Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Selahattin Demirtaş’la ilgili ikinci kez verdiği ‘hak ihlali’ ve tahliye kararına Adalet Bakanlığı’nın itiraz etmesi, iktidarın çözüm konusunda isteksiz olduğu gibi bir kanaati ortaya çıkarmış bulunuyor.
DEM Parti de bu kanaate sahip olmalı ki, Eş Genel Başkanlar Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, bakanlığın bu kararına tepki gösterdi. Başkanların şu ifadeleri, “Terörsüz Türkiye”ye giden yolun önündeki engellerin en bariz göstergesi gibi duruyor: “AİHM kararına itiraz hukuksuzlukta ısrar etmek, toplumsal barışa ve adalete zarar vermektir! 9 yıldır Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve onlarca yoldaşımız kumpas bir dava ile rehinler. Barışa katkı vermeleri gerekenleri demir parmaklıklar ardında tutarak adaletsizlikte ısrar etmeyi ne biz ne de yüreği barış için atan milyonlar kabul eder. Barış, hukuk ve demokrasi için mücadelemiz bu antidemokratik adımlara karşı sürmeye devam edecek. Kardeşliğe olan inancın artmasının yegane yolu yoldaşlarımızın özgürlüğüdür!”Tam bir yıl önce MHP lideri Devlet Bahçeli’nin başlattığı “Terörsüz Türkiye” projesi ağır aksak da olsa yürüyor. Ancak iktidarın Bahçeli ile aynı istek ve arzu ile projeye sahip çıktığını söylemek ne yazık ki pek mümkün değil. Hakkaniyetli olmak gerekirse, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, Meclis’teki çözüm komisyonu bağlamında yüksek bir tempoda çalışıyor. Ancak iktidarın tavrı, meseleyi sanki zamana yaymak gibi bir politika izlediği kanaatini yaygınlaştırıyor toplumda.
Evet Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da son grup toplantısında, çözüm konusunda, “Yarım asırlık terör musibetinden ülkemizi kurtarmak amacıyla yürüttüğümüz terörsüz Türkiye sürecini büyük bir sabır ve samimiyetle devam ettiriyoruz. Meclis’te kurulan komisyonumuz maşallah önemli işlere imza atıyor” diyerek, meseleye sahip çıktıklarını açıkça söyledi.
Cumhurbaşkanının sözleri elbette önemli ama bu sürecin başarıyla sonuçlanması için öncelikle “iç cepheyi tahkim etmek’ ve toplumun bütün kesimleriyle kucaklaşmak şart.
Ama ne yazık ki memleketteki gidişat, hiç de bir kardeşlik iklimine işaret etmiyor. Bir taraftan terör örgütünün lideri Öcalan’la çözüm için birlikte adımlar atılıyor ama yıllarca sivil siyaseti savunan Selahattin Demirtaş için ikinci kez ‘hak ihlali’ kararı veren AİHM’ye itiraz dilekçesi gönderilerek Demirtaş cezaevinde tutulmaya çalışılıyor.
Öcalan’a bütün kapıları açıp Demirtaş’a kapıları kapatarak nasıl bir çözüm sağlanacak doğrusu anlamak mümkün değil. MHP lideri Bahçeli’nin sürece katkılarında dolayı Demirtaş’a teşekkürlerini ilettiği halde iktidarın Bahçeli’nin çabalarını boşa çıkaracak uygulamalara yönelmesi izaha muhtaç bir durum.
Herhangi bir bilgiye sahip değilim ama MHP’nin AK Parti iktidarının AİHM hamlesinden rahatsız olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Adalet Bakanlığı’nın “Terörsüz Türkiye” projesinin komisyon çalışmalarıyla tam gaz devam ettiği bir süreçte kendi başına böyle bir AİHM girişiminde bulunmasının mümkün olmadığı dikkate alındığında, gerçekten çok tatsız bir görüntünün ortaya çıktığı anlaşılacaktır.
Çözümle bağdaşması asla mümkün olmayan böyle bir girişim karşısında, doğal olarak insanların “Aslında iktidar, bu çözüm adımlarının toplumsal sonuçlarından endişe ediyor. Bu yüzden de meseleyi zamana yaymak istiyor” benzeri bir kanaat serdetmeleri kaçınılmazdır.
Oysa terörden kurtulmak için başlatılan bu girişim, Türkiye için hayati bir öneme sahiptir. Unutmamak gerekiyor ki bu sadece Öcalan’la başlayıp onunla bitecek bir mesele değildir. Evet Öcalan önemli bir faktör ama Kürt sivil siyasetinin önemli bir aktörü olan ve Kürtlerin değer verdiği Demirtaş’ı hapiste tutarak başarılabilecek bir mesele de değil.
Ayrıca bu da yetmez… Eğer “Terörsüz Türkiye” hedefine giderken “İç cepheyi tahkim” etmeyi yok sayarsak, bütün bir toplumun kucaklaşmasını sağlayamayız. Bunu başaramazsak, meseleyi sadece PKK’nın silah bırakmasına indirgemiş oluruz ki bu, şehit annelerinin acılarını dindirmeye yetmeyeceği gibi, geniş toplum kesimlerini de mutlu etmeyecektir. Dolayısıyla, çözümün şu aşamadan sonra başarıya ulaşabilmesi için, iktidarın meseleye kararlı bir şekilde sahip çıkmasıyla mümkündür, istiyormuş gibi yapıp Demirtaş’ı hapisten çıkarmamak için AİHM’ye itiraz dilekçesi vermekle değil. Ama anlaşılan o ki iktidar, sanatçıları gözaltına alarak, siyasetçileri, belediye başkanlarını tutuklayıp hapse atarak, Osman Kavala ve halkın oylarıyla seçilmiş Can Atalay’ı cezaevinde unutarak iç cepheyi daha iyi tahkim edeceğine inanıyor.