İlk başkanlık döneminden bu yana akla gelebilecek her türlü çılgınlığı yaptı, farklı ülkelerin liderleriyle kafa buldu. Açık açık demokrasiden hazzetmediğini söyledi, Arap liderlerden haraç topladı, Türkiye cumhurbaşkanına hakaret mektubu yazdı. Avrupa ülkelerini tehdit etti, Beyaz Sarayda Zelenski ile tabiri caizse saç saça-baş başa kavga etti, hızını alamadı ‘Kanada bizim eyaletimiz olmalı’ dedi, Grönland’a göz dikti.
Her ne kadar züccaciye dükkanına giren bir fil gibi her tarafı kırıp dökse de bu çılgın ihtiyar kesinlikle işini çok iyi biliyor.
Beyaz Saray’daki görüşme öncesinde Trump, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a müthiş övgülerde bulundu:
–Normalde fikirleri olan insanları sevmem, ama onu severim. Erdoğan sert bir adam, son derece fikirli de biri ama onu seviyorum.
–Umarım Rusya'dan petrol ve gaz almayı bırakacaklar, Bununla ilgili bir şey söylemek istemiyorum. Ama ben istersem yapacaktır.
– Erdoğan, Suriye’yi kurtaran adam. O kurtardı, ben yaptırımları kaldırdım. O dünyada çok saygı duyulan bir adam.,
Daha ne desin, bir faninin bundan daha büyük övgüye mazhar olması mümkün mü? Yapabileceği her şeyi yaptı. Bilindiği gibi ABD’nin Ankara Büyükelçisi Barrack, zirve öncesinde, “Trump’ın ‘Onlara (Türkiye’ye) ihtiyaç duyduklarını verelim, meşruiyet…” dediğini anlatmıştı.
Ancak Trump biraz patavatsız bir lider, neyi, nerede, nasıl söyleyeceğini düşünmeden dümdüz söyleyiveriyor. Mesela, Erdoğan’ı kastetmese de "Hileli seçimleri herkesten daha iyi bilir” deme aymazlığında bulundu… Ayrıca Rahip Brunson meselesini de unutmadı, “Brunson'ı serbest bıraktı, 35 yıllığına hapse atılmıştı, bunu durdurması gerekiyordu; onu aradım ve kendisini serbest bıraktı. Bunu asla unutmam” diyerek, bir bakıma Türkiye’de hukukun olmadığını ima etmiş oldu. Ama olsun, onun zaten demokrasi ve hukuk umurunda değil ki… Onun için sadece sonuç önemli…
Evet adamın kuralı, herhangi bir ahlaki ilkesi yok, kafasına göre takılıyor, gerektiğinde liderlerle dalgasını da geçiyor ama kimden ne alacağını ve kime ne vereceğini çok iyi biliyor. Beyaz Saray’daki ikili görüşmede önemli kazanımlar elde etti mesela... THY’nin 200'den fazla Boeing uçağı alacağı milyarlarca dolarlık dev anlaşma imzalandı.
2045 yılına kadar 100 milyar dolarlık LNG gazı alım anlaşması yapıldı. Nükleer enerji alanında işbirliği mutabakatı imzalandı.
Heybeli Ada Ruhban okulu konusunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan taahhütte bulundu. Ayrıca, daha Newyork’a gitmeden önce Amerikan mallarına gümrük vergisi sıfırlanmıştı.
Peki Türkiye Oval Ofis görüşmesinden neler elde ederek ayrıldı?
Açıkça ifade etmek gerekirse, şimdilik kazanç hanesine yazılmış somut bir kazanım yok. Dönüş yolunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçakta gazetecilere yaptığı açıklamaları AA ayrıntılı bir şekilde yayımladı. Burada, Türkiye için hayati önem taşıyan konularda şimdilik hiçbir somut adım yok.
Mesela, F-35 ve F-16’larla ilgili bir anlaşma yapılabilmiş değil. KATSA yaptırımları konusunda Amerikan tarafının henüz bir taahhüdü yok. Türkiye’yi en çok zorlayacak olan Halk Bankası işi ise biraz karışık görünüyor… Görünen o ki ellerin birbirine fazla karıştığı bu konu başımızı ağrıtmaya devam edecek.
Görkemli Beyaz Saray buluşmasının en stratejik özeti şu: Türkiye Rusya’dan petrol alımını durdurmadan ve de S-400’lerden kurtulmadan F-35 konusunda Amerika bir adım atmayacak.
Ayrıca, Türkiye’nin hassasiyetleri arasında yer alan Suriye’deki PYD-YPG yapılanması konusunda da pozitif bir işaret de gözükmüyor.
Daha da önemlisi, iki büyük dostun buluşmasında Gazze’nin adı bile yok… Görüşmede muhtemelen genel anlamda Gazze konuşulmuştur ama anlaşılan soykırımcı Netenyahu’yu durdurma konusunda net bir mutabakat sağlanamamış. Eğer bu konuda bir mesafe alınabilseydi, Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamalarında bunu mutlaka söylerdi.
Trump, bu katili durduramaz, daha doğrusu durdurmak istemez, bunu biliyoruz da hiç değilse Gazze’de açlığa terk edilmiş bulunan sivillere yardım için koridor açılması konusunda somut bir söz alınabilseydi…
Maalesef Gazze halkı acımasız bir katilin eline terk edilmiş durumda… Trump’ın, görüşme öncesi basınla yapılan sohbette söylediği şu sözler, insanlığın iflas ettiğinin en net fotoğrafıydı: “Rehineleri geri istiyoruz. 20 canlı rehine ve belki de 38 ölü rehine var. Bu çok üzücü ve ölenlerin aileleri, sanki hayattaymış gibi bedenlerini geri istiyor."
Gazze’de 60 binin üzerinde sivil katledildi, hala da katil öldürmeye devam ediyor. Peki onlar insan değil miydi, İsrail bombalarıyla parçalanan bebeklere kimse üzülmeyecek mi? İşin en dramatik tarafı, Trump bunları söylerken o salonda buluna hiç kimsenin söyleyecek bir tek cümlesinin bile olmamasıdır…
Galiba bizim için Gazze’nin anlamı, sadece onlara selam göndermek ve dua etmekten ibaret…