İsrail durmadıkça barışın önü açılamaz

Nasuhi Güngör

Ateşkes ilan edildi, Gazze zirvesinde dörtlü anlaşma imzalandı. Ancak İsrail saldırganlığı devam ediyor. İsrail ordusu, mülteci kamplarında ve kendi kontrol ettiği alanların hemen tümünde devasa işgal çarkını işletmeye devam ediyor. Çünkü varlık sebebi bu, barış içinde yaşamanın ne olduğunu bilmiyor.

Dün ABD Başkanı, Hamas'ın silah bırakacağını söyledi ve şunları ekledi: "Hamas ile konuştum, bana silahsızlanacaklarını söylediler. Onlar silah bırakmazsa, biz silahsızlandıracağız. Hamas'ın silahsızlanması hızlıca olacak, belki de şiddetle olacak."

İsrail hala insan öldüren bu çarkı durdurmadığı takdirde, bölgede barışa giden yolun açılması mümkün görünmüyor. Hamas’ın tam bir güvenlik garantisi almadan böyle bir durum kabullenmesi söz konusu değil. Ayrıca Filistin’de hayatın her alanını kuşatan ve baskı altında tutan uygulamaların da sona ermesi gerekiyor.

SÜREÇ KOLAY DEĞİL

Türkiye’nin süreçte oynadığı aktif rol ve Filistin’in geleceğine dair tasavvuru, her şeyin sorunsuz gittiği anlamına gelmiyor. Gazze’de hayatın normalleşmesi, en temel insan ihtiyaçlarının bir parça olsun giderilmesi aylar değil yıllar alacak.

Türkiye’den başka herhangi bir gücün bu konuda elini taşın altına sokacağını düşünmek hayalcilik olur. Tam da o nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü beyanında “inşa ve ihya” kavramlarını kullanması büyük önem taşıyor.

İNŞA VE İHYA NE DEMEK?

“İnşa”, kuşkusuz altyapı ve binadan çok daha ötesini kapsıyor. Hastaneden okullara su ve kanalizasyondan en temel gıda maddelerine kadar her alanda büyük sorunlar var. Bunlar adım adım yerine getirilirken, bir yandan Gazze’nin kendi içinde, diğer yandan Filistin topraklarının genelinde güvenliğin sağlanması son derece önemli. Dolayısıyla İsrail durmadan bölgeye ve öncelikle Gazze’ye huzur yok, gelemez de.

Ancak meselenin ihya tarafına gelince çok daha ağır sorunlarla karşı karşıyayız. On binlerce insan katledildi, çok daha fazlası yaralandı ve sakat kaldı. İnsanlar sevdiklerinin hayatını kaybetmiş bedenlerini bile bulamadı. Bulanlar onları defnedecek imkanı elde edemedi. Bu kadar acının ve onun oluşturduğu ağır travmanın bir düğmeye basarak ortadan kaldırılması ve hiç yaşanmamış gibi kabul edilmesi söz konusu olamaz.

SORUMLULUK HERKESİN OLMALI

Gazze'de ve Filistin’de vicdan sahibi tüm ülkelere, sivil toplum kuruluşlarına, ama en çok bu barışı inşa etmek için gayret gösterenlere sorumluluklar düşüyor.

Türkiye’nin bu meseledeki rolü sıradan bir arabuluculuğun çok ötesinde. Öncelikle herkesin bunu görmesi gerekiyor. Türkiye tarihi misyonu, kendi güvenliği ve her şeyden ötesi vicdani sorumluluğuyla bu sorunun tarafı ve öyle olmaya da devam edecek.

DEM PARTİ’YE UYARI

Bütün bu süreçler devam ederken, Terörsüz Türkiye kapsamında ortaya çıkan bazı gelişmeleri aktarmak istiyorum.

Geçtiğimiz hafta DEM Parti grubunda atılan malum sloganların oluşturduğu rahatsızlık, dün MHP lideri Devlet Bahçeli tarafından partisinin grup konuşmasında dile getirildi.

Bu mesajların anlamı üzerinde kısaca durmak gerekiyor. Devlet Bahçeli, Terörsüz Türkiye sürecinin ortaya çıkmasında ve düşünsel çerçevesinde önemli bir role sahip. Dün de 27 Şubat 2025 tarihinde ortaya çıkan ve İmralı’dan gelen metnin bağlayıcılığı üzerinde vurgularda bulundu.

Sürecin başından bu yana önemli bir sorumluluk üstlenen DEM Parti’nin, her şeyden daha fazla önem atfettiği İmralı’nın tutum ve katkısını yeterince doğru değerlendirdiğini düşünmüyorum. Geçtiğimiz hafta parti grubunda ortaya çıkan sloganlar, bu kadar emek verilen bir sürecin ortasında neresinden bakarsanız bakın kabul edilebilir ve anlaşılabilir bir manzara değil.

Suriye sahasında da önemli gelişmeler oluyor. Onları da yarın aktarmaya çalışacağım.