Kadına karşı şiddet

Ali Bulaç

Genel olarak dünyanın her yerinde dereceleri farklı olsa da, kadına karşı şiddet uygulanmaktadır. Binaenaleyh kadına dayak atmanın dünyada genel bir sorun olduğunu not etmek gerekir. Konuyla ilgili sıkça yapılan istatistikler bunu gösteriyor.

21. Yüzyılın başlarında yapılan istatistiklere “Amerika’da her 15 saniyede bir kadın dayak yiyor, her 6 dakikada bir kadın da tecavüze uğruyordu. İlk versiyonu 1994’te çıkarılan Kadınlara Karşı Şiddet Kanunu (VAWA) 5 Ocak 2006’da imzalandı. Kanuna göre 5 sene içinde aile-içi şiddetle mücadele etmek üzere 3.9 milyar doların harcanması öngörülmüştü. Avukat, tedavi, manevi rehberlik vs.. Halihazırda ABD’de 2 bin dolayında sığınma evi vardı, hukuki danışmanlık veren merkezlerle bu sayı 3 bine çıkıyordu.”

Sadece Amerika’da değil, dünyanın her yerinde ve tabii bu arada Avrupa’da da kadınlar erkeklerden dayak yiyor, haksız şiddete maruz kalıyorlar. Uluslararası Af Örgütü (UAÖ)‘nün açıkladığı rapora göre, Fransa’da her dört günde bir, bir kadın aile içi şiddet nedeniyle ölüyor. Raporda Fransız hükümeti, polisi, yargı kurumları, doktorları ve sosyal görevlileri bu konuda yeterince eğitmediği gerekçesiyle eleştiriliyor. Kanada’da kadınların yüzde 51’i 16 yaşına gelene kadar en az bir kere fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyorlar. Evli veya birlikte yaşayan çiftlerde kadınların 1/3’ü eşinden veya birlikte yaşadığı erkekten şiddet görüyorlar. ABD’de kız çocuklarının aile bireyleri tarafından istismar oranı yüzde 35 ile yüzde 46 arasında. İngiltere’de kadınların yüzde 25’i, hayatları boyunca eşleri, eski eşleri ya da erkek arkadaşları tarafından yumruklanıyor veya tokatlanıyor. Kamboçya’da kadınların yüzde 16’sı eşleri tarafından fiziksel olarak istismar edildiklerini, yüzde 8’i bu sebepler yaralandıkları belirtiliyor. Güney Kore’de kadınların yaklaşık yüzde 38’i eşleri tarafından dövülüyor. (Radikal, 10 Şubat 2006.)

Şüphesiz Türkiye’de de tablo iç açıcı değildir: İçişleri Bakanlığı’nın, Emniyet ve Jandarma teşkilatlarına dayanarak verdiği bilgilere göre, 2001-2004 yılları arasında 21.268 kadın aile efradına kötü muamele, 10.148 kadın kaçırma, 3.800 kadın müstehcen hareket, 3.366 kadın ırza geçme, 1.803 kadın evlenme vaadiyle kızlık bozma, 1.371 kadın fuhşa teşvik suçlarının mağduru olarak kayıtlara geçti. 2003 yılında 550 kadının yüzde 52’si fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik istismar yüzünden sığınma evlerine müracaat etmiş. Kadınları istismar edenlerin yüzde 83’ünü kocaları.

Yüzyılın başlarında durum buydu da aradan geçen çeyrek asırda değişti mi? Hayır? 2024’te de şiddet ve cinayetler devam etti, geçen sene kadınların 226’sı evinde, 76’sı sokakta, 13’ü ıssız bir yerde, 13’ü kamusal alanda, 13’ü arabada, 10’u iş yerinde, 6’sı su ve kenarında, 5’i arazide, 4’ü otelde, 3’ü eğlence mekanında, 5’i bunlar dışında bir yerde öldürüldü. 20 kadının öldürüldüğü yer tespit edilemedi.

