Hindistan, geçtiğimiz ay Keşmir’de yaşanan bir olayı bahane ederek Pakistan’ı hedefe yerleştirmişti. Son yaşanan olaylar gerginliği daha da artırdığını gösteriyor. Daha önce de benzer sebeplerle krizlere neden olmuştu. Bazı dönemlerde gerginliklerin savaşa dönüştüğü de oldu. Ancak Pakistan, askeri yönden güçlü olduğundan bu ülkeye yönelik saldırıların savaşa dönüşmesi genellikle Hindistan açısından da denk bir bedele mal olmuştur. Üstelik bunlardan sadece 1971›de, o zamana kadar Doğu Pakistan olarak isimlendirilen Bangladeş›in bağımsızlık savaşına müdahalesinden beklediğini elde ettiği söylenebilir ki bunun da asıl sebebi Bangladeş›teki ayrılıkçı hareketin de işe karışması ve Hindistan›la ittifak kurmasıydı.
Son dönemdeki gerginlikte İsrail işgal rejiminin de parmağı olduğu söyleniyor. Siyonist işgal rejimiyle Hindistan arasında sıkı bağlantı ve dostluk ilişkisi olduğu biliniyor. İşgal rejiminin özelde Gazze’de, genelde Filistin’in tamamında soykırım savaşı sürdürdüğü bir dönemde Güney Asya’da böyle bir askeri kriz yaşanması ve hatta bu krizin savaşa dönüşmesi onun her bakımdan işine gelir. Ancak Hindistan’ın Pakistan’la arasında devam eden sorunu zaman zaman krize dönüştürmek için işgal rejimiyle arasındaki işbirliğine dayalı telkinler doğrultusunda hareket etmeye ihtiyacı yok. Hindistan, kendisi de zaten siyonist işgal rejimi gibi bölge üzerinde siyasi güç oluşturmayı amaçlayan ve bunun için yeri geldiğinde askeri tehditleri de devreye sokmaktan çekinmeyen sorunlu bir ülkedir. Pakistan’la arasındaki sorunun kalıcı olmasını ve toprağa gömülmemesini sağlamak amacıyla zaman zaman Keşmir’le ilgili olanlar başta olmak üzere muhtelif hadiseleri gerekçe olarak kullandığı da biliniyor.
Pakistan’ın bölünmesine ve doğusunun Bangladeş adında ayrı bir devlet haline gelmesine sebep olan 1971 Savaşı’nın altyapısını ve şartlarını oluşturan Hindistan’dır. Ayrılıkçıların zorlanması üzerine de, bazı Hinduların savaş sebebiyle kendi topraklarına sığınmalarını bahane ederek, savaşın kendi açısından da risk oluşturduğu iddiasıyla doğrudan müdahalede bulunmuş, ayrılıkçıların kazanması için bilfiil savaşa iştirak etmişti. Son soykırım savaşında ABD’nin siyonist işgal rejimiyle birlikte Gazze’de bilfiil savaşması gibi. Ama tabii ABD, savaştaki aktif rolünü ve doğrudan müdahalesini gizli tutmaya çalışarak sadece siyonist işgalcilere silah ve para desteğinde bulunduğu intibaı vermeye çalışıyor. Hindistan öyle yapmamış açıktan savaşa iştirak etmişti.
Pakistan’ın bölünmesinden sonra Hindistan, Bangladeş’i bir arka bahçe olarak kullandı. Ama geçtiğimiz Ağustos ayında Şeyh Hasina yönetiminin halk devrimiyle devrilmesi ve Hindistan’a iltica etmesi üzerine bu ülke üzerindeki siyasi tahakkümünün önü tıkandı. Yine de Bangladeş’in ekonomik yönden güçsüz ve halkının fakir olmasını, sularının kontrolünün büyük ölçüde Hindistan’ın elinde olmasını bir baskı aracı olarak kullanmaya çalışıyor.
Hindistan’ın ekonomik ve siyasi tahakkümüne maruz kalan ülkelerden biri de Maldiv Adaları Cumhuriyeti’dir. Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan bu ülke ne yazık ki tamamen Hindistan’a bağımlı durumdadır ve Hindistan, bu ülkenin siyasi kararlarına bile müdahale etme, işine gelmeyen uygulamalarına engel olma imkanına bile sahiptir.
Hindistan komşularından sadece İslam ülkeleriyle değil diğerleriyle de problemlidir. Örneğin halkının büyük çoğunluğu Hindu olmasına rağmen kuzey komşularından Nepal’le çeşitli ekonomik ve siyasi meseleleri var. Kuzeydeki diğer komşusu Butan Krallığı’nı da sürekli siyasi baskı altında ve kendi iradesine mahkum halde tutmaya çalışıyor. Hint Okyanusu içinde yer alan komşusu Sri Lanka’yı da kendi siyasi iradesine boyun eğmeye zorluyor. Bu amaçla ayrılıkçı Tamil gerillalarını kullanıyor.
Çevresindeki zayıf ülkelere karşı siyasi baskı uygulayan ve askeri tehdit gücünü kullanan Hindistan, ülke içinde yaşayan Müslümanlara da çok ağır bir baskı uyguluyor ve onları ayrımcı politikalara tabi tutuyor.