Helal ekmekle haram ekmek aynı mıdır?

Yusuf Ziya Cömert

Velid b. Muğire Kabe’nin yeniden inşası öncesinde Mekke ahalisini uyarmış. “Rabbinizin beytini tamirde mallarınızın en helal olanını verin; faizden kazanılan veya kumardan elde edilen veya fahişe satmaktan kazanılan pis malları vermeyin, Beytullah’ı habis/kirli mallarınızdan koruyun” demiş.

Bu bir fetva değil. Cahiliye devrinde putlara güç atfeden müşrik insanların kendilerine göre Allah’tan sakınmalarının bir göstergesi. Fukahaya sorsak Velid b. Muğire’den ulaşan haberin bugün hiçbir bağlayıcılığı yok. Ne ayet ne hadis. Eski bir laf sadece.

Laf eski ve bir müşrike ait diye kaldırıp atmamız mı gerekiyor?

Bence hayır.

Bir ders almamız, takdir edilecek tarafı varsa takdir etmemiz daha medeni bir davranış olur.

Muğire’nin oğlu Velid faizden kazanılanı saymış. Kumardan kazanılanı saymış. Fahişe satmaktan kazanılanı da saymış.

Kamuya ait malı tırtıklamaktan kazanılanı saymamış.

Kamuya ait mala çökmekten kazanılanı saymamış.

Rüşvetten kazanılanı saymamış.

Kazanılma şekli salih olmayan bir para ile cami inşa ettirdiğinizde, o para, cami inşa edildikten sonra içinde namaz kılan insanların namazlarının, dualarının kalitesini, temizliğini etkiler mi?

İçinde kılınan namazın derecesini düşürür mü?

Bu sorunun cevabını bir fıkıhçıdan bekleyemeyiz. Fıkıh asli anlamından uzaklaşmış daha çok şekille uğraşan bir bilim dalı haline gelmiş.

“Namazı bozan şeyler” listesinde “namazı rüşvet parasıyla ya da haram parayla inşa edilen camide kılmak” şeklinde bir madde bulmamız mümkün değil.

En iyi fıkıhçılar şöyle bir fetva verebilir:

“Eğer caminin haram parayla inşa edildiğini biliyorsa mekruh olur. Vakit dar ise vaktin çıkması yaklaşmışsa kılabilir. Ama vakit varsa civardaki başka bir mescide gidip kılması evladır. Eğer mescidin helal olmayan para ile yapıldığını bilmiyorsa bir şey lazım gelmez.”

Cami inşasında kullanılan rüşvet parasının ya da helal olmayan paranın içinde kılınan namaza etkisini düşünmeye tasavvuf ehli daha müsaittir.

Fakat haberim yok, geçmişte ya da günümüzde bir sufinin bu konuda fikir beyan edip etmediğinden.

Mesela gıda uzmanları da hormonlu bir gıdanın, genetiği değiştirilmiş bir gıdanın, kimyasal gübreyle yetiştirilmiş bir bitkiden, bir ağaçtan üretilmiş bir gıdanın insan vücudunda meydana getirebileceği sorunları, hasarları, arızaları anlatıyorlar.

Ama helal olmayan yolla kazanılan parayla satın alınmış bir meyvenin, bir sebzenin insan bünyesinde bir hasara yol açıp açmayacağı konusunda fikir beyan etmiyorlar.

Psikiyatrlar bile, evdeki çocuklara, hanesinin halkına haramdan kazanılmış ekmek götürmenin insan ruhu üzerindeki etkisini ne söylüyorlar ne tartışıyorlar.

Bakkala gidiyorsun, mesela 30 lira verip bir ekmek alıyorsun.

O 30 lirayı helalinden kazanmadın. (Veya 10 lirayı, 20 lirayı.)

Bir başka arkadaşın da bakkala gidiyor, helalinden kazandığı 30 lirayla bir ekmek alıyor.

İki ekmeğin de fiyatı aynı.

Peki iki ekmek arasında hiçbir fark yok mu?

Her iki ekmek de eve götürdüğünüz zaman hane halkının ruhlarında ve bedenlerinde aynı etkiyi mi yapıyor?

Alimlerimizin bu konular üzerinde de durmasında fayda var.

Teberru toplama konusunda uzmanlık seviyesine gelenler caminin inşaatına hiç olmazsa bir tuğla ile katkıda bulunmanın ahirette bize çok faydası olacağını söylerler.

“Ne verirsen elinle, o gider seninle.”

Helal para ile teberruda bulunmakla haram para ile teberruda bulunmak arasındaki farkı gözetirler mi?

Öyle mevzular açıyorsun ki… Sayısız devenin hamutlarıyla kütür kütür götürüldüğü bir dünyada bu anlattıkların ultra lüks şeyler.

Ya da fantastik.

Çok farkındayım, bu hassas mevzuları tartışmanın çok uzağına düştük ve gitgide uzaklaşıyoruz.

Bir defasında “Davayı kaybettik” demişti şair İsmet Özel.

“Yenildik” anlamına değil… “Dava diye bir şey vardı, neydi, nasıl bir şeydi, onu kaybettik.”

Tırnak içine aldığıma bakmayın. Kelimeler İsmet Özel’in kelimelerinin aynısı değil. Ben hatırımda kalanı aktardım.

Bu gidişle kaybetmeyi de kaybeder miyiz?