Bireysel tercih değil, kötü ekonomi yönetimi…

Elif Çakır

Bir ülkede, ekonomiden adalete, sağlıktan eğitime kadar her alanda tek yetkili olan cumhurbaşkanı, “eve ekmek götüremiyoruz” diyen vatandaşına “abartıyorsun, al şu çayı da keyif çayı iç” diyebiliyorsa; o ülkede bir bakanın, emeklilerin tuvaleti olmayan otellerde yaşamasını “bireysel tercih” olarak görmesi hiç şaşırtıcı değildir.

Geçen hafta Oksijen Gazetesi’nden Mine Şenocaklı, emekli maaşlarıyla geçinemeyen emeklilerin hayatta kalma mücadelelerini bütün çıplaklığı ile ortaya koyan, vicdanları yaralayan bir habere imza attı. Hem de emeklilerin dramı gelmiş Beştepe’nin burnunun dibine, gözünün önüne kadar dayanmış.

En düşük emekli aylığı 16 bin 881 lira. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 29 bin lira, zorunlu masraflarla yoksulluk sınırının 97 bin lira, çalışan tek kişinin yaşam maliyetinin 38 bin 752 lira olduğu ülkemizde emekli maaşı en yükseğinden olsa ne yazar?

Maaşları hiçbir şeye yetmeyen “kırk satır mı kırk katır mı” seçeneğine mahkum edilen emeklilerimiz tuvaleti, banyosu olmayan ucuz otel odalarına sığınmışlar. Üstelik çoğunun yaştan kaynaklanan ciddi sağlık sorunları da var. Evlerinde rahat etmeleri gereken bir yaş grubu. Ama Şenocaklı’ya konuşan emeklilerimiz, bir yandan emekli maaşlarıyla başlarını soktukları otel odalarının ücretlerini ödeyip, çünkü maaşları başka bir şeye yetmiyor, bir yandan da karınlarını doyurmak için çalışmak zorunda olduklarını anlatıyorlar.

Ama Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’a göre emeklilerin tuvaleti, banyosu olmayan otel odalarında kalması “bireysel tercih”miş! Emeklilerin tuvaleti, banyosu olmayan otel odalarında kalmaları “toplumsal bir kriz gibi sunulmaya” çalışılıyormuş!

TBMM Genel Kurulu’ndaki bütçe görüşmelerinde DEM Parti Grup Başkan Vekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Mahinur Göktaş’a Oksijen’deki haberi soruyor:
“Emekli olan yaşlılarla ilgili çıkan haberi gördünüz mü? Şurada Ankara’da Ulusta tuvaleti, banyosu olmayan tek kişilik odalarda kalan emeklilerin haberini okudunuz mu? Günlüğü 200 lira…”

Haberi gördüğünü söyleyen Bakan Göktaş diyor ki:
“Bireysel tercihler, bilinçli olarak vatandaşları yanıltmak amacıyla toplumsal bir kriz gibi sunulmaya çