Cumartesi gecesi itibarıyla ABD, İsrail-İran savaşına aktif olarak katılmış görünüyor. Ancak bu durumun ortaya çıkaracağı sonuçları öngörmek için birkaç noktaya dikkat çekmekte yarar var.
Öncelikle, ABD’nin ağır bombardıman hamlesiyle birlikte İran’ın nükleer kapasitesine ne düzeyde zarar verdiğini tam olarak bilmiyoruz. ABD Başkanı Trump, mutlak başarıdan söz etti ve yok ettiklerini iddia etti. İran tarafı ise, uranyumun zarar görmediğini ve önceden taşıma tedbirleri aldıklarını ifade etti.
İkincisi, İsrail’in saldırılarının ardından ortaya çıkan manzara, savaşın belirsiz ve öngörülemez biçimde uzayacağını söylüyordu. Dolayısıyla nükleer tesislere yönelik saldırı, bir bakıma süreci hızlandırmaya yönelik görünüyor.
İRAN'IN MİSİLLEMESİ BELİRLEYİCİ
Amerika’nın savaşa doğrudan dahil olmasının kazanacağı boyutlar, özellikle İran’ın vereceği karşılıkla ilgili. Eğer Tahran yönetimi, bölgedeki Amerikan hedeflerine yönelik can yakıcı saldırılar düzenlerse, savaşın geniş bir alana yayılması kaçınılmaz olabilir.
Ancak bir diğer ihtimal, İran’ın yapacağı misillemenin daha düşük dozda olmasıyla ortaya çıkabilir. Bu durumda İran cepheyi genişletmeden İsrail’i hedef almaya devam edebilir. Pentagon’un İran’daki üç nükleer tesise yönelik saldırıyla ilgili “askerleri hedef almadık açıklaması” bu denkleme yazılabilir.
Sözün kısası, İran ABD’ye gerçek bir misilleme yaparsa sonuçları farklı; sınırlı karşılık verirse çok daha farklı olabilir.
Bölgedeki Amerikan üslerinin ve benzer hedeflerinin, Tahran’a İsrail’den daha yakın olduğunu da ayrıca not edelim. Bir de güçlerini kaybetmiş olsalar da vekil güçlerin devreye girme ihtimalini de gözden uzak tutmamak gerekiyor.
ABD İÇİNDEKİ TEPKİLER
Trump yönetimi açısından bir diğer sorun, kendi ülkelerindeki tepkiyi nasıl yönetecekleri. Mevcut durumda Demokratların itibarı da gücü de bu tabloyu tersine çevirmeye yetecek durumda değil. Ancak ABD’deki araştırmalarda halkın böyle bir savaşa girme konusunda son derece isteksiz olduğunu da biliyoruz. Bu durum farklı tepki zeminleri oluşturabilir. Tam aksine ABD saldırısının, ülke kamuoyuna bir başarı hikayesi olarak sunulması da mümkün. Trump’ın şovu da tam olarak bunu yansıtıyor.
Afganistan’dan Irak’a kadar yakın tarih örnekleri dahil hemen hepsinin söylediği bir gerçek var: ABD’nin bu tür müdahaleleri ne kendisine, ne ilgili bölgeye barış ya da istikrar getirdi bugüne kadar.
HÜRMÜZ KARARI KESİNLEŞİRSE
İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma konusunda aldığı meclis kararı, henüz devlet katında onaylanmadı. Böyle bir kararın İran’ın kendisi kadar, körfez ülkelerine, Çin’e ve genel anlamda tüm dünyaya ciddi etkileri olacağı ortada. Karar uygulamaya geçerse, bölgedeki ABD filosunun sürece dahil olması ihtimal dahilinde. Aynı zamanda İran’ın pek çok hücum botuyla karşılık vermesi ve bölgeye mayınlar döşemesi de savaşın alanını genişletebilir.
REJİM TARTIŞMASI ÖTELENDİ Mİ?
Şu an için İran’da rejim değişikliğine yönelik talep ya da arayışlar, ülkeye saldıran güçlerin gündeminde daha geriye alınmış görünüyor. Kuşkusuz işin bu boyutunu daha uzun bir zaman dilimine yaymak için alınmış bir karar olabilir. Bundan daha önemlisi, rejim değişikliği gibi devasa bir iddianın, İran ölçeğinde aktör ve sosyoloji üretip üretmediğinin belirsizliği.
Öteden beri rejime muhalif olan unsurların böyle bir iddiayı taşımak bir yana, daha da imkansız hale getirme potansiyeli var. İran’da orta sınıfların bu yönde bir değişime yakın olduklarını ve hele bunun dış müdahale ve İsrail saldırılarıyla ortaya çıkabileceğini düşünmek ise bu ülkeyi hiç tanımamakla eşdeğer.