Mağlubiyet acısı

Salih Tuna

İlk gençlik yıllarımda en çok tanık olduğum tartışma "İslam terakkiye mâni midir?" sorusu etrafında şekillenirdi.
Batıcı sekülerler "İslam ilerlemenin önünde engeldir" derken; muhafazakâr dindarlar "İslam değil, İslam'ı yanlış anlayışımız ilerlemeye engeldir..." derlerdi.
Lakin her iki taraf da geri kaldığımız konusunda hemfikirdi, sadece sebepte ayrılırlardı. (İlerlemeye farklı bakış veya terakkinin epistemolojik sorgulanması sofistike olduğu kadar da oldukça dar bir çevrede karşılık bulmuştu. Bahsi diğer.)
Aslında söz konusu tartışma çok eskiydi. Mesela, Renan'ın 1883'te ortaya attığı o meşhur "İslam ilerlemeye engeldir" iddiasına, Namık Kemal sert bir reddiyeyle karşılık vermişti.
Sonuç itibarıyla iki ana akımdan söz edebiliriz. Biri çareyi Batı'ya teslim olmakta buluyordu, diğeri öze dönüşte.
Fakat her iki tutum da özünde aynı trajediyi taşıyordu: Mağlubiyetin acısını.

***

İbn Haldun "Mağluplar galibi taklit eder..." demişti. Mağlup oldukça, mağlup edenlere yani müstevlilere benzemeye başladık.
Ne yazık ki taklidin de ötesine geçtik; artık kendimize de büsbütün yabancılaştık.
Dünün "yobazı" kendi gerçekliğini koruma çabasında, anakronik ama samimiydi. Yani dünün yobazı kendi kalmak istiyordu; günümüz yobazı kim olduğunu da unuttu.
Günümüzde "yobazlığın" alametifarikası, farklı düşüneni linç etmekte, "kendisinden olmayanı" yok saymakta vücut buluyor.
"Küfür yobazı" ile "din yobazı" bir yanıyla ruh ikizi gibidir; biri ötekini susturmaya, diğeri yok saymaya çalışıyor. Fakat ikisi de aynı tahammülsüzlükle kaim.
Bir taraf "Kemalist" deyip topyekûn saldırıyor, öbür taraf "İslamcı" diyerek herkesi aynı torbaya atıyor.
Peki, kimdir bu "Kemalist"? Atatürkçüyle farkı nedir? Söz gelimi Attilâ İlhan'ın müstevlilerle savaşan Atatürk'üyle, Can Dündar'ın müstevlilerin gözüne bakan Atatürk'ü aynı mı?
Aynı şekilde, Sezai Karakoç'un İslamcılığıyla "dünyada makam, ahirette iman turizminin yolcuları" bir mi?

***

Alev Alatlı'nın "paçozlaşma" tesmiye ettiği manyak bir çölleşmenin tam ortasındayız.
Tartışmaya bayılıyoruz ama ortada fikir namına sadra şifa hiçbir şey yok. Çokluk mide gurultusu.
Kendimizle yüzleşmek yerine, karşımızdakini karikatürleştirip rahatlamayı, yani kolay olanı seçiyoruz.
Haliyle, herkes kendi saman adamını dövüyor.
Oysa bütün mesele aynaya bakmakta. Yazık ki yazık, hayli zamandır aynaya bakmaktan korkuyoruz.