Erken seçim en geç ne zaman?

İbrahim Kiras

Ana muhalefet erken seçim için bastırıyor, iktidar ise hiç oralı olmuyor. Nisan 2026’ya kadar sandık kurulmazsa bu tarihten sonra bir erken seçime onay vermeyeceğini söylüyor CHP. Erdoğan’ın yeniden aday olması için seçimin erken yapılmasına ihtiyaç var ama AK Parti bunu yakın zamanda değil, 2027’nin sonbaharında gerçekleştirmek istiyor.

(Üstelik artık istediği tarihte bir erken seçim kararını DEM Parti desteğiyle meclisten geçirme imkanı da söz konusu. Bahçeli’nin hamlesi ortağını CHP’ye muhtaç olmaktan kurtardı.)

İktidar cenahının erken seçimi mümkün olduğunca geciktirme arzusunun sebebi çok açık: Ekonominin toparlanması -veya hiç değilse toparlanmış gibi görünebilmesi- için daha fazla zamana ihtiyacı var.

Malum, seçmen tercihlerini belirleyen etkenleri ortaya çıkarmak için baş vurulan ekonometrik analizlerde tüketici güven endeksine özel bir rol atfedilir. Buna göre bir seçim sırasında bu endeks 90 puanın üzerinde ise iktidar partilerinin sandık başarısı elde edebildiği, 90 puanın altında ise muhalefetin kazandığı görülüyor.

2023’teki seçim sürecinde tüketici güven endeksi 90 puanın üstüne çıkmıştı. Bunun da sebebi uygulanan seçim ekonomisi sayesinde oluşan geçici para bolluğuydu. (Bundan bir yıl sonra yapılan belediye seçimlerinde ise tüketici güven endeksi 80 puanın bile altındaydı. Çünkü sadaktaki bütün oklar 2023’te atılmış, yeniden bir seçim ekonomisi programının uygulanmasına artık imkan kalmamıştı.)

Seçim sonuçlarının ülkedeki ekonomik şartlarla ilişkisini araştıran başlıca bilim insanlarından Prof. Ali Akarca’nın bir başka dikkat çekici tespiti daha var bu konuyla ilgili. Seçmen, diyor Prof. Akarca, ekonomide yalnızca son bir yılda yaşananları dikkate alarak oy kullanır. Demek ki geçmişte yaşanan sıkıntılar hatırlanmaz, halihazırdaki durum şekillendirir oy tercihlerini. Zaten tüketici güven endeksinin 80 puanın altına düştüğü bir dönemde sekiz ay öncesinin tam aksi yönünde bir siyasi tablonun ortaya çıkmasının bir sebebi de bu.

Aslında 2023 seçimi kapıyı çaldığında uygulanmakta olan ekonomi politikaları artık sürdürülemez noktaya gelmişti. Türkiye, ülkelerin işsizlik ve enflasyon toplamı esas alınarak hazırlanan Dünya Sefalet Endeksi’nde -2022 yılında büyük bir atak yaparak- birinci sıraya yerleşmişti. Tabiri caizse elimizdeki bütün barutu tüketip adeta iflasın eşiğine gelmiştik. (Nitekim seçimin hemen ardından “ortodoks” ekonomi politikalarını uygulamak üzere Mehmet Şimşek ve ekibi hiç vakit kaybetmeden görevi “heterodoks” kadrodan devraldı.)

Ancak 2021-2022 sürecinde sağlanan kısa süreli para bolluğu vatandaşın ekonomideki sıkıntıları hissetmesini geciktirmişti. Rusya’dan ve Körfez emirliklerinden gelen büyük miktardaki para, enflasyonu unutturan yüksek maaş artışları, bankaların tüketicilere kredi musluklarını açılmaları gibi faktörler iktidar partilerinin yardımcısı oldu.

O dönemde Moskova hükümeti 20 milyar dolar tuttuğu söylenen yıllık doğalgaz ödememizi 2024’e erteledi, Körfez sermayesinden satın alma veya “swap” (finansal depolama) yoluyla ciddi miktarda para geldi. Seçim öncesinde Çin ile 6 milyar dolar, Suudi Arabistan ile 5 milyar dolar, Birleşik Arap Emirlikleri ile yine 5 milyar dolar, Güney Kore ile 2 milyar dolar değerinde swap mevduatı anlaşmaları yapıldı. Bunlar elbette geri ödenecek borçlardı ve seçim sonrasında ödemeleri başladı.

Ne olursa olsun bunlar sayesinde seçim öncesinde bir dizi rahatlatıcı adım atıldı. Asgari ücret ve emekli maaşlarında ciddi anlamda iyileştirmeler yapıldı. 2021’den itibaren dar gelirli vatandaşlara yönelik sosyal yardım programları genişletildi, ilave destekler sağlandı. 2022’de oluşturulan “Aile Destek Programı” ile yaklaşık 4 milyon aileye aylık nakdi destek ödemesi yapılmaya başlandı. Sosyal yardım harcamaları 2022 yılında bir önceki yıla göre yüzde 60 artış gösterdi. Emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) için yıllardır istenen düzenleme gerçekleştirildi. Kamuda çalışan geçici işçiler kadroya alındı. Çiftçilere yönelik destek ödemeleri arttırıldı. Çiftçilerin elektrik borçlarına ödeme kolaylığı getirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan çiftçilere 3 ayrı kredi müjdesi verdi. Büyük hacimli bir KGF paketi yoluyla KOBİ’leri rahatlatacak ölçüde kredi desteği sağlandı.

Netice itibarıyla, o dönemde uygulanan seçim ekonomisi sayesinde oluşan geçici para bolluğu seçmen üzerinde etkili oldu. Ekonomide sorun olmadığı ya da geçmiş yıllardaki sorunların çözüldüğü algısı başka sorunların etkisinin de sandığa yansımasına engel oldu.

Bugüne gelirsek… İktidar 2023 öncesinde ne yapmışsa gelecek seçim öncesinde de aynı şeyi yapmak isteyecektir, doğal olarak. Amerika’yı yeniden keşfedecek değiller.

Ancak yürürlükteki “ortodoks” ekonomi politikasıyla yapılamayacak işler var. Mesela, enflasyon ivmesiyle orantısız şekilde faiz düşürmek, birkaç başka aracın da yardımıyla, piyasaları “geçici olarak” rahatlatabilecek bir yöntem. 2023 öncesinde işe yaradığına göre yine masaya gelebilir diye düşünmek yanlış olmaz.

Böyle bir işi bugünkü “ortodoks” ekonomi ekibiyle mi yapacaklar, ilk akla gelen soru bu. Ama bundan çok daha önemli bir başka soru daha var: Hem içeride hem de dışarıda 2023 öncesinin şartlarını tam olarak yeniden oluşturmak ne kadar mümkün?