Sonuç itibariyle şu hususların altını çizmek mümkün:

a) Dünyanın her tarafında kadınlar şiddete maruz kalıyorlar.

b) Amerika ve Avrupa ülkelerinde, yani Batı’da kadınların şiddete maruz kalma oranları ve derecesi diğer ülkelerden ve bölgelerden az değildir.

c) Sadece kadınlar değil, küçük yaştaki kız çocukları da aile içinde cinsel istismara ve şiddete maruz kalıyor. Bu ensestin (fücur) giderek yaygınlaştığını göstermektedir.

d) Kuşkusuz Müslüman toplumlarda da kadın şiddete maruz kalıyor.

Bu da bize şunu gösteriyor ki Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber (s.a.)‘in öğütleri, hukuk, kadın hareketleri, feminizm ve bu konunun üzerine ısrarla giden insanlar ve kuruluşlar ne derse desin, dünyanın her yerinde kadınlar şiddete maruz kalıyor, dayak yiyor, hayatını kaybediyor. İdeal olanla reel olan arasında muazzam fark var. Burada yapılması gereken şey, bu reel olanı kontrol altına almak, rehabilite etmek, yerine göre tahammül edilebilir sınırlar içine çekmek, daha büyük bir zararın önüne geçmek için nisbeten küçük bir zararı göze almaktır. Kur’an da bunu yapmaktadır.

“Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın.“ (4/Nisa, 34) Ayet, eğer maksat hasıl olmuşsa, yani öğüt, yatak ayırma veya dövme ile işler yoluna girmişse, işi büyütmemek gerektiğine işerat eder. Kadın bir hata yapabilir. Önemli olan hatasını anlaması ve bundan vazgeçmesidir. Vazgeçmesi ona ilişkin bütün müeyyidelerin sona ermesini gerekli kılar. Bazı bilginler, kadının erkeği sevmeye zorlanamayacağını, sevgisi ve saygısı bitmişse güç kullanarak evliliği sürdürmeye kalkışmanın “kadının aleyhinde yol arama“ anlamına geldiğini söylemişlerdir.

“Doğrusu Allah yücedir, büyüktür.“ Ayetin bu son bölümü konuyla ilgisi bakımından uyarıcıdır. Razi, Allah’ın kendine ait iki sıfatı “Aliyyen (yüce)-Kebiren (büyük)“ zikretmesinin sebeplerini sayarken, eşlerine zulmetmeye eğilimli kocaları tehdit amaçlı olduğunu söyler. Fizyolojik güç ve sosyal rol dağılımı erkeğin “kavvam“ vasfının ortaya çıkmasında belirleyici olmaktadır; ancak bu, Kur’an tarafından teyid edilmektedir. Kadın, fiziksel bakımdan erkekten zayıftır, erkeğin saldırılarına karşı koyamayabilir, ama erkek bilmeli ki, Allah yüce ve üstündür. Haksızlığa, zulme uğrayan kadının haklarını alır. Kadın itaat ediyorsa –ki bu itaat erkeğe erkek olması hasebiyle itaat değil, her ikisi için konulmuş ahlaki norm ve hukuk kurallarına, başka bir deyişle Allah’ın hududuna uyarsa-, bu itaat, erkeğe kadını dövme, ona zulmetme hakkını vermez. Yüce ve büyük olan Allah, hiç kimsenin hakkını bir başkasında bırakmaz.

Harici yollarla kadın ve erkeğin fıtratlarının değişitrilmesi sonucu sorun gerçekçi vaz’edilmiyor, yanlış bakış açısı erkeğe kötü bir öz, kadına her hal ve hareketinde masum/mağdur bir haslet/öz katıyor, bu da sorunun kaynaklarına inilmesine engel oluyor. Bu bakış açısı korunduğu sürece şiddet ve cinayetler devam edecektir.