Her gözaltı ya da her tutuklamayla sadece hukuk devletine bir fiske daha vurulmuş olmuyor, her hamleyle ifade hürriyetinin arazisi biraz daha kamulaştırılıyor. Alan daralıyor, atmosferde oksijen azalıyor. “Az konuş… daha az konuş” derken geliyoruz “Hiç konuşma, otur oturduğun yerde” noktasına. Sene 2025, gelinen noktaya bakın.
Demokrasi, evvela muhalif seslerin özgürce varlığı ve iktidarın sınırsızca eleştirisi demektir. Eleştiri tek başına bir haktır ve birçokları için de toplum namına taşınan bir sorumluluktur. Hukuk önünde haklı veya haksız eleştiri diye bir kategori yoktur. İktidar da muhalefet serbestçe eleştirilir ve onların doğruları asla bir norm değildir. İktidarın devleti yönetiyor olması da eleştiriye karşı koruma zırhı sağlamaz; kaldı ki bizatihi devlet de her şekilde eleştirilebilir.
Eleştiri rahatsızlık doğurabilir. Elbette rahatsızlık doğuracak… Çoğu kez rahatsızlık doğurmayan görüşler zaten eleştiri olamaz.
Devletin veya iktidarın yahut ikisinin birden; herşeyi sokaktaki insandan, muhalefetten, bir uzmandan, bir akademisyenden, bir düşünce insanından, bir gazeteciden ya da bir eski politikacıdan daha iyi bildiği asla doğru değildir. Devletler de yanılır iktidarlar da… İktidarların, herhangi bir konuda geçmişte kendilerini eleştirenleri ihanetle suçlarken sonradan onların söylediği noktaya geldikleri çok vak’a vardır. Ayrıca, bir fikrin haklılığının anlaşılması için illa da iktidarın o noktaya gelmesi gerekmez. Zira, haklılık veya haksızlık göreceli bir durumdur. Herkes fikrinde, iddiasında, görüşünde ısrar edebilir. Herkes, gördüğü, bildiği, tecrübe ettiği veya inandığı şeyleri söyleme hakkına sahiptir. Bu da kimseyi hain veya dış güçlerin maşası yapmaz. Bugünlerde sıkça gördüğümüz gibi Cumhurbaşkanına hakaret fiilinin suçlusu hiç yapmaz.
Hüseyin Kocabıyık… Bir kanaat önderi, siyasetçi, siyasi danışman ve eski AK Parti milletvekili. Hayatı boyunca dile getirdiği ve ısrarla arkasında durduğu görüşler birkaç aydır problem olmaya başladı. Sözlerinin iktidarı rahatsız ettiği biliniyordu ama problem büyüdü ve Kocabıyık en sonunda Cumhurbaşkanı’na hakaretten hapse atıldı. Yazdıkları ve konuştukları içinde tek kelime hakaret yok; en fazla “dost acı söyler” kabilinden ikazlar. En ziyadesi de “Eskiden böyle değildi, artık onları tanıyamıyorum” mealinde sözler. Kim aksini iddia edebilir? Bunu söylemek değil söylememek suçtur. Müdafaasında da “Bir aydının görevi, anayasayı tehdit eden gelişmelere karşı uyarmaktır” diyor.
Uyarıyor… Yaptığı tek şey bu. İstese de hakaret edemeyecek kadar nazik ve ölçülü bir insan. Tam olarak, “sağduyunun sesi”ne örnek bir isimdir.
Gelin görün ki sağduyu hapsi boyluyor.
“Yıllarımı hukuk ve devlet yönetimine verdim. Yazdıklarım birer uyarı niteliğindedir. Türkiye’nin demokratik geleceği için fikir beyan ettim. Bu benim anayasal hakkım ve vatandaşlık görevimdir.” Bu cümleler de onun savcılık müdafaasından…
Kocabıyık, aylardır sosyal medya paylaşımı yapıyor, bazen de mülakat veriyor. Bugüne kadar kimse O’nun yazıp söylediklerinden Cumhurbaşkanı’na hakaret iması dahi çıkarmadı ama tutuklanma gerekçesi bu. Üstelik, tutuksuz yargılanma talebi de “kaçma şüphesi” gerekçesiyle reddediliyor. Kaçacak olsa kendi köşesine kaçar hayatının keyfini sürerdi, etliye sütlüye karışır mıydı?
Hüseyin Kocabıyık’ın bırakın hapse atılması, takibata uğraması bile büyük bir yanlıştır. Umarız en kısa sürede bu yanlıştan ve diğerlerinden dönülür. Dönülür de hala bir demokraside yaşadığımız hissi kaybolmaz.