Bugünkü konuşmama bir soruyla başlamak istiyorum:
Kürtler nedir?
"Yahu, bu ne saçma sapan bir soru!" diye düşünebilirsiniz;
Kürtler nedir diye bir soru mu olur? Kürtler, Kürttür işte!
Keşke bu kadar basit olsaydı.
Ancak mesele tam da burada başlıyor.
 
Bu sorunun cevabı net bir biçimde verilemediği ve bu konuda ortak bir anlayışa varılamadığı sürece, ne Türkiye'de ne Suriye'de ne de başka bir yerde Kürt sorununun çözümü mümkün değildir.
Şimdi gelin, alfabenin A'sından Z'sine kadar olasılıkları sıralayalım:
- A şıkkı, en kestirme cevap: Kürtler yoktur.
- B: Kürtler "dağlı Türklerdir."
- C: Kürt adı, karda yürürken çıkan "kart-kurt" sesinden türemiştir.
- D: Kürtler, Türklerin bir koludur.
- E: Kürtler Arap kökenlidir, Arap kavminin bir parçasıdır.
- F: Kürtler bir halktır.
- G: Kürtler bir ulustur.
- H: Kürtler bir millettir.
- I: Kürtler bir aşirettir.
Bu soruları dilediğiniz kadar uzatabilirsiniz.
Ama işte tam da bu yüzden, üzerinde ortak bir tanım ve anlayış oluşmadığı sürece, yeni anayasa tartışmaları da hep havada kalacaktır.
Ortak vatan ve Kürt-Türk ittifakı söylemleri, son dönemde siyasetin merkezinde yer alıyor.
Özgür Özel'in "Kürtlere bir devlet vadediyorum, o da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir; Kürtler bu devletin ortaklarıdır" sözleri, bu tartışmaların bir örneği.
Benzer şekilde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kürt-Türk-Arap ittifakı" vurgusu da eğer Kürtlerin kim olduğu sorusu doğru biçimde tanımlanmazsa, havada kalmaya mahkûmdur.
Bütün bu temennilerin, birlik ve ortak vatan çağrılarının anlam kazanabilmesi için önce "Kürtler kimdir?" sorusuna doğru bir cevap verilmesi gerekir.
Bu konuda uzun uzun teorik tartışmalara girmek istemiyorum.
Çünkü ne zaman biri "Kürtler bir halktır", "Kürtler bir millettir", "Kürtler bir ulustur" ya da "Kürtler bir ırktır" dese, hemen o çokbilmiş çevreler devreye giriyor:
"Ulus nedir?", "Nation ne anlama gelir?", "Arapçada millet, İngilizcede kavim neye karşılık gelir?" diye sonsuz bir kavram tartışmasına saplanıyorlar.
Ve bu laf kalabalığı, bu mugalata arasında yine Kürtlerin kendisi görünmez hâle geliyor.
"Kürtler millettir" dediğinizde ise bu kez İslamcılar ayağa kalkıyor:
"Millet, İslam milletidir" diyorlar;
Kürtler de İslam milletinin bir parçasıdır.
Peki, nasıl bir parçasıdır?
Bu noktada "kavim", "ırk", "millet", "ulus" gibi kavramlar etrafındaki tartışmaları bir kenara bırakmak gerekiyor.
Benim kendi ifademle, kimsenin zülfiyarına dokunmadan söylemek gerekirse:
Kürtler, en basit tanımıyla bir halktır.
Peki, nasıl bir halktır?
Tıpkı Türkler, Araplar, Ruslar, Çinliler, Bulgarlar, Yunanlar, Sırplar, Fransızlar ve İngilizler gibi bir halktır.
Dünyadaki diğer halklar neyse, Kürtler de odur: Kendi dili, kültürü, tarihi ve kimliği olan bir halk.
Peki, bu tespiti bugün açıkça yapabiliyor muyuz?
Ne yazık ki hayır.
Ne yazık ki hâlâ hayır.
Kürtler bir halk, bir millet ya da İslami terminolojiyle söylersek bir kavim olarak kabul edilmediği sürece;
Onlara, "altkültür topluluğu", "aşiretler federasyonu" ya da "etnik çeşitlilik" gibi indirgemeci tanımlarla yaklaşmak, halk olmaktan doğan haklarını inkâr etmek anlamına gelir.
Bu noktada, polemik yaratmadan iki önemli meseleye değinmek istiyorum:
- Birincisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sıkça dile getirdiği "Türk-Kürt-Arap ittifakı" söylemi.
 
- İkincisi, Özgür Özel'in ve ardından birçok siyasetçinin ifade ettiği "Kürtlerin devleti Türkiye Cumhuriyeti'dir; ortak vatan, ortak cumhuriyettir" yaklaşımı.
Şimdi soralım:
Kürtleri, tıpkı Araplar ve Türkler gibi bir halk olarak tanımadan, Türk-Arap-Kürt ittifakı nasıl kurulacak?
Hangi zeminde, hangi anlayışla?
Aynı şekilde, Kürtleri bir halk, bir kavim olarak kabul etmeyeceksek, Türkiye Cumhuriyeti nasıl Kürtlerin de devleti olacak?
Bu ülke, Türklerin, Kürtlerin ve diğer tüm halkların ortak vatanı hâline nasıl gelecek?
Meselenin bam teli tam da buradadır.
Bu sözleri dile getirenlerin önce bu gerçeği kabul etmesi, ardından -yeni Türkçeyle söyleyelim- bu gerçeği içselleştirmesi gerekir.
Çünkü içselleştirilmeyen her fikir, her söylem, havada kalmaya mahkûmdur.
Ve neticesinde, her çaba boşa çıkar.
Bugün hem Türkiye Cumhuriyeti'nde yeni anayasa tartışmaları yapılırken, hem de yeni Suriye Cumhuriyeti için anayasa ve statü görüşmeleri sürerken, üzerinde uzlaşılması gereken birinci mesele, bu konudaki ittifaktır.
İkinci mesele ise şudur:
Tamam, Kürtler bir halktır, bir kavimdir.
Tıpkı -tekrar vurgulayayım- Türkler, Araplar, Persler, Gürcüler, Ermeniler, Yunanlar, Bulgarlar ve diğer halklar gibi.
Peki, bu halk ne yapacaktır?
Kendi ulus devletini mi kuracaktır?
Ayrı bir ulus, ayrı bir kavim olarak bir Kürdistan mı oluşturacaktır?
Yoksa ortak vatan ve ittifak içinde birleşme fikri etrafında mı buluşacaktır?
Kürtlerin büyük bir çoğunluğu -eski tabirle "kahir ekseriyeti"- artık bu çağda ulus devlet modelinin geçerliliğini yitirdiğini, bunun doğru bir model olmadığını gördüklerini söylüyor.
Elbette aksi düşünen Kürtler de var; ancak ben çoğunluğun yaklaşımını kastediyorum.
Bu çoğunluk diyor ki:
Biz birlikte yaşamaktan yanayız.
Ortak vatandan, ortak cumhuriyetten yanayız.
Ortadoğu'da bir ittifak ve birliğin parçası olmak istiyoruz.
Peki, öyleyse şu sorular kaçınılmaz hale geliyor:
Kürtlerin bu ortaklık içindeki konumu, payı ve statüsü ne olacak?
Nasıl bir yönetim biçimi öngörülüyor?
Otonomi mi?
Muhtariyet mi?
Federasyon mu?
Yoksa tüm hakların güvence altına alındığı eşit ve anayasal vatandaşlık mı?
Bugün Kürtlerin büyük kısmı, demokratik bir cumhuriyet ve anayasal vatandaşlık anlayışı üzerinde uzlaşıyor.
Yani, herkesin eşit yurttaş olduğu, haklarının anayasayla teminat altına alındığı bir demokratik cumhuriyet fikrinde.