeleri gazete manşetlerinde yer bulabiliyor mesela.

Aslına bakarsanız, Trump’ın barış manevrası da iki koca yıl boyunca süren vahşetin Amerikan kamuoyunda giderek artan ölçüde bir tepkiye yol açmasının sonucu. Yani iç politikanın gereği.

Tıpkı kendi ülkelerinde artan tepkileri artık göğüsleyemez hale gelen özellikle İngiliz ve Fransız hükümetlerinin İsrail’den desteklerini çekmeleri gibi mevcut Amerikan yönetimi de kendi kamuoyu nezdinde sürdürülemez hale gelen politikasında en azından bir makyaj gerçekleştirme ihtiyacı duydu.

Bunun yanı sıra, ABD Başkanı kendi ülkesinde “irade sahibi, dünyaya lafını geçiren bir lider” olarak algılanmak için bu konuyu fırsata çevirmek istiyor. Ukrayna meselesi başta olmak üzere dışarıda giriştiği işlerdeki fiyaskoların yol açtığı prestij kaybını giderme peşinde Trump. Yani dış politikayı iç politikada kullanmak durumunda.

Demek ki çıkış noktasında samimiyet bulunmayan ve dolayısıyla değişebilecek bir konjonktürde hükmü kalmayabilecek olan bir “plan” ve bir “anlaşma” var karşımızda. Bu da doğal. İç politika saikleriyle sahip çıkılıyor görünen dış politika konularında gerçek manada bir başarı sağlamak kolay kolay mümkün olmaz. Gerçekten birtakım sorunları çözmek gayesiyle, somut ihtiyaçlara dayanan ve belirlenmiş hedeflere yönelen politikaları sonuca ulaştırabilirsiniz yalnızca. İnsanların gönlü olsun diye, seçmenleriniz büyük işler yaptığınızı düşünsünler diye, içerideki sorunların üstünü dışarıdaki konularla örtelim diye yaptığınız işlerden kimseye hayır gelmeyecektir doğal olarak.

Dolayısıyla Gazze’nin masum insanlarının geleceği adına yegane ümidimiz söz konusu planın ve anlaşmanın altına imzalarına koymuş olan devletlerin İsrail saldırganlığını sınırlandıran bir siyasi mekanizma çerçevesinde bir araya gelerek Filistin’de gerçek ve kalıcı çözümün yolunu açacak adımlar atmaları. Ancak bu ümidin gerçekleşme ihtimalinin ne kadar düşük olduğunu anlı şanlı ülke liderlerinin büyük bölümü Şarm el-Şeyh’te sahneye konulan Trump Show’da figüranlığı kabullenerek gösterdiler.