Günlerdir siyaseti meşgul eden ‘İmralı’ya gidilsin mi, gidilmesin mi’ tartışması nihayet sonuçlandı ve Meclis komisyonu Öcalan’a gidecek… Ancak önce CHP, sonra da Yeni Yol grubunun İmralı’ya vekil göndermeme kararı başka bir tartışmayı başlattı.
Halen Türkiye’nin birinci partisi olması hasebiyle, en sert eleştiriler de CHP’ye yapılıyor doğal olarak. CHP’nin çözüm fırsatını değil, popülizmi tercih ettiğini ve bunun “bir tür oyunbozanlık” olduğunu söyleyenler bile var.
Kuşkusuz bütün dünya örneklerinde olduğu gibi, Türkiye’de de büyük acılara mal olan ve uzun yıllar ülkenin elini kolunu bağlayan büyük bir terörü ortadan çekerek, barışın önünü açmak hiç öyle kolay bir mesele değil.
Dolayısıyla bugün, “Terörsüz Türkiye”nin hayata geçirilmesi müzakerelerinin yürütüldüğü bir süreçte tartışmaların, eleştirilerin yapılması son derece doğal. Ama bazılarının fazla heyecanlanarak erken şeytan taşlama işine girişmesi çok normal bir davranış değil.
Zira bu sürecin en çok ihtiyacı olan şey, sükunet ve empati… 50 yıllık acılı bir tecrübenin ardından, eğer hala birbirimizi taşlamaya devam edeceksek, boşuna barış ve kardeşlik hayalleri kurmayalım.
Unutmayalım bu ülkede kimse çözüme karşı değil. Ama siyasi partilerin, sivil oluşumların ve hatta bireylerin farklı önerilerinin ve itirazlarının olması da doğaldır. Ayrıca bu problemin, toplumdan gizlenerek, oldu-bittiye getirilerek çözülmesi de mümkün değildir.
Aslında bu meselenin çözümünde ilk adımı atanın ve elini taşın altına koyanın milliyetçi refleksleri en yüksek olan MHP’den gelmesi büyük bir şans. Bu çerçevede DEM Parti’nin dikkat ve hassasiyetle sürece katkı sunmasının altını özellikle çizmek gerekiyor. Sürecin başladığı ilk günden bu yana CHP de “Terörsüz Türkiye” için elini taşın altına koyarak olgun bir tavır sergiliyor.
Cumartesi günü Zonguldak’ta konuşan CHP lideri Özel’in çözüm konusundaki mesajı son derece açık ve et: “Biz barışın gelmesini engelleyerek, Kürt sorununun çözülmesini engelleyerek, terörün bitmesini engelleyerek bir tutum takınacak değiliz. Cumhuriyet Halk Partisi bu ülkenin barışının, kardeşliğinin güvencesidir. Tüm Kürt kardeşlerimi, tüm Türkler gibi bu ülkede farklı etnisiteden yaşayan herkes gibi yürekten kucaklıyorum.”
Ana muhalefet partisi, bu problemin çözümü konusunda böylesine açık destek verirken, esas itibariyle süreci yürütmekle yükümlü bulunan iktidarın, ne yazık ki çok da istekli adımlar attığını söylemek mümkün değil.
Evet Cumhurbaşkanı Erdoğan, terörün bitirilmesi konusunda çok önemli mesajlar verdi, bu bir gerçek. Ama aynı zamanda İmralı’ya gidiş konusunda açık inisiyatif alıp, meseleye coşkuyla da sahip çıkmadı. Mesela Bahçeli “Ben giderim” açıklamasını yaparken, Erdoğan da çıkıp açıkça “Biz de İmralı’ya gidiyoruz” ifadelerini kullanmaktan özellikle imtina etti.
Eğer sorumluluk makamında olan iktidar endişeli adımlar atıyorsa, müsaade edelim de muhalefet de birtakım endişelerini dillendirsin.
İşte tam da bu yüzden bugün İmralı’ya gitmiyorlar diye, muhalefeti ‘oyunbozanlık’la suçlayanların, biraz olsun hafızalarını tazelemelerinde yarar var. Daha dün iktidarın, DEM’e selam veren CHP’yi “terörle birlikte hareket etmekle” suçladığını unutmayalım.
Geçmişte Dolmabahçe mutabakatında yaşananları yeniden hatırladığımızda, muhalefetin endişelerini de dikkate almamak mümkün değil.
Hatırlayalım, 2015 yılında Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın, HDP’lilerle birlikte Dolmabahçe’de açıkladıkları 10 maddelik mutabakat sonrasında Erdoğan, “Silahların bırakılması çağrısı bizler için çok çok önemli bir beklenti idi. Bu demokratik açılım süreci ile başlayan bir çağrıdır. Milli birlik ve kardeşlik projesi ile başlayan, şimdi de çözüm süreci ile devam eden ve bunu artık noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrıdır" demişti. Ancak Erdoğan kısa süre sonra “bu mutabakatı doğru bulmadığını" söyleyerek herkesi şaşırtmıştı.
İmralı’ya vekil göndermeyen CHP elbette eleştirilebilir ama bir gerçeğin de altını çizmekte yarar var. Farz edelim ki CHP de Öcalan’a vekil göndermiş olsaydı… Bugün İmralı konusunda açıktan inisiyatif almayan iktidar, yarın işler tersine döndüğünde çıkıp, “Biz aslında gidilmesini istemiyorduk, bu işin sorumlusu CHP ve MHP’dir” demeyeceğinin bir garantisi var mı? Doğrusu geçmişe bakınca, bu soruya pozitif bir cevap vermek hiç kolay değil.
Açıkça ifade edelim, Türkiye’nin önüne gelmiş olan bu fırsat heba edilmemelidir. Ve bu sürecin başarıyla sonuçlanması için, öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı bir liderlik örneği göstermesi şarttır, zaten mevcut sistem gereği tek yetki de ona aittir.