Bizim bitmek bilmez ‘Cumhuriyet’i demokrasiyle taçlandırma’ derdimiz

Mustafa Karaalioğlu

102. yılında bile Cumhuriyet’in hala en önemli meselesinin demokrasi eksikliği olması hazin değil mi? 10 değil, 20 değil bir asır oldu, hala mı? Güvenilir bir hukuk devleti ve her şartta çalışan bir demokrasi inşa etmeyi neden başaramıyoruz? Ve neden Cumhuriyet’i demokrasiyle taçlandırmak gibi bir hedefi hala en önemli meselemiz?

Cumhuriyeti kurabilmek son derece önemli ve değerli bir adımdı. 600 yıllık saltanatın ardından idareyi “cumhur”a vermek Türkiye’nin kaderini değiştiren bir siyasi ve toplumsal başarıydı. Modernleşme hamleleri, eğitim, sanayi, ticaret, kültür, sanat gibi ünitelerde yaşanan gelişmeler de öyle… Bir aşamadan sonra, Cumhuriyet idaresinin gerçek manasını ifade eden çok partili hayata geçiş ve serbest seçimle birlikte demokrasiyi kazanmaya başlamak da bir başka gelişmeydi.

Şimdi neredeyiz peki?

Demokrasi bir ülkenin refahı, güvenliği ve bugünlerin moda tabiriyle bekasının da garantisidir. O olmadan hiçbiri olamaz. Farklı siyasi görüşler, fikirler ya da sadece menfaatler bir kısıtlama olmadan başta siyasi parti olmak üzere dilediği şekilde örgütlenebilmeli. Toplumun tercihine yani sandığa gidebilmeli ve seçilebiliyorsa seçilebilmelidir. Türkiye, darbe ve darbeye benzer baskı dönemleri hariç bunu da başarmıştır. Memleket idaresinin temel kaynağı hep millet iradesi olmuştur. Toplum demokrasiyi sevdiği ve önemsediği için seçimlere katılım da birkaç istisna dışında yüksek olmuştur.

Ne var ki, seçmenin bu ilgi ve alakası yine de Cumhuriyet’i demokrasiyle taçlandırma problemini çözmeye yetmedi. Çünkü, bir demokraside seçilmek kadar önemli olan kuvvetler ayrılığı, şeffaflık, denetim ve hesap verebilirlik gibi üniteler işlemedi. İktidar, şu anda da olduğu gibi sahip olanın elinde seçimden seçime açılan bir kapalı kutuya dönüşmekten kurtulamadı.

Türk halkı demokrasiyi seviyor ama demokrasiye gösterdiği ilginin karşılığını göremiyor. Seçim olmadan demokrasi olmaz ama hukukun, şeffaflığın, ifade hürriyetinin ve daha birçok şeyin olmadığı ortamda da gerçek bir demokrasiden söz edilemez. Yine bugün olduğu gibi…

Onlarca kez yayınlandı, son günlerde yeniden gündemde. Türkiye sadece 10 yıl önce hukukun üstünlüğü endeksinde dünyada 80. sıradayken her yıl düşerek bugün 118. sıraya geriledi. Diğer endekslerde de öyle… Şeffaflık/hesap verebilirlikte ve ifade hürriyetinde de tepetaklak bir geriye gidiş var. Sadece dünyadaki listelerde değil, içeride yapılan araştırmalarda da insanlar hukuktan ve şeffaflıktan umudu kesmiş durumdadır. Bütün bunların kaçınılmaz sonucu olarak da ekonomide, eğitimde ve küresel rekabette kronik kriz halindeyiz. Sene 2025 ve hala enflasyonu yüzde 30’da tutmayı büyük bir hedef olarak görüyoruz. En önemli sermaye eğitim ama eğitimde dünya liginde adımız bile geçmiyor. Bilime katkı veya akademik başarıda da öyle… Öte yandan, geleceğini ülke dışında arayanların sayısı giderek artıyor ve bunu umursamıyoruz bile. Çünkü onları burada tutmak için liyakat ve ehliyete önem vermek gerekiyor… Bir yandan Kürt meselesini -inşallah- çözüyoruz ama onun yerine bu kez muhalefeti bir büyük güvenlik meselesi haline getiriyoruz. Zaten aksak ve iyi işlemeyen demokrasinin omuzuna ağır bir yük daha bindiriyoruz.

Bir Cumhuriyette, bir demokraside bu kadar siyasi gerilim, toplumsal kutuplaşma, kuralsız paylaşım kavgası ve gelecekten umutsuzluk olamaz. İktidar olanın veya iktidara yakın olanın her türlü güvenceye sahip olduğu, muhalif olanın ise akla hayale gelmeyen suçlamalarla tehdit alında yaşadığı bir düzende Cumhuriyet’in demokrasiyle taçlanması hedefi de sürekli erteleniyor. Umarız bunun için daha çok beklemeyiz.