Geçtiğimiz günlerde açıklanan Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün 2025 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi “çok vahim” bir haber verdi. Endekse göre Türkiye, 180 ülke içerisinde 159. sıraya düştü. “Çok vahim” ifadesi Türkiye’nin bulunduğu gruptaki ülkelerin durumunu anlatmak için kullanılıyor. Peki hangi ülkeler bu şekilde tanımlanıyor? Basın özgürlüğünün tamamen yok olduğu veya gazetecilik yapmanın tehlikeli olduğu ülkeler. Böyle 42 ülke var ve biri de Türkiye. 42’nin içinde bizimle beraber Rusya, Kamboçya, Myanmar, Venezuela, Suudi Arabistan, Mısır, Belarus, Suriye, Türkmenistan, Afganistan, Kuzey Kore, Çin bulunuyor.
Basın özgürlüğü, bir demokraside en temel hak olan ifade hürriyetinin çatısıdır. Basın özgür değilse ifade hürriyeti de yok veya kısıtlıdır, demokrasi yok veya eksiktir.
Daha vahimi ise şu. Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nin ilk kez yayınlandığı 2002 yılında Türkiye 100. sıradaydı, 2005 yılında da 98. sıraya kadar yükselmişti. Sene oldu 2025… Bu kadar senelik demokrasi tecrübesinden sonra 159’a kadar düştük.
Türkiye’nin listede giderek gerilemesi alarm zilleri çaldıracak bir haberdir. Zil çoktan çaldı ama gelin görün ki kimsenin umurunda olmadı. Endeks açıklandığında herhangi bir resmi kurum buna itiraz etmedi. Kimse usulen dahi bunun Türkiye’ye yapılmış bir haksızlık olduğunu söylemedi. Hiçbir kurum veya politikacı veya onlar adına konuşan tek bir kişi bile en azından, “Olmaz böyle şey. Türkiye’de basın özgürlüğü yok demek dış güçlerin oyunudur. Karanlık odakların maksatlı çarpıtmasıdır, vs” diyecek mecal bulamadı. Oysa, olur olmaz her şeye açıklama gönderen, irili ufaklı her dedikoduyu bile yalanlayan, işi sadece bu olan kurumlar var memlekette.
Hiçbirisi dönüp bakmadı.
Esasen bakamadı, yalanlayamadı, itiraz edemedi çünkü mızrak çuvala sığmaz oldu.
Bırakın Sınır Tanımayan Gazeteciler’i, sınır tanıyan sıradan vatandaşa bile Türkiye’de basın özgürlüğünü sorsanız alacağınız cevap aynıdır. Kimse böyle bir özgürlüğün varlığından bahsedemez. Aklına gelse de bahsetmekten korkar.
Sadece basın endeksi değil, ülkelerin hukukun üstünlüğü, şeffaflık ve denetim gibi alanlarda kapasitesini ölçen endekslerde de Türkiye sonlarda ve her yıl biraz daha aşağıya iniyor. Hukuku ve şeffaflığı da sokağa soracak olsanız, alacağınız cevap uluslararası kurumların söylediğinden farklı olmaz. Kimse yargıya güvendiğini söyleyemez, kimse ülkede işlerin denetime tabi olduğunu iddia edemez.
Herkes her şeyi biliyor ve herkesin her şeyi bildiğini bilenlerin elinde ülke her geçen gün daha azına razı olarak bir bilinmeze yürüyor.
Demokrasinin, hukukun, ifade hürriyetinin, denetimin, şeffaflığın, olmadığı bir ülkede zenginlik olmaz. Ekonomik istikrar olmaz, gelecekten umut hiç olmaz. Senelerdir kesintisiz devam eden ve içinden çıkamadığımız ekonomik krizin zemini demokrasi eksikliğidir. Konuşamayan, tartışamayan, farklı görüleri serbestçe dile getiremeyen bir ülkenin ekonomisi de itibarı da yükselmez. Türkiye’nin son yıllarda gelip dayandığı yer burasıdır ve orası son ekonomik programın da tosladığı yerdir.
Hukuk ve ifade özgürlüğünden vazgeçmişseniz, aynı anda refah ve zenginlikten de feragat etmişsiniz demektir. Biri yukarı çıkarsa öteki aşağı iner. Baskı artarsa ekonomik güç azalır. Demokrasiye dair bütün endekslerde gerilerken enflasyon, döviz kuru, faiz ve işsizlik listelerinde tepelerde seyretmemiz boşuna değildir. Hukukta en aşağı inersen enflasyonda en yukarı çıkarsın, ifade hürriyetinde dibe gidersen faizde dünya rekoru kırarsın. Denklem bu kadar basittir…
Rasyonalite isteyen önce kendi gerçeğine karşı rasyonel olmak zorundadır.