Despotlar ve Batı İslamafobik odaklarla birlikte aynı yatağa girerse…

Mehmet Ocaktan

Zaman zaman Müslüman toplumların hukukta, özgürlüklerde ve insan haklarında neden bu kadar sefil durumda olduklarını sorgulayan yazılar yazıyoruz.

Ama ilk kez, son yıllarda Avrupa’da yükselişe geçen İslamafobiyi besleyen kirli ağların arkasında bir Müslüman ülkenin de yer aldığı iddialarını görünce dehşete kapıldığımı söylemem gerekiyor.

Gazeteci Dilly Hussain’in derlediği belgeler üzerinden Avrupa Parlamentosu’na sunulan soru önergesi, akademik raporlar ve araştırma dosyaları; BAE’nin hem Avrupa’da Müslümanları hedef alan karalama kampanyalarının merkezinde yer aldığını, hem de bu kampanyaların İsrail yanlısı düşünce kuruluşları ve Siyonist lobi çevrelerinin inşa ettiği İslamofobik söylemle iç içe geçtiğini öne sürüyor.

 Avrupa Parlamentosu üyesi Sophia in ’t Veld’in 2023’te sunduğu öncelikli yazılı soru önergesi, “Abu Dhabi Secrets” adıyla bilinen araştırmaya atıf yaparak BAE’yi resmî AB gündemine taşıdı. Önergede, BAE istihbaratının 2017’de Alp Services adlı İsviçre merkezli özel istihbarat şirketini kiraladığı; bu şirketin Avrupa’da binlerce kişiyi ve onlarca kurumu fişleyip “radikal İslamcı ağlarla” bağlantılı göstererek itibarsızlaştırdığı anlaşıldı.

Soru önergesine göre Alp Services, aralarında siyasetçiler, aktivistler ve sivil toplum kuruluşlarının da bulunduğu çok sayıda aktörü, “radikal İslamcı” söylemiyle hedef alarak kamuoyunda Müslümanlara ve İslam’a dönük güvensizliği artıran bir dezenformasyon ağı kurmuş. Aynı metinde, bu iddialar karşısında AB Komisyonu’nun ve Dış İlişkiler Yüksek Temsilciliği’nin BAE’den açıklama isteyip istemediği ve vize muafiyeti anlaşmasının gözden geçirilip geçirilmeyeceği soruldu.

Aslında raporun ortaya koyduğu en dikkat çekici noktalarından birisi, Ortadoğu’daki despotik rejimlerin Batılı demokratlarla buluştuğu İslamafobik şer hattı…

Zira rapora göre BAE gibi rejimler, Batı’daki İslam korkularını ve yanlış algıları bilinçli şekilde besleyerek kendilerini “iyi” ya da “ılımlı” Müslüman olarak sunup, Müslüman dünyadaki tüm bağımsız İslami hareketleri “radikal” veya “terörle iltisaklı” kategorisine itiyor. Bu sayede hem içeride sivil muhalefeti bastırmak için “aşırılıkla mücadele” söylemini araçsallaştırıyor hem de Batılı müttefiklerinin gözünde “İslami tehdide karşı en güvenilir ortak” rolünü pekiştirmeyi hedefliyormuş.

Normalde demokratik ülkelerin, despotik Arap rejimlerinin bu tür kirli ilişkileri konusunda tercihlerini despotizmden yana değil, demokratik değerler paralelinde yapması gerekir.

Ama işler öyle olmuyor, Batılı demokrasiler temel insani değerlere bir bakıma ihanet ederek, despotlarla, krallarla ve sultanlarla iş tutmayı tercih ediyorlar.

İşte tam da bu yüzden, demokrasi şu anda derin bir kriz yaşıyor. Çünkü, bizzat demokratlar demokrasiye ihanet ediyor…

Önümüzdeki günlerde, ortaya çıkan bu akademik raporlar ve medya dosyaları, hem İslamafobi ile gerici Arap rejimleri hem de Batı demokrasileri ile despotlar arasındaki kirli ilişkiler daha da netlik kazanabilir.

Zira BAE’nin, Batı’da İslamofobiyi körükleyen İsrail yanlısı düşünce kuruluşları ve Siyonist lobi gruplarıyla kesişen ağlarda nasıl bir rol oynadığına ilişkin iddialar konusunda Avrupa Parlamentosu’nun sorularına vereceği cevaplar önemli.

Şu dramatik tabloya bakar mısınız… Bir tarafta ‘Müslüman’ olarak tanımlanan ülkeler İslamafobiyi besleyen kirli odaklara yardım ve yataklık ediyor, diğer tarafta ise demokratik değerlerin öncülüğünü yaptığını sandığımız Batılı ülkeler Arap despotlarla aynı yatağa girmekten çekinmiyor.

Artık şunu çok iyi biliyoruz, hali hazırdaki Müslüman ülkelerin önemli bir bölümünün bu haliyle, evrensel hukuk normlarını esas alan bir hukuk sistemi inşa etmeleri mümkün olmadığı gibi kendi halklarının en temel insani haklarını güvence altına alan bir ‘açık rejim’e kavuşmalarının da imkan ve ihtimali bulunmamaktadır.

Haliyle mevcut Müslüman ülkelerin, hamasi Filistin söylemlerinin sadece kendi halklarına şirin gözükmek için icat edilmiş bir aldatmacadan ibaret olduğu net olarak ortaya çıkmış bulunuyor.

Evet Müslümanların hali pürmelali böyle… Peki, yıllardır demokratik kriterlerin, Avrupa değerlerinin öncülüğünü yapan ama çıkarları söz konusu olunca gerici despotik rejimlerle aynı yatağa girmekten çekinmeyen Batılı ülkeleri hangi kriterlerle değerlendireceğiz?

Geçmişte faşizmin yarattığı tahribat yüzünden ağır bedeller ödeyen Avrupa, eğer bugün gerek Netanyahu faşizmi ile gerekse despotik rejimlerle girdiği kirli ilişkileri sorgulayıp yeni bir yol bulamazsa, korkarım hep birlikte demokrasiye veda etmek zorunda kalacağız.