Bu siyaset sürdürülebilir değil

İbrahim Kiras

Toplumu siyasetten ümit kesmeye itecek eylemler ve söylemler ülkeyi iyi bir yere taşımaz. Böyle bir atmosferin oluşması herkesin aleyhindedir.

Açık konuşalım: Bazı kesimlerde AK Parti’nin artık oy sandığını devreden çıkarmak suretiyle iktidarını sürdürme niyeti içinde olduğu düşüncesi yaygınlaşıyor. Bunu yüksek sesle ifade edenler de var. CHP Genel Başkanı Özel partisini hedef alan yargı operasyonlarını “sandığı kaldırma provası” diye nitelendirdi.

Burada dikkat çekici olan ana muhalefet partisi liderinin dile getirdiği kaygının bazı toplum kesimlerinde de az çok paylaşılan bir duygu olması. Belli ki muhalefet aktörlerini tasfiye etme operasyonları oyarak görülen bitmeyen “yolsuzluk” soruşturmaları insanları böyle düşünmeye yöneltiyor.

  Yine de ne olursa olsun bu ülkede sandığın ortadan kaldırılması gibi bir ihtimalin asla söz konusu olmadığını bilmek gerekir. Millet son sözü söyleme hakkından vazgeçmediği sürece bu ülkede hiçbir güç seçim sandığını ortadan kaldıramaz. Ahmet’in adaylığı engellenirse Mehmet aday olur, halkın iradesi muhakkak bir şekilde tecelli eder.

Dolayısıyla muhalefetin “Bunlar sandığı ortadan kaldıracaklar” mesajlarıyla tabanını siyasetten ümit kesmeye yöneltmek yerine bu kesimdeki siyasi motivasyonu diri tutmakla meşgul olması kendi açısından daha yararlı olur.

 Ancak ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenmiş bulunan siyasi kadrolar açısından da toplumun siyasetten ümit kesmesi olumlu bir durum değildir. Çünkü olağandışılıkların olağan hale gelmesi sonucunda ülke daha kolay yönetilebilir olmayacaktır.

İktidar kesiminin dikkate alması gereken bir başka husus da nerdeyse istisnasız olarak önde gelen bütün muhalefet aktörlerine yöneltilen yolsuzluk iddialarının toplumda bulduğu karşılığın ne olduğudur.

 Yolsuzluk bu ülkenin maalesef hiç değişmeyen gerçeklerinden biri. Ne var ki çeyrek asırdır AK Parti kadrolarınca yönetilen belediyelerde neredeyse hiçbir yolsuzluk veya usulsüzlük iddiası yargıya taşınmamışken, kısa süredir CHP’lilerin elinde bulunan belediyelerin topyekûn soruşturma konusu olması hiç kimseye makul ve kabul edilebilir görünmüyor.

AK Parti ve MHP seçmenleri de dahil olmak üzere toplumun büyük çoğunluğu bunun siyasi tasfiye girişimi olduğunu düşünüyor.

 (Bu arada, ilk başta DEM Parti’liler ile seçimde gerçekleştirilen “kent uzlaşısı” iddiaları da suçlama konusuydu. Bu kapsamda hâlâ hapishanede olan belediye başkanları ve bürokratlar da var ama artık galiba çözüm sürecinin yüzü suyu hürmetine bu “suç dosyası”na yeni ilaveler yapılmıyor.)

Diğer taraftan, ifadeye çağrıldığında gelmemesi düşünülemeyecek kişilerin sabah baskınlarıyla göz altına alınması, tutuksuz yargılama hakkının “kaçma şüphesi var” denilerek ortadan kaldırılması toplumun bu husustaki kanaatlerini güçlendiriyor.

 Ana muhalefet partisinin -kongre sonuçları mahkemece iptal edileceği beklentisiyle- ikiye bölünmesi yolunda gösterilen çabalar ise bir başka endişe kaynağı.

Bu endişeleri giderecek adımlar atmak iktidar partisinin üzerine düşüyor. İktidar ortağı MHP’nin bu husustaki uyarıları tek başına yeterli görünmüyor.

 Böyle bir ortamda ana muhalefet liderinin iddiasına iktidar partisinden “Olur mu öyle şey! Milletin önünden hiç kimse sandığı kaçıramaz” gibi bir cevap vermek yerine “Önümüzdeki üç yıllık süreçte seçim yok” diye açıklama yapılması en azından iletişim hatası sayılmalı.

Haddizatında öncelikle erken bir seçime ihtiyacı olan taraf iktidar. Çünkü Erdoğan’ın yeniden aday olması için seçimin öne alınması gerekiyor. (Ne var ki tam da Beştepe’den bu yönde bir açıklama yapılmışken parti yönetiminden birilerinin de aynı gün çıkıp aksini söylemesi doğal olarak kafa karıştıracaktır.)

Diğer yandan, artık toplumu biraz rahatlatmak için, ülkeyi normalleştirmek için, ekonominin ihtiyacı olan istikrar ve güveni sağlamak için, hasılı mevcut sorunların çözülmesi için tek yol seçimin bir an evvel yapılması gibi görünüyor.

Çünkü mevcut atmosfer sürdürülebilir gibi görünmüyor.

Bölgemizde çok önemli değişiklikler gerçekleşirken “iç cephe”yi ortadan ikiye bölen bir yaklaşım rasyonel olmasa gerektir.

Terörsüz Türkiye” adıyla çok iddialı ve önemli bir proje hayata geçirilmek istenirken içerideki kavganın şiddetini arttırmak, hukuk sistemine güveni iyice yıpratacak işler yapmak, terör örgütünün silah bırakması için demokratik hakların geliştirilmesinden söz edilirken meşru muhalefete düşman hukuku uygulamak olacak iş değil.

Ne bu kavga gürültü ortamının daha fazla sürdürülmesi ne de böyle bir ortamda sorunların çözülmesi mümkün.