Demokrasiyi kuşatma harekatına Kılıçdaroğlu da katılır mı?

Mehmet Ocaktan

Çok talihsiz günler yaşıyoruz… Demokrasi ve hukuk konusundaki hayallerimize, beklentilerimize sahip çıkarak hayata geçirmesi için büyük umutlar bağladığımız AK parti iktidarı demokrasiye karşı adeta bir kuşatma harekatı yürütüyor.

Öylesine bir akıl tutulması hali ki akıl ve vicdan sahibi insanların kabul etmesinin mümkün olamayacağı kadar kötü şeyler oluyor.

Dün halkın oylarıyla seçilen HDP’li, DEM’li belediye başkanları halkın iradesi gasp edilerek hiçbir hukuki gerekçe gösterilmeden hapse atıldı yerlerine kayyımlar atandı. Şimdi CHP’li belediye başkanları siyaset mühendisliği operasyonlarıyla adeta konvoylar halinde hapse atılıyor.

Bu da yeterli olmadı ve siyaset mühendisliğinde yeni bir aşamaya geçildi. Hiçbir demokratik hukuk devletinde eşi benzeri bulunmayan bir yöntem icat edilerek demokrasiye doğrudan kuşatma harekatı başlatıldı. İlk aşamada CHP İstanbul il başkanlığına kayyım atanıyor ve il binası abluka altına alınıyor. İşin en dramatik tarafı ise, bu abluka ayıbının hukuki bir uygulama olarak sunulmasıdır.

Türk siyaset tarihine, yeni model bir ‘vesayetçilik’ olarak geçecek olan bu uygulama konusunda en çarpıcı açıklama, Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup milletvekili Nacho Sánchez Amor’dan geldi. Kayyım kararını sert bir dille eleştiren Amor’un şu sözleri son derece iç acıtıcı: “Demokrasiye yönelik baskı, acımasız ve maalesef sofistike bir makine gibi işliyor. Bir mahkeme gayrimeşru biçimde bir siyasi partinin başkanının kim olacağına karar veriyor; ardından çevik kuvvet biber gazı kullandıktan sonra sahte bir yöneticiyi içeri sokuyor. Tüm gösteriler günlerce yasaklanıyor, sosyal ağlar kısıtlanıyor. Gerçeküstü bir tablo.”

Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, partilere ‘sahte il başkanı’ atama diye bir garabet olabilir mi? Böyle bir örnek ancak ‘vesayetçi demokrasiler’de ya da yarı askeri rejimlerde ancak mümkün olabilir.

Ne talihsiz bir ülkeyiz ki dün, siyasetin üzerinde cuntacıların vesayet kılıcı sallanıyordu, bugün ise alaturka rejimin kılıcı sallanıyor. Herhalde böyle bir garabet, bizim gibi henüz demokrasi konusunda akıl baliğ olmamış ülkelerde görülebilir.

Hal böyleyken iktidarın, bu alaturka rejim vesayetine itiraz edenleri hukuk tanımazlıkla itham etmesini nasıl değerlendirmek gerektiğini doğrusu bilemedim.

Açıkçası çok merak ediyorum… Eğer birileri, hangi anayasal demokraside partilere ‘sahte başkan’ atamanın var olduğunu anlatabilirse çok mutlu olacağım.

Demokrasiyi kuşatma harekatının, iktidar cephesi böyle. Ancak bu meselenin bir de CHP cephesi var… Malum 15 Eylül’de CHP kurultayı ile ilgili dava görülecek. İstanbul örneğinden hareketle söylemek gerekirse, muhtemelen mahkeme kurultayla ilgili “mutlak butlar kararı” verecek.

Eğer farklı bir gelişme olmazsa ki ufukta pozitif bir durum gözükmüyor. Ve tıpkı İstanbul’da olduğu gibi, CHP’nin genel başkanlığına Kemal Kılıçdaroğlu kayyım olarak atanacak.

Şimdi soru şu; acaba Kılıçdaroğlu da Gürsel Tekin gibi iktidarın demokrasiyi kuşatma harekatına ortak olur mu?

Açıkçası Kılıçdaroğlu’nun, şu ana kadar mahkemenin butlan kararı vermesi halinde partinin başına geçeceği yönünde net bir beyanı yok ama “Kesinlikle geçmem” şeklinde bir açıklama da yapmadı.

Bu köşede, özellikle 2023 seçimleri öncesinde Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili çok sayıda yazı yazdım. Hakkaniyetli olmak ve bir hakkı teslim etmek için hemen belirtelim; Kılıçdaroğlu CHP’nin siyasi tarihinde en radikal değişim söylemlerini dillendiren, ‘helalleşme’ söylemiyle CHP’yi muhafazakar dünyaya açma konusunda cesur adımlar atan bir siyasetçi.

CHP’yi değiştirme konusunda, ne ölçüde başarılı olup olmadığı elbette tartışılabilir. Ama bu, Kılıçdaroğlu’nun değişim gayretlerini görmezden gelmemizi gerektirmiyor.

Kurultay süreçlerinde yaşananların, parti içi bir mesele olarak değerlendirilip parantezin kapatılması gerektiği kanaatindeyim. Bunu kendi aralarında istedikleri kadar tartışıp değerlendirebilirler.

Şimdi çok daha büyük bir tehlike var, demokrasi kuşatma altında… Eğer Kılıçdaroğlu 15 Eylül’de mahkemenin “Mutlak butlan kararı” vermesi halinde, tıpkı Gürsel Tekin gibi ‘kayyım başkanlığı’ kabul ederse, hemen belirtelim bunun anlamı, iktidarın demokrasiyi kuşatma harekatına ortak olmaktır.

İnanıyoruz ki bugüne kadar değişim adımlarıyla toplumun hafızasında yer alan Kılıçdaroğlu, bundan sonra iktidarla aynı fotoğraf karesinde yer alarak hem CHP seçmeni hem de geniş toplum kesimlerinin hafızasında negatif olarak anılmayı tercih etmeyecektir.