‘Fevkaladenin fevkinde’

Taha Akyol

Sanatçı Bülent Ersoy, kendine has bu ifade kalıbını, bir beğeniyi abartmak için kullanır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu kalıbı kullanması, Trump’la görüşme ve varılan mutabakatlardan son derece memnun olduğunu gösteriyor.

Bir memnuniyet duygusunun ifadesi ama Erdoğan somut konulara girmiyor, sadece genel memnuniyet ifade ediyor.

ÜÇ KONU?

Her konu önemli fakat ABD ile ilişkilerde benim özellikle önemsediğim üç konu var:

- CAATSA yatırımları kaldırılacak mı, F-35’ler konusunda eski paydaşlık ve sahip olma haklarımız tanınacak mı?

Bu konuda Trump gayet iyimser konuştu fakat Türkiye’nin Rusya’dan enerji alımına son vermesini şart koşar gibi ifade etti. Ayrıca Senato onayına bağlı bir konu.

 - Suriye bahsinde, Türkiye’nin üniter devlet talebi ve YPG’yi ABD’nin “müttefik” kabul etmesi konuları konuşuldu mu? Bir gelişme oldu mu? Bilmiyoruz.

- Erdoğan Trump’la medya önünde görüşürken Gazze konusunu niye ağzına almadı? Trump’ın 8 İslam ülkesini liderleriyle yaptığı ve meşhur 21 maddelik “Plan”ı açıkladığı toplantıda, Erdoğan’ın ya da Fidan’ın diğer 7 ülkeden ayrı bir girişimi, düzeltme veya ilave talebi oldu mu, bunu da bilmiyoruz.

Diplomaside tabii ki “açıklık” kadar “gizlilik” de vardır. Zamanla ortaya çıkacak, tarihler yazacak. Fakat şu belli: Erdoğan, Trump’la ilişkilerde ters düşmemeye özen gösteriyor. Dün Türkiye’de “Kudüs için sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi. Fakat Beyaz Saray’da Kudüs’ten bahsettiğine dair bir haber çıkmamıştı.

CAATSA VE F-35’LER

S-400 macerasıyla birebir bağlantılı olan bu mesele geçmişiyle ve günceliyle ortada, gözler önündedir.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan “en önemli meselenin F-35’ler olduğunu” söyledi. “F-35’lerin lisansının da hayatta geçip motorların gelmesi lazım. KAAN'ların üretimi başlayabilsin…” diye konuştu.

Fidan’ın son derece önemli bir sorunu dile getirmesi hoşa gitmemiş olmalı ki, hemen ertesi gün Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün, KAAN uçaklarının “prototip üretiminin sorunsuz devam ettiğini” açıkladı. Oysa Fidan “prototip üretimi”nin değil KAAN’da kullanılacak jet motoru “lisans”ının CAATSA’ya takıldığını söylemişti. Gerçek de budur maalesef.

CAATSA ve F-35’lerin önemini elbette Erdoğan da çok iyi biliyor. Fakat parti lideri olduğu için “politik” konuşuyor. CAATSA’nın bazı maddeleri bize de uygulanıp ortağı olduğumuz F-35’lerden dışlandığımızda “Umurumda değil” demişti: (24 Temmuz 2018)

S-400 SÜRÜVENİ

Amerika CAATSA tasarısını 27 Temmuz 2017’de Senato’da 2’ye karşı 98 oyla kabul etti. Rusya, İran ve K.Kore’nin adları zikredilerek “Amerika’ya hasım ülkelere” karşı uygulanacak yaptırımların uzun bir listesi var CAATSA’da

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alacağı belli olmuştu. ABD’den, S-400’leri alırsa Türkiye’ye de yaptırım uygulanacağı yolunda açıklamalar yapılıyordu.

“Umurumda değil” diyen Erdoğan S-400 alımına devam etti.

2 Ağustos 2018’de ABD Senatosu, Türkiye S-400’leri alırsa F-35 yaptırımın uygulanmasını 10'a karşı 87 oyla onayladı.

Oylama rakamları Türkiye’nin eski dostlarını kaybettiğinin göstergesidir.

Trump, 12 Ağustos’ta Türkiye’ye F-35 verilmesini “geçici olarak” durduran kanunu onayladı. Pentagon’un vereceği rapora bakacaklardı...

Bu dönemde Şansölye Merkel de S-400’den uzak durması için Ankara’yı uyarmıştı. (14 Haziran 2019)

Rusya S-400 teslimatını hızlandırdı. Erdoğan, S-400’lerin, 2020 Nisan’ında faal hale geleceğini açıkladı….

Amerika, Aralık 2020’de “2020 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası” Türkiye’ye yaptırım ve F-35’lerden Türkiye’nin dışlanmasını kesinleştirdi.

HETERODOKS DİPLOMASİ?

Türkiye şimdi, S-400’ün eseri olan yaptırımların kaldırılmasını, F-35’lerin verilmesini istiyor.

S-400’ler, bırakın Nisan 2020’de faal hale getirmeyi, Ekim 2025’te bile ambalajını açmadan depoda tutuyoruz.

Demek ki acil bir ihtiyaç değilmiş, nitekim Türkiye’ye bir füze saldırısı tehlikesi yaşanmadı.

S-400 alımının çeşitli siyasi sebepleri olabilir. Bunları tarih yazacak. Erdoğan hükümeti 2012’lerden itibaren Arap Baharının uyandırdığı umutlar, “gönül coğrafyamız” duygusu ve ilk on yılda ekonomideki başarının yarattığı özgüvenle, içeride otoriterleşme, dışarıda Batı’dan uzaklaşma politikaları izledi. “Neo-Osmanlı” ve “eksen kayması” gibi yorumlara yol açtı. İhvan için Araplarla kavgamız da bu dönemdeydi.

Ekonomideki gibi, bir tür “heterodoks diplomasi” dönemiydi…

Bozulan ilişkileri tamir ve kayıpları telafi çabası var şimdi. İnşallah diyelim.