Dualarımız niçin kabul olmuyor?

Ali Bulaç

Bundan önce Mirat Haber’de dua ile ilgili iki yazı yazdım ((Dua ile tedavi, Mirat Haber, 9 Ocak 2025 ve Duasız tedavi, Mirat Haber, 13 Ocak 2025) Dua ibadetlerin özüdür ve hatta günde beş kere kılmakla emrolunduğumuz namaz dahi duadır. Bir kere daha “Duanız olmasaydı, ne işe yarardınız”  (25/Furkan, 77) ayetini hatırladım, üzerinde düşünmeye çalıştım.

Yazdıklarımı tekrar etmeye lüzum yok, insanlar çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması, sıkıntılarının giderilmesi için Allah’a dua ederler. Esasında semavi veya tamamen beşeri kaynaklı olsun, bütün dinlerde dua en belirgin ibadetlerinden biridir.

İmanlarını koruyan Müslümanlar da gece gündüz, gerek şahsi ve yakınları gerekse İslam ümmetinin selameti için dua ederler. Hatta bazı cemaatlerin yüzlerce, binlerce kişiyi iştirak ettikleri dua zincirleri olur.

Yüce Allah’ın tarihe, tabiata ve hayata müdahil olduğuna inanan bir Müslüman olarak ben de duanın faydasına ve lüzumuna inanır, dua ederim. Mesela milyonlarca müslümanlarla beraber ben de Gazzelilerin yaşadığı acıların sona ermesi, dünyanın zorba, küstah gücü Amerika ve soykırımcı Siyonist İsrail’in saldırılarına maruz kalan İran’ın galip gelmesi için dua ediyorum. Ama Gazze’de soykırım devam ediyor, bırakın bu mazlum ve müstaz’af insanların direnmesi, hayatta kalabilmeleri için muhtaç oldukları su ve gıdaya bile erişmeleri engelleniyor, 1,5 milyar nüfusu olan Müslüman dünya hiçbir şey yapmıyor. Hıristiyan ve Yahudi siyonistler İran’ı bombalıyor, İran elindeki füzelerden başka karşı koyacak imkana sahip değil.

Peki, neden dualarımızın faydası olmuyor?

Gayrımeşru veya Sünen-i İlahi’ye muhalif taleplerde mi bulunuyoruz? Yüce Allah dilerse, mülk alemindeki bir sünneti iptal eder, melekut aleminde cari bir sünneti devreye sokar, işte böylesi bir durumda ateş İbrhim’i yakmaz, su Musa’yı boğmaz.

Daha önceki yazılarımda Kur’an okurken Allah’ın bizimle konuştuğunu düşünür, O’na ellerimizi açıp dua ve niyazda bulunurken bizim O’nunla konuştuğumuzu yazmıştım. Öyledir!

El Basir (her şeyi hakkıyla gören) ve Es Semi’  (herşeyi hakkıyla işiten)  Allah, bizim bu zelil halimizi görmüyor mu, işitmiyor mu? Elbette hayır

Yüce Allah’n kudreti (O Kadir-i Mutlak iken) bizim taleplerimizi karşılamaya yetmiyor mu? Haşa, sümme haşa! Mehmet Akif’in feryad ettiği gibi “Ağzım kurusun!”

Yoksa dünyanın zorba gücü-müstekbir Amerika ve Allah’ın ekseriyetini lanetlediği Yahudi İsrailoğulları davalarında ve eylemlerinde, bizlere tatbik ettikleri zulümlerinde haklılar da, bizler mi yanlış yoldayız? Onlar hakkı temsil ederken, bizler batılda mıyız?

Hiçbiri değil.

Günlerdir bu soru beynimi akrep gibi kemirip dururken, cevabın yine Kur’an’da aranması gerektiğini düşündüm. Ve belli bir sıra takip etmeden Kur’an’dan bazı sureler okumaya koyuldum, mushaftan yaprak yaprak karıştırırken, sanki ilk defa rastlıyormuşum gibi bir ayet kümesi karşıma çıktı: Tevbe (9) Suresi, 12-16. Ayetler.

Çocukluğumdan beri Kur’an okurum. Çoğu kez başıma gelmiştir. Defalarca, yüzlerce kere okuduğum bir ayete, sanki ilk defa rastlıyormuşum, daha önce hiç görmemişim, okumamışım gibi bir hisse kapılıyorum.  Sanki o an vahyolunmuş da, mushaftaki yerini almış gibi. Bir anda içimdeki sıkıntıyı, zihnimdeki istifhamı dağıtıyor, bana yeni bir ufuk açıyor, kalbime inşirah veriyor.

Bu olayda da yani neden İslam alemi kafirler önünde zillet içinde  çaresiz debelenirken, neden milyonlarca müslümanın duası kabul olunmuyor sualinin cevabını buldum.

Cevap Tevbe, 12-16. Ayetlerdedir. İnşallah bir sonraki yazıda bu ayetlerden neyi anladığımı yazmaya çalışacağım.