Popülist (halkçı) Söylemin Yükselişi
Başta söyleyeyim: Süt ile sütçü, bisiklet ile bisikletçi arasında ne kadar organik ilişki varsa, halk ile halkçı arasında da o kadar ilişki vardır. İkinciler, birincilerden yararlanır, onları kullanır.
Popülizmin, demokrasinin kurumsal ve kültürel olarak kitlelere beklediklerini yeterince verememesi sonrasında dünyada yükselişe geçtiği söylenebilir. Bu cümle, “Kimi ülkeler, yeterince demokratikleşemediği için” diye de kurabilir. Son dönemde dünyadaki etkisi çok büyük olan ABD’de Donald Trump’ın başkanlığa gelişiyle popülizm daha da tartışılır hale geldi.
POPÜLİST SÖYLEM
Popülist söylem bir ikiliğe dayanır. Bir tarafta iyi ve saf olan halk, diğer tarafta onu sömüren, kendi yararına kullanan ve yönlendiren ‘kötü elitler” ve onların müttefiki yabancılar vardır.
Popülistler, yolsuzluk ve sömürü karşıtı bir söylemle halkın öfkesini yönlendirmede ustadırlar. Popülist liderler, kendilerinin kötü niyetli, sadece çıkarlarını gözeten dejenere yahut “yolsuz elitlere” karşı halkı savunduklarını iddia ederler. Ama ne eşitsizlikten ne bu eşitsizliği sürdüren düzenden ve ne de korumaya soyunduklarını iddia ettikleri halkın haklarından ve yönetimde yer almasından söz ederler.
Oysa yolsuzluk ve sosyal eşitsizlik birbirini besleyen döngülerdir. Daha fazla yolsuzluk, daha fazla eşitsizlik yaratır; bu da halkta güvensizlik ve öfke üretir. İşte popülistler/halkçılar bu öfkeyi ve güvensizliği kendi iktidarlarının sermayesi yaparlar. Böyle olmasına rağmen popülist liderlerin mevcut eşitsizlik, yoksulluk ve özgürlük eksikliği sorunlarını çözme konusundaki sicili oldukça zayıftır. Yolsuzluk–eşitsizlik söylemini destek toplamak için kullanırlar; sorunu ciddi şekilde ele alma niyeti taşımazlar.
Popülistlerin Çelişkili Gerçekliği
Popülist liderler, sistem karşıtı görünseler de iktidara geldiklerinde kurulu düzene hizmet ederler. Trump, Orban gibi örnekler, yolsuzlukla mücadele vaatlerinin aksine kurumları zayıflatmış, yönetimden şeffaflık azaltmış ve medyayı kontrolleri altına almışlardır.
Trump’ın “bataklığı kurutun”, bir başka popülist liderin “vesayete son vereceğiz” çağrıları, kamuoyu nezdinde yankı bulmuş ve otoriterlikle, yoksuzlukla mücadele edileceği ümidini uyandırmıştır.
Ancak popülist/halkçı liderler iktidara geldiğinde genellikle yolsuzlukla mücadele vaatlerini yerine getirmek yerine, yolsuzluğu artıran uygulamalara yönelmişlerdir. Örneğin; Hindistan, İtalya, Slovakya, Macaristan, ve Trump Amerikasının yolsuzlukla mücadele edeceği konusunda ciddi şüpheler vardır. Dinsel-ahlakî gündemlerle iktidara gelen siyasî partiler ve liderlerin eylem defteri de hiç temiz değil.
Polonya, Macaristan, Hindistan ve Venezuela gibi ülkelerde popülist liderler döneminde yolsuzluk algısı endeksinde ciddî yükselişler kaydedilmiş ancak bu liderler etik dışı ve yolsuzluğa yakın davranışlarla suçlanırken bile siyasi olarak ciddi bir (kurumsal veya sivil) muhalefetle karşılaşmamışlar ve iktidarlarını koruyabilmişlerdir. Üstelik bu ülkelerin hepsinde siyasî denetim mekanizmaları baskı altına alınmış, hukuk devleti ilkelerinden uzaklaşılmıştır. O halde:
Popülizmle mücadele için sadece siyasal tavır alma yetmez, yapısal reformlar da gerekir:
- Kamu görevi yapanların ve yakınlarının mal varlığının görev öncesi, sırası ve sonunda açıklanması ve kamuya açık bilgi olması.
- Kamu-özel akçeli geçiş kapılarının şeffaflaştırılması ve bağımsız kurumlarca denetlenmesi
- Bağımsız denetim kurumlarının güçlendirilmesi ve hep bağımsız kalması
- Sivil toplumun ve bağımsız medyanın desteklenmesi ve üzerindeki baskıların kaldırılması
- Yolsuzluk yapanlara siyasi koruma sağlanmaması, partiler-arası anlaşmalarla tespit edilen delillerin üstünün örtülmemesi ve suçluların aklanmaması.
- İş dünyası liderleri ile üst düzey kamu görevleri arasında “dönme kapı” politikasına son verilmesi.
- Yolsuzluk yapanların siyasi dokunulmazlığın arkasına saklanmadan hesap vermesi (örneğin Brezilya’daki Lava Jato operasyonu gibi).
- Bankalara, ve kara para aklama konusunda aracılık yapan kumarhanelere, lüks eşya tüccarlarına, avukatlara ve gayrimenkul aracılarının işlemlerine yönelik denetimlerin artırılması.
- Gerçek sahibi gizlenen kapalı şirketlerin kuruluş ve faaliyetlerinin yasaklanması
Sonuç
Popülizm/halkçılık, halkın doğrudan katıldığı bir yönetim tarzının adı değildir. Büyük harfle dile getirdikleri HALK adına yönettiğini söyleyenlerin (halkçıların) aradıkları yönetim tarzının ideolojik söylemidir. Halkçılar, halkın haklı öfkesini, ümidini sömürür, ama çözüm sunmaz. Toplumu, birbirini bütünleyen ve hiç bir çatışma nedeni bulunmayan dayanışmacı bir organizma olarak tanımlarlar. O yüzden çoğulculuğu ve çeşitliliği dışlarlar. Tek merkezî otorite (ve liderlik) altında çelişkisiz, çatışmasız, istikrarlı bir kamu hayatı hayali sunarlar.
Oysa sosyal gerçeklik böyle değildir. Toplumlar, farklı kültür, çıkar ve hayat görüşlerinden oluşan kümelerin bileşimidir. İstikrarlı bir yönetim için kalıcı çözüm, kültürel çoğulluğun kriminalize edilmemesi, kuvvetler ayrılığı, demokratik kurumların güçlendirilmesi, toplumsal eşitliğin ve yönetime katılımın artırılması ve şeffaf yönetişimdir.
Özetle, popülistler, yolsuzluk karşıtı söylemlerle iktidara gelip, yolsuzluk düzenini kalıcı hale getirirler. Üstelik, yolsuzluk ile eşitsizlik, birbirini besleyen döngüler oldukları için sonunda popülizm/halkçılık, demokrasiye direnişi ve otoriterliği destekleyen bir olguya dönüşür.
Kanıt, gözlerimizin önündedir