Kırılganlıklar ve bölünmeler

Süleyman Seyfi Öğün

Gazze’de sağlanan ateşkes devâm ettirilebilir ve dâimi bir barışa kavuşturulabilir mi? Evvela 20 maddelik bu ateşkesin yapısına bir bakmak yerinde olacaktır.

Gazze’de sağlanan ateşkesin hukûkî dayanak ve güvencelerden mahrum bir niteliğe sâhip olduğu hemen anlaşılıyor. Bunun önde gelen sebebi, bu ateşkesin diplomatik bir mühendislikten geçmemiş olmasıdır. Trump ve Kushner ikilisi tamâmen ekonomik bir zihniyete sâhip ve diplomasi, hukuk vb âletleri çalıştıracak bir bakıştan nasiplenmiş değil. Aceleci davranıyorlar. Akılları, fikirleri Gazze’den kaldıracak muazzam meblağlardaki gelirlerle meşgûl. Biraz da “istim arkadan gelir” mantığı ile hareket ediyorlar. Anlaşmanın maddeleri büyük boşluklar taşıyor.

Burada bâzı kritik hususlar mevcût. Bunları açalım. Artık İsrâilli aşırılıkçı unsurların beklentisinin hilâfına, Gazzelilerin şehirden sürülmesi meselesi en azından şimdilik rafa kalkmış durumda. İsrâilli faşistler bunu derhâl istiyorlar. Ama bu en azından kısa vâdede olmayacak bir iş. Ne Ürdün ne de Mısır buna iknâ edilmiş değil. Dahası, böyle bir tehcir, İsrâl’e karşı dünyâ kamuoyunda birikmiş olan ve giderek büyüyen tepkileri had safhaya getirecek ve İsrâil’i altından kalkamayacakları bir meseleye mahkûm edecek. İsrâilli idâreciler en azından şimdilik bu insanlık dışı plânı rafa kaldırdı. ABD ve diğer Batılı devletlerin, sürgün işini zamâna yayan telkin ve tekliflerini istemeden de olsa kalbûl etmiş görünüyor. Plânlanan şu: Gazze’de öyle bir yapılanma sağlanacak ki, onun içinde çadırlarda yaşamak zorunda kalan, iş bulamayan ve varlıklarını çeşitli dalaverelerle kaybeden Gazzeliler tutunamayacak ve mecbûren kendileri Gazze’yi terk etmek zorunda kalacaklar.

Diğer bir husus, HAMAS’ın istikbâli ile alâkalı görünüyor. Çünkü Gazzeli demek kâhir ekseriyeti ile HAMAS demek. HAMAS’ı yegâne savunma gücü olarak görüyorlar. Eğer Gazzeliler Gazze’de kalmaya devâm edecekse HAMAS da kalacak demektir. Teşkilâtın silâhsızlandırılması, ki çok zor, tek başına bir şey ifâde etmeyecektir. Bu sağlanacak olsa bile çok daha bilenmiş savaşçılardan meydana gelen başka bir teşkilât onun yerini alacaktır.

Plânda Gazzelilerin çektikleri acıları nihâyete erdirecek, onları insânî hayat yaşayabilecekleri bir çizgiye ulaştıracak en küçük bir teklif mevcut değil. Âcil yardım teşebbüslerine kanmamak gerekir. Onları tehcir etmeyen; lâkin kendi hâlinde bırakmayı öngören bir bakış hâkim. Nitekim âcil yardımların Gazzelilere ulaşmasını engellemek için İsrâil tam mesâi çalışmaya devâm ediyor. Bu, anlaşmanın ilkelerine aykırı bir durum. Ama kimse İsrâil’e dur demiyor.

Ateşkesin ne kadar kırılgan olduğuna işâret eden bir diğer husus, Gazze’yi boğan ablukanın hiçbir sûrette değişmemiş olmasıdır. Pek farkında değiller ama Gazze’yi bu hâle sürükleyen esas mesele seneler boyunca devâm eden boğucu İsrâil ablukasından başka bir şey değildir. Mesele İsrâil ordusunun Gazze’den çekilmesiyle nihâyet bulmuyor. Esas mesele ablukanın devâm edip etmeyeceği. Anlaşılıyor ki abluka her şart altında devâm edecek. Hattâ bu sefer çok daha ağır bir sûrette. Nitekim plânda yer almamasına rağmen, İsrâil ordusu gûya çekildikleri hat üzerinde betonarme duvarlar yapmaya başladı. Yâni çekilmeyeceklerini gösteriyorlar.

Üzerinde durmak istediğim diğer netâmeli husus İstikrar Gücü’yle alâkalı. Türkiye Cumhûriyeti en üst perdeden ve çok açık olarak bu güce asker göndermeye hazır olduğunu ilân etti. Bu haber İsrâl’i çıldırtmaya yetti. Sûriye’den püskürtülen, Lübnan’da ise alabildiğine baskılanan İran nüfûzunun yerini Türkiye’nin alacağından endişe ediyorlar. Sûriye’de kavga devâm ediyor. Şimdi Gazze topraklarına Türk askerinin postalının değmesi ihtimâli İsrâil’i çileden çıkarıyor. Şimdi isimleri gündeme gelen devletlere bir bakalım. Bunlardan birisi Mısır. Bu gâyet mâkul değerlendirilebilir. Mısır, 1967’ye kadar Gazze’den mes’ul bir devlet idi. Gazze’ye en yakın onlar.

İsmi geçen diğer bir devlet Endonezya. Bunu ABD’nin nasıl karşılayacağını bilemiyoruz. Endonezya-Çin ilişkilerinin çok derin olması ABD’yi rahatsız eder mi? Bu, Çin’in dolaylı olarak Ortadoğu’ya adım atması olarak değerlendirilir mi?

İki devlet arasındaki sıcak bağlar düşünüldüğünde Âzerbaycan ordusunun İstikrar Gücü’nde yer almasına İsrâil’in tepki vereceği pek muhtemel değil. Ama buna Türkiye’nin de dâhil olması, bu gücün içinde Türk yoğunluklu bir sıklet merkezinin oluşmasını nasıl karşılarlar bilemiyoruz. BAE diğer bir namzet.

Suudî Arabistan şimdilik geri duruyor. Katar da ismi geçen bir diğer devlet.

Hâsılı İstikrar Gücü’nün Türk ve Araplardan oluşması öngörülüyor. Burada sâdece İsrâil’in vereceği tepkilere bakmakla yetinmek doğru değildir. Mısır ve BAE’nin, buna Suudî Arabistan ve Ürdün’ü de dâhil edebiliriz, Türkiye’nin Gazze’ye ağırlığını koymasını gönülden kâbûl edeceğini zannetmiyorum. Bunu katmerli hâle getiren diğer bir husus Türkiye ile Katar’ın Gazze’de yerleşmesi Müslüman Kardeşler ve HAMAS’ın destek bulması mânâsına geliyor. Bunu Mısır ve BAE’nin en az İsrâil kadar istemeyeceği âşikâr.

Hâsılı kelâm, Gazze ve Gazzeliler için ufukta ışık belirmiş değil... Zor günler devâm ediyor…