İnsanî yardım kavramı, ilk bakışta insan onuruna ve yaşama hakkına duyulan saygının bir tezahürü olarak değerlendirilir. Açlık, hastalık, savaş, afet ve yoksulluk gibi durumlarda yapılan yardımlar, insana karşı merhamet duygusunun yansıması ve etkin hale gelmesidir. Ancak modern dünyada bu yardımların ne kadarının gerçekten insanı öncelediği, ne kadarının emperyalist niyetlerin yeni yüzü olduğunu ciddi bir şekilde sorgulamak gerektiğini düşünüyoruz.
Kutsal metinlerde dahi karşımıza çıkan, iyilik üzerinden tahakküm kurma çabası yeni değildir. Hz. Musa’nın Firavun’a verdiği cevap, bu anlayışın kadim tarihini ortaya koyar: “Başıma kaktığın o nimet, İsrailoğullarını kendine köle edinmenden dolayıdır.” (Şuara, 26/22) Çağdaş emperyalizm de benzer bir yöntemle, insanî yardım adı altında köleleştirdiği halklara verdiklerini lütuf gibi sunmakta ve bunu politik propaganda malzemesine çevirmektedir.
Bugün emperyalizmin “insanî yardım” adı altında yürüttüğü faaliyetleri dört kategoride değerlendirebiliriz:
Tamamen propaganda amaçlı: ABD’nin bir dönem Türkiye’ye gönderdiği süt tozları, çocukların midesini bulandırmış, köydeki doğal süt bolluğuna rağmen dayatılmıştı. Amaç ihtiyaç gidermek değil, ABD’nin imajını parlatmaktı.
İhtiyacı istismar amaçlı: Sudan’a gönderilen bayat, çürümeye yüz tutmuş buğdaylar bunun açık örneğidir. Bu tür yardımlar, yardım ettikleri ülkelerdeki siyasi otoritelere baskı yapmak için bir malzeme olarak kullanılır.
İnsanları inançlarını değiştirmeye zorlama amaçlı: Özellikle Afrika kıtasında misyonerlik çalışmalarında kullanılanlar bu türdendir. Bu, dinin ve yardımın istismarıdır.
İhtiyacı siyasi çıkar için kullanma amaçlı: Bu kategorideki yardımlar fayda sağlar görünse de asıl gaye, yardım edenin çıkarını artırmak ve yardım edilen üzerinde bağımlılık oluşturmaktır. Yardımdan faydalanan sayısı da genellikle sınırlıdır ve yardımlar kendi halklarından ziyade hedef coğrafyada “model bağımlılar” oluşturmak için seçilerek verilir.
İslam’da yardım, zekat ve sadaka gibi, karşılıksız ve Allah rızası için yapılır. Emperyalist sistemde ise yardım çıkarla ilişkilidir. Yardım edilene birtakım faydalar sağlasa da asıl amaç insana değer vermek değil yardım eden tarafın çıkarlarını öncelemektir.
Çağdaş emperyalizm, çoğu zaman elindeki ihtiyaç fazlası ya da artık kullanılmayan ürünleri yardım adı altında dağıtarak hem atığını temizlemekte hem de siyasi, ekonomik ve kültürel bağımlılık inşa etmektedir. Yardım bir yatırım, bir strateji ve bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır.
Bu sözde yardımlar, ihtiyaç sahiplerine insanî bir değer atfetmez. Aksine, onları ikinci sınıf, iradesiz, bağımlı varlıklar olarak görür. Bu tavır, sömürgeci zihniyetin modern formudur. Verdiklerini başa kakarak, bağımlılık inşa eder ve bu sayede kendi çıkarını kalıcı kılar.
Gerçek insanî yardım, zekat ve sadaka gibi, verene değil, alanın onuruna odaklanır. Karşılık beklemez, baskı kurmaz, dil, din, ırk ayırt etmez. Yardım eden, görünmekten, öne çıkmaktan sakınır. Çoğu zaman gönüllü kuruluşlar ve bireyler aracılığıyla, insanı merkez alan bir yaklaşımla yürütülür.
Çağdaş emperyalizmin insanî yardım maskesi, dikkatle bakıldığında bir sömürü düzeninin incelikle örülmüş ağından başka bir şey değildir. Yardım alan toplumlar daha bağımlı, daha yoksul ve daha savunmasız hale gelirken, yardım edenler hem maddi kazançlarını hem de ideolojik hakimiyetlerini pekiştiriyor.
Gazze’de son dönemde ABD’nin kurdurduğu sözde insani yardım kurumunun faaliyetlerinin Gazzeli aç çocukları siyonist canavarların katletmesine fırsat vermek için bir tuzak olarak kullanılması ise insanlık adına utanç verici, çok çirkin ve vahşi bir niyetin dışa yansımasından başka bir nitelik taşımamaktadır.
Gerçek insanî yardım ise sistematik adaletin ve ahlâkî sorumluluğun bir sonucudur. Zekat gibi, sadece malı değil, vicdanı da arındırır. O yüzden emperyalist yardım sisteminin panzehiri, insanı merkeze alan, samimi ve adil bir yardımlaşma kültürüdür.