Gannuşi ve Gazze için Açlık Grevi

Ali Bulaç

Bu ayın (Ağustos-2025) başında Tunus’tan bir haber geldi. Nahda Harketi’nin lideri Raşid el Gannuşi, Gazze’de İsrail’in sürdürdüğü katliama/soykırıma karşı Gazzelilerin sesini duyurmak, onlarla dayanışma içinde olduğunu anlatmak üzere açlık grevine başlamış.

İslam fıkhı açısından şu veya bu haklı sebeplerle “açlık grevi”ne girmenin hükmünü bilmiyorum, alimlerimizin bu konuyu gündemlerine almalarında fayda var. Bildiğim Hz. Peygamber(s.a.)’in “süresiz orucu (Savm-ı dehr)” yasaklamış olmasıdır. Şöyle buyurmuştur: ““En faziletli oruç, kardeşim Davud’un orucudur. O bir gün oruç tutar,bir gün yerdi:” (Buhari, Teheccüd, 7. Ayrıca bkz. Ahmed ibn Hanbel, IV, 4).

Gannuşi İslami ilimlere vukufiyeti olan müstesna zatlardan biridir; akaid-kelam bilgisi yanında fıkıh bilgisi de mükemmeldir, ortaokul seviyesinde dini bilgilerle kitleleri uyutmaz, batı-modern dünyayı da gayet iyi tanır, bilir. Mutedil bir şahsiyete sahip, hayatında siyaset ve siyasi mücadele önemli yer tutmuşsa da, siyasi ihtirası yoktur, din-İslam adına meydanlarda nutuk atan, dini istismar eden “siyaset bezirganları”ndan değildir.

Onu iki kere ziyaret ettim, ilki 1996’da İngiltere’de iken, diğeri 2015 yılında Tunus’ta.

Londra’da kaldığı ev yarı bodrum kattı, bir kanepe ve yerde bir kilimden başka eşya yoktu. İki saate kadar sohbet ettik. Hayatı hapis, sürgün ve işkencelerle geçmiş Gannuşi’nin aydınlık yüzünde, karamsarlığın, ümitsizliğin tek bir çizgisi yoktu.

Bana kitabını hediye etti: “El hurriyatü’l amme fi devleti’l İslam”. (Beyrut-1993) Kitap gerçekten değerli bir eser, benim 35 senedir önemini anlatmaya çalıştığım Medine Sözleşmesi’yle bir çok noktada örtüşen tezleri savunuyor. Kitabın Türkçe’ye tercümsine çok çalıştım, sonunda değerli dostum Osman Tunç tarafından “İslam Devletinde Kamusal Özgürlükler” (Mana y.-İstanbul) Türkçe’ye çevrildi.

Gannuşi, 2011’deki adına “Arap baharı” denen olaylardan sonra –ki olayların başlanngıç noktası Tunus idi- Tunus’a döndü, diğer siyasi gruplarla Tunus’ta çoğulcu bir model önerdi, bunu savundu; isteseydi rahatlıkla Cumhurbaşkanı olur ve yine isteseydi şimdi onu haksız yere hapse atan Kays Said gibi tek başına duruma hakim olabilirdi, öyle yapmadı, laik kesimlere verdiği sözü tuttu ama onlar ona ihanet ettiler, Kays Said durup dururken darbe yapıp Gannuşi’yi hapse attığında ona sahip çıkmadılar, darbeyi protesto etmediler.

Maalesef Türkiye’yi çok sevdiği, defalarca Türkiye’ye gelip buradaki yazar ve siyasetçilerle tanışıklığı, dostluğu olduğu halde Türkiye’deki İslamcılar da vefasız çıktı, ona sahip çıkmadı.

Başka bir zamanda Gannuşi’ye olan ikinci ziyaretimi anlatmak isterim, şimdi yeri burası değil,  anlatmam lazım çünkü çok anlamlıydı.

Gannuşi’nin hapse atılmasının bir zahiri, bir hakiki sebebi var.

Hayatının iki senesini hapishanede geçirmiş biri olarak şunu rahatlıkla derim: Zulmen hapse atılanların şahıslarına atılan suçların neredeyse tamamı zahiridir ve hukuken hiçbir değeri yoktur. Modern zamanların bu gerçekten değerli fikir ve siyaset adamı Raşid el Gannuşi’ye de isnad edilen suçların da hiçbiri hukuki değeri haiz değildir. Tabii ki mesele siyasidir ve Gannuşi’ye karşı Suud ve Körfez ülkelerinin geriden beslediği kin ve husumetin bunda belirleyici payı vardır. Söz konusu kin ve husumetin de iki sebebi vardır:

1.Gannuşi’nin hür ve serbest seçimler yoluyla yönetici ve yönetim kadrolarının belirlenmesini istemesi ve bunu hayatında fiili olarak göstermiş olması. İttihat ve Terakki Teşkilatının siyase mirasının etkisinde ihtilal ve darbecilik yoluyla iktidar arayışına sahip Suriye İhvanı hariç –şimdi onların da Suriye’de esameleri okunmuyor- diğer müslüman ülkelerdeki İhvan hareketlerinin tamamı serbest seçimlerden yanadırlar.

  1. Nahda hareketinin elbette Müslüman Kardeşler’in Tunus kolunu temsil etmesidir.

Bölgenin monarşik ve otokrat yönetimleri bundan dolayı Müslüman Kardeşler hareketinin büyük tehlike olarak görmektedirler.

Raşid el-Gannuşi, 17 Nisan 2023’te göz altına alınıp da sonra hakkında açılan dava sonucunda hapse etıldığında şu gülünç gerekçe gösterilmişti: “devlet güvenliğini tehdit eden açıklamalar yapması.” Tunus’ta serbest seçim sistemini savunan, isteseydi Cumhurbaşkanı olabilecek olan Gannuşi, “devlet güvenliğini tehdit eden açıklamalar yapıyor”muş.

Tabii ki, 2023’te Tunus’ta olan 1992’de FİS’in seçimleri kazanması üzerine Avrupa, özellikle Fransa’nın desteğinde olan dabrbe gibi bir darbedir. 2006’da Hamas Filistindeki seçimleri kazandı, İsrail darbe yaptı, 2011’de İhvan Mısır’da seçimleri kazandı darbe ile uzkalşatırldılar, uzaklaştırmakla kalmadılar liderleri ve üyeleri hapse atıldı, seçimle Cumhurbaşkanı olmuş Muhammed Mursi, mahkemede can verdi.

Bölgenin otokrat, monarşik ve diktacı yönetimlerini korkutan İhvan’ın, Miladi 661’den bu yana seçimlerin yapılmadığı, biatın kılıç zoruyla alındığı müslümanların yönetim biçimini aslına irca etmek istemeliridir.

Bugün Hamas’a askeri, siyasi ve lojistik destek veren İran hariç, İslam aleminde özellikle Arap havzasında Müslüman Kardeşler lanetli bir hareket olarak lanse edilmekte, tek bir silah kullanmadıkları halde “terör örgütü” olarak kabul edilmektedir. Pek yakında Amerika’nın da Arapların ve İsrail’in isteği üzerine Müslüman Kardeşleri “terör örgütleri listesi”ne ekleyeceğine dair çalışmaların yapıldığı haberleri geliyor.

Gannuşi’ye reva görülen zulüm ile İsrail’in Gazze’de işlediği zulümler arasında bir benzerlik var, o da Gannuşi ile Hamas’ın Müslüman Kardeşler’e mensup olmalarıdır.

Müslüman Kardeşler, kuruldukları günden beri (1928) hiçbir terör eylemine katılmış değildirler, İslami temel hükümlere aldırış etmeden sivillere dönük eylem yapmak isteyenler İhvan’dan ayrılmışlardır. Hamas da hiçbir yönüyle ve mücadele biçimiyle terör örgütü değildir, aksine işgal edilmiş topraklarını kurtarmak üzere meşru mücadele vermektedir.