Basında kadınlara öldürülme haberlerinin ardı arkası kesilmez. Yine öyle bir dönemdeyiz.
Kocalar, biraderler, sevgililer kadınları katlediyorlar.
Faillerin duygularını yöneten, erkeğin, ailenin kadın üzerinde hak iddiasına vurgu yapan bir gelenek. Hak iddiası garip bir erkeklik, onur, sahiplik duygusunu doğallaştırıyor.
Gelenek ve zihniyet!
Esasında gelenek her toplum için önemlidir.
Kültürel sürekliliği tarif eder; algı, tepki, anlam, akıl yürütme, değer ortaklığına işaret eder.
Bununla birlikte pek çok şey gibi, geleneğin de iki ucu vardır.
Bir ucu kuşatıcı ve kucaklayıcı, diğer ucu baskıcıdır.
Geleneğin hükümran olduğu bir toplumda, örneğin, aile, sadece kucaklayıcı, koruyucu, kurucu bir yapı değildir. Aynı zamanda doğal bir düzenin modeli, taşıyıcı yapısıdır. Doğal düzen, adı üzerinde, verilidir, değişmez, dokunulmaz bir düzendir. Örneğin, ataerkil yapı ve zihniyete doğal düzen, hiyerarşiktir; ilişkileri, hakları, ödevleri, rollere, yaşlara, cinsiyetlere göre değişmez bir şekilde tanımlar.
Kadın bu düzende edilgin ama merkezi bir konumdadır. Doğurganlık, hizmet ve tatmin işleviyle tanımlanır. Bu işlevlerin geleneğe uygun bir şekilde sürmesinden sorumludur. Üstelik bu geleneğe en büyük tehdit yine kadından gelir, ataerkil bakışta, varlığıyla, davranışlarıyla, hareket alanıyla tatmin duygusunu ateşleyen odur. O zaman bedeni ve aklı gözaltında tutulmalıdır.
Velhasıl kadın, erkeğin, ailenin ahlakı ve namusunun hem nesnesi, öznesi, edilgin taşıyıcıdır. Ataerkil gelenek kadını bu sınırlar içinde, koruma altında tutulması gereken kişi ve rol olarak yüceltir.
Açık: Ataerkil düzen bakımından, kadınlık bir kölelik halidir
Şüphe yok, insanlığın kazanımları, temel hak ve özgürlükler, dünyanın birçok yerinde geleneği zorlayan, değiştiren sonuçlar verdiler.
Ancak gelenek ve zihniyet sert çekirdeklere sahiptir. Direnirler. Geleneksel yapıların, kimi inanç veya toplumsal formların arkasına gizlenirler. Hukuk kuralları, insan hakları ilkeleri arasında gezinip dururlar. Tutku ve namus cinayetleri, kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet ve yaygınlıkları bunlara örnektir.
Mevcut iktidar bir dönem, tecavüze uğrayan kız çocuklarını, tecavüzcüleriyle evlendirip aile kurumu korumayı düşünmedi mi? Bu kurum üzerinden tecavüz edilen kızı meşrulaştırmayı, kızın varlığına, ruhuna, haklarının önüne koymadı mı?
Bir cemaate altı yaşında kız çocuğunun evlendirilmesi hadisesi, tam bir sapkınlık olarak yukarıda söylenenler belki uç örneğinden başka neydi? Tatmin merkezi olarak kız çocuğu, erkek düzeni içinde kız çocuğu, bir değişim nesnesi olarak kız çocuğu, kendi babası tarafından bir erkekle aynı odayla kapatılan kız çocuğu…
O cemaatin tasavvufu bir ibadet, yaratıcıya ulaşma yolu olmaktan çıkarıp, içine kapalı bir yaşam biçimi, fayda, rant topluluğu haline dönüştürmesi, kadın-kız köleliğini, sapkınlığa kadar giden ataerkil uygulamaları geleneğe referansla meşrulaştırması…
Gelenek ve kadın…
Bu ülkenin en büyük sorunudur.