İslam dünyasının diplomatik ve askeri kapasitesinin yetersizliği bir yana, bu coğrafyanın analiz potansiyeli de oldukça düşüktür. Anlamlı bir fikir, işe yarar bir vizyon yahut politik perspektif pek çıkmaz. Bu yüzden Gazze’den Suriye’ye, Lübnan’dan İran’a kadar bütün İsrail saldırıları hakkında söylenen sözlerin tamamı ağır bir İslam dünyası eleştirisinden ibarettir. Kendi kendine konuşan ve sinirlenen bir dünya… Hepimiz buna dahiliz.
Berbat ve otoriter yönetimler, sıfıra yakın sivil toplum, insan haklarının olmadığı hukuksuz ülkeler coğrafyası… Böyle bir zeminde ne bilim üretilir, ne icat çıkar ne de askeri güç olur. Netice de şimdi çaresiz izlediğimiz tablo olur. Gazze, Lübnan ve İran gibi hedefteki rejimler kaçınılmaz olarak savunmasız ve beceriksizdir, haklarına ölüm getirmekten başka şey yapmazlar.
Yanlış değil.
Ama bugün Gazze’de tarihin en büyük trajedilerinden biri yaşanırken, İran mutlak haksız bir saldırı altındayken işe yarayan bir tespit sayılmaz. Bütün bu vahim manzaraya rağmen, diplomatik ve siyasi gücü tahkim için demokrasi eksikliğini telafi edecek unsurlar olabilirdi. Zengin Arap emirlikleri var… Malezya ve Endonezya gibi yüksek teknoloji üreten ülkeler var… Mısır gibi her durumda ağırlığı olan bir ülke var ve elbette Türkiye gibi bir ayağı Avrupa’da olan; şimdi gerilemiş olsa da demokratik bir ülke var. Hepsi veya birkaçı birden neden herhangi bir problemlerde devrede olamıyor?
İslam dünyasının türlü alanlarda geri kalmışlığı üzerinde felsefe yapmak uzun mesele ama mevcut diplomatik eylemsizliği hemen konuşulması gereken bir konudur.
Gazze katliamı 1,5 yılı aştı. Ortada Katar ve Mısır’ın ateşkes masasındaki rolü dışında inisiyatif alabilen tek ülke yok. İkili veya üçlü Gazze dayanışma grubu bile kurulamadı. Durum o kadar acıklı.
Şimdi İran, İsrail tarafından vuruluyor. Ortada yine profesyonel bir diplomatik girişim yok. Evet İslam dünyası liderleri kendi aralarında telefonda konuşuyor ama durdurucu hamle çıkmıyor, aksine saldırılar daha da kızışıyor.
Bütün problem İslam dünyasının bilmem kaç asırlık geri kalmışlığıyla açıklanamaz. Nasıl, İsrail’in Gazze’de devam etmekte olduğu soykırım ve İran’a saldırısı sadece bu ülkenin gücüyle açıklanamazsa... İsrail’in bunları yapabilecek gücü yok. ABD olmazsa ne Gazze’de ne de İran’da kafasını siperden kaldırmaya bile cesaret edemeyecek bir ülke. Sınırsız ve sorumsuz yetkiyle önün geleni öldürüyor, önüne gelene ateş ediyor. Gazze’yi yok eden, İran’a bomba yağdıran İsrail’in zekası ve potansiyeli değil, arkasında ona her türlü desteği veren ABD’nin sağladığı imkanlardır. Askeri ve ekonomik destek yetmiyor. ABD Başkanı alenen İsrail’in halkla ilişkiler faaliyetini yürütüyor. Onlar adına atıyor tutuyor, tehdit ediyor; desteğinin altını kalın kalın çiziyor. Ne var ki ABD ile “çok yakın”, “çok dost” ve “çok stratejik” ilişkileri bulunan ülkeler yahut liderleri bu destek hattını kıramıyor. ABD’ye “yeter artık” demiyor, diyemiyor, diyebilmenin bir yolunu bulamıyor. Bazıları da zaten demek istemiyor, tümden umursamaz davranıyor.
Bölge için İsrail’den daha büyük bir problem yoktur. İsrail’in cesaret kazanmasından ve nüfuzunu genişletmesinden daha tehlikeli bir siyasi gelişme de yoktur. Bütün yanlış analizlerin, zamansız hesaplaşmaların ötesinde bu gerçeği ıskalamak İsrail’e hem hak edilmemiş hem de ileride telafi edilemez avantajlar kazandırır. ABD’ye doğrudan söz geçirilemiyorsa Avrupa üzerinden hamle yapılmalıdır. Ama en başta bunun için göstermelik değil ciddi bir girişim mekanizması kurulmalıdır. Bu kadarı yapılamıyorsa analizin ve resmi açıklamaların lüzumu yoktur.