CHP kurultayıyla ilgili “mutlak butlan” davası 8 Eylül’e ertelendi. Bu arada ceza mahkemesinin kararı beklenecek.
Kasım 2023’teki CHP 38. Olağan kurultayında ikinci turda Özgür Özel 812 oyla Genel Başkan Seçilmiş, Kemal Kılıçdaroğlu’nun oyları 536’da kalmıştı. Fark, 236 oydu.
Hatay BB Başkanı Lütfü Savaş ile üç delege, kurultayda yolsuzluk yapıldığı, bazı delegelere para verildiği, belediyelerde iş vaad edildiği iddialarıyla yargıya gittiler.
İki dava açıldı: Asliye ceza mahkemesinde, kurultaya hile karıştırma davası. İmamoğlu ve arkadaşları şüpheli, Lütfi Savaş müşteki, Kılıçdaroğlu mağdur… Mahkeme, bunu sanki kamu görevlilerine para verilmiş gibi “rüşvet” sayarak dosyayı Ağır Ceza’ya gönderdi.
Asliye Hukuk Mahkemesinde ise, Kurultay’ın bu sebeple “mutlak butlan ile malul” yani yok hükmünde olduğu iddiasıyla dava açıldı. Dünkü duruşmada Savaş’ın avukatı, Özel’ın genel başkanlığının “gayri meşru” olduğunu söyleyerek “Genel Başkanlık Kılıçdaroğlu’na verilsin” diyerek bunu ifade ettiler.
ÖNCE USÛL
MASAK, iddia edilen şekilde gerek döviz büroları gerek banka hesaplarında bir para hareketi olmadığını belirten raporunu verdi.
Yolsuzluğa ilişkin şahit ifadeleri ne derecede olgulara uymaktadır, bunu bilmiyoruz. Ancak yargılama sonunda gerçeğin ne olduğunu göreceğiz.
Hukukta “usul, esasa mukaddemdir”, yani usul esastan önce gelir. Bu demektir ki, kararları ancak yetkili merciler verir. Kararlar ancak kanuni usullere uyularak alınır. Mesela kanuna aykırı elde edilen delil, delil değildir...
Bu açıdan benim kanaatim şudur: Bizde parti kurultayları, genel seçimler gibi, seçim kurullarında görevli yargıçların denetimine tâbidir. Kararları ancak Seçim Kurulları verebilir, en üstte de YSK… Seçim kurullarının kararları üzerinde adli veya idari yahut AYM denetimi olamaz.
Bu bakımdan 38. Kurultay, seçim kurulu tarafından iptal edilmemiş, usule uygunluğu Seçim Kurulu’nca tespit edilmiştir. Özel’in genel başkanlığına “gayri meşru” denilemez.
Ortada böyle “mukaddem”, öncelikli bir hukuki gerçek varken, dünkü duruşmada Asliye Hukuk Mahkemesi neden yetki/yetkisizlik konusunu karara bağlamadan duruşmayı Eylül’e erteledi, anlayabilmiş değilim.
Ceza yargısında suç sabit olursa, kurultaya hile katanlar hüküm giyecek, utanç içinde kalacaklardır. Suç yok da beraat ederlerse, o zaman da bu iftirayı atanlar utanç içinde kalacaklardır.
SİYASİ İHTİRAS
Bir parti-içi iktidar söz konusu olunca bile hırslar nasıl kabarıyor, görüyorsunuz.
Tekraren yazacağım. Büyük hukukçularımızdan Ali Fuat Başgil, Demokrat Partililere kuvvetler ayrılığı ilkesinin, anayasa mahkemesinin önemi anlatmak için, Vatan gazetesinde dört gün süren makale dizisi yayınlamıştı. Şöyle diyordu: “Siyaset insan ihtiraslarının en çok kabardığı bir sahadır.” (Vatan, 20 Ocak 1949)
Onun için diyordu merhum Başgil, hukuk güçlü olmalı bunun müesseseleri kurumalı.
DEMOKRASİNİN İKİ AYAĞI
Tarihimize, tamamen gayrimeşru darbeler dışında, ya güçlü iktidarların otoriterleştiği veya uyumsuz koalisyonlar olduğu görülür. İkisi de ülke yönetimi için iyi olmuyor.
Demokraside hem “yönetebilir” iktidarlar, hem “denetleyebilir” muhalefetler lazımdır.
1923 yılının 27 Ekim günündeyiz. Cumhuriyet’in ilanına iki gün var. Muhalif İstanbul basını, muhalefetin susturulup tek parti rejimi kurulmasından endişelidir…
Dönemin seçkin gazetecilerinden Ahmet Şükrü (Esmer) Bey, Vatan’daki yazısında Talat Paşa’nın sözlerini aktarır…
Savaş mağlubiyetle sonuçlanmıştır, barışı, İttihatçılarla ilgisi olmayan bir hükümetin imzalaması gerekecektir. Halbuki İttihatçılar ülkede muhalefet bırakmamıştı.
Bunu anlatan Talat Paşa’nın yeis ve pişmanlıkla söylediği şu sözler:
“Umur-ı devleti ellerine teslim edecek bir parti yok” (Vatan, 27 Ekim 1923)
Aradan beş çeyrek asır geçti. Devlet yetkilerini kullanarak muhalefeti “silkelemek”, baskılamak ne kadar yanlışsa ve sorunlu bir davranışsa… Muhalefetin toparlanamayıp millet çoğunluğunda “ülkeyi bunlar daha iyi idare eder” kanaati yaratamaması da o kadar yanlıştır, sorunludur.
Ülke iyi idare edilemiyor işte.
Yarın CHP konusuna devam edeceğim.