Gerçekte, milletlerin ittifakını yani birliğini temsil görevinden ziyade çağdaş emperyalizmin jandarmalığı görevini icra eden ancak resmi adı Birleşmiş Milletler (BM) olan uluslararası kurumun, 10’u geçici 5’i daimi olmak üzere 15 üyesi bulunan bir Güvenlik Konseyi (BMGK) var.
BMGK 17 Kasım Pazartesi gecesi düzenlediği toplantıda, görünüşte Gazze’deki savaşı durdurma amacına yönelik olduğu iddia edilen kararı 13 üyenin olumlu oy vermesiyle kabul etti. Üyelerden sadece Rusya ve Çin çekimser kaldı. Onlar red oyu kullanmadıkları için karar kabul edilmiş oldu. Çünkü her ikisi de daimi üye oldukları ve red oyları veto anlamına geleceği için sadece birinin reddi bile kararın geçmesini engelleyebilecekti. Bu itibarla bu ikisinin çekimser kalması da sadece politik tavırdan ibaret kaldı.
Kararın içeriği ve ayrıntıları konusunda burada uzun değerlendirmelerde bulunma imkanımız yok. Şunu özellikle belirtelim ki her ne kadar bu kararın içerik itibariyle Gazze’de savaşı bitirme ve bölgeye insani yardımın ulaşmasının yollarını açma amaçlı olduğu söylense de, savaşın devam etmesinin asıl sebebi ve yardımların önündeki en büyük engel niteliğindeki siyonist işgali zorlama, ona baskı uygulama konusunda bir şey içermiyor. Dolayısıyla Filistin halkına yönelik saldırı tehdidinin son bulması ve insani yardımların önündeki engellerin kaldırılması konusunda hiçbir güvence sağlamamaktadır. Bundan dolayı karar Filistin halkının beklentilerine cevap vermekten son derece uzaktır.
Buna karşılık siyonist işgalin rahatlatılması ve onun taleplerinin karşılanması konusunda önemli bir adım niteliğindedir.
Her şeyden önce kararın, bölgenin silahsızlandırılması vaadi siyonist işgalcileri rahatlatma amaçlıdır ve bu yönüyle taraflı bir karardır. Oysa bölgede yaşanan krizin asıl sebebi siyonist işgaldir ve uluslararası hukuka, bütün meşruiyet değerlerine göre yurdu işgal edilen bir halkın işgale son vermek için mücadele etme hakkı vardır. İşgalci saldırganı silahsızlandırma konusunda hiçbir girişimde bulunmayan BMGK’nin onun işgaline karşı direniş hakkını kullanan halkı savunan güçleri silahsızlandırma amaçlı karar çıkarması uluslararası hukuku değil küresel emperyalizmin kirli planlarını uyguladığını çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Kararın en önemli amacı Gazze’yi küresel vesayet altına alarak bölge ahalisinin iradesini bağlamak, kendi idari ve siyasi mekanizmasını oluşturmasını engellemek ya da bu mekanizmasını, siyonist işgal açısından risk oluşturmayacak şekilde kontrol edilebilir, dışa bağımlı bir biçimde oluşturmak zorunda kalacağı şartları hakim kılmaktır. Bu açıdan bölgeye yerleştirilmesi planlanan ve “Barış Gücü” olarak tanımlanan uluslararası askeri gücün yerleştirilmesinin asıl amacı da siyonist rejim tarafından gelebilecek tehditlere karşı savunma gücü oluşturmak değil onun karşısındaki direniş hattını etkisizleştirmek olacaktır. Nitekim bunun bir tecrübesinin Güney Lübnan’da yaşandığını biliyoruz.
Karar aynı zamanda Gazze’yi Filistin’in diğer bölgelerinden kopararak, Filistin halkının iç dayanışmasının engelleneceği bir resmi çerçeve oluşturmayı da amaçlıyor. Böyle bir planın uygulamaya geçirilmesi ise her bakımdan işgalci siyonistlerin işine yarayacaktır.
Bütün bu yönleriyle karar, siyonist işgal rejiminin ve onun arkasında duran, soykırım savaşını bilfiil yönlendiren, finanse eden, tüm askeri teçhizatını tedarik eden ABD’nin savaş yoluyla elde edemediğini uluslararası mekanizmanın yaptırım gücünü kullanarak elde etmeyi amaçlamaktadır.
Küresel emperyalizmin jandarmalığını yapan BM’nin verdiği destekten cesaret alan işgalci siyonistler BMGK’nin söz konusu kararının duyurulmasından sadece 24 saat sonra Lübnan’ın başkenti Beyrut’un güneyinde Sayda şehri yakınında bulunan Aynu’l-Hilve Mülteci Kampı’nda bir futbol sahasını hedef alarak tam bir katliam gerçekleştirdi. Çünkü işgalci katiller yaptıklarından dolayı hesaba çekilmeyecekleri konusunda kendilerini daha rahat hissetmeye başlamışlardır.