Kim söylemişse güzel söylemiş: Evdeki filin üstüne battaniye örtersen, fili değil kendini kandırırsın. Bugün iktidarın yaptığı da bundan pek farklı sayılmaz.
Ana muhalefet partisine yönelik yargı kıskacı filin üstüne battaniye örtmek gibi bir iş. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu’nun üniversite diplomasının iptal edilip hapse atılmasıyla başlayan ve rakip partinin yönetimini yargı marifetiyle değiştirmeye yönelen süreç “siyasi akıl” kavramıyla izah edilebilecek bir iş değil.
Son yıllarda izlenen hatalı ekonomi politikaları yüzünden fakirleşmiş ve dahası bu iktidarın sorunları çözme kabiliyetine güvenini kaybetmiş bir halk var karşınızda. Bir sonraki seçimde bu halkın vereceği oya ihtiyacı olan siyasi iktidarın ne yapması lazım bu durumda? Yanlışlarını düzeltip halkın sorunlarını çözecek politikalar geliştirmesi gerekmez mi? Halkın yeniden güvenini kazanmaya çalışmak gerekmez mi? Bu yapılmıyor, daha doğrusu yapılamıyor. Bu yapılamayınca da bunun yerine siyasi rakiplerin yoldan çekilmesini temine yönelik bir siyasetten medet umuluyor. Gördüğümüz tablodaki manzara ana hatlarıyla bu şekilde.
Bu manzara mevcut iktidarın en zayıf yerini gösteriyor: Siyasi enerjisini rakiplerinin iktidara yürümesine engel olmaya hasretmiş görünen bir iktidar aslında iktidarda kalabilmesi için gereken halk desteğinden artık ümit kesmiş olduğunu söz konusu halka ilan etmiş oluyor.
Demek ki iktidarın asıl problemi, iktidarda kalması için gerekli halk desteğinden artık ümidini kestiği için olacak, rutin dışı bir yol aramaya girişmesi. Bu yolun ise çıkmaz bir yol olması. Çünkü izlenmekte olan siyasetin sürdürülebilir olmaması.
Sürdürülebilirlik derken, iktidar partisini yarına çıkartacak bir siyaset değil bu. Gelgelelim mevcut siyasi kadrolar siyaseti “çatışma, güç kullanma, baskı kurma” süreci olarak algıladıkları ve toplumdaki kutuplaşmadan taban konsolidasyonu üreterek seçim kazanmaya alıştıkları için hiçbir durumda farklı bir refleks gösteremiyorlar.
İktidar partisi siyasetteki iki büyük değişenin son dönemde ciddi ölçüde değişmiş olduğunun farkında değilmiş gibi davranıyor.
Bunlardan ilki, mevcut ana muhalefet partisinin toplumdaki kutuplaşmayı inanç değerleri üzerinden kabule yanaşmama basiretine erişmiş olması. Üstelik halihazırdaki kutuplaşma mekaniğini de iktidarın zaafları zeminine çekme başarısı göstermesi.
İktidarın farkında görünmediği ikinci büyük değişim ise kendisi hakkında genişçe bir kesimdeki “iş yapan, sorun çözen” imajının artık zayıflamış olması, bu anlamda halkın güvenini ciddi ölçüde kaybetme eğilimine girmesi.
“Her yolu deneyerek rakibini devre dışı bırakmaya çabalama” görüntüsü de özgüveniyle ilgili olumlu bir algı oluşturmayan kötü bir görüntü. Tabanındaki güven kaybını da besleyen bir faktör bu özgüvensizlik görüntüsü.
Bu iki önemli değişen ışığında “eski anahtar deliklerinden yeni bakışlar” sorun çözücü bir yol gibi görünmüyor.
Lisedeki kimya derslerinden hepimizin aklında kalan “nşa” (normal şartlar altında) kısaltmasının ifade ettiği “kurallar kuralı” hiçbir işlemde göz ardı edilemeyeceği gibi, siyasetin kuralları da yalnızca belirli şartlar altında geçerlidir. En temel tabiat kanunu olan determinizm sebepler değiştiğinde sonucun da değişmesini gerektirir. Yeni sebeplerden eski sonuçlar üretmeye kalkışıldığında evdeki hesabın çarşıya uymadığı görülür. Basıncın 1 atmosfer, sıcaklığın 0 derece olmadığı durumlarda evdeki normalinizle çarşıdaki normal aynı olamaz.
Bu bir yana, siyasi problemlerin çözümü siyasetin içinde bulunmak durumunda. Gece karanlığında samanlıkta düşürdüğünüz iğneyi gündüz evin avlusunda arayarak bulamazsınız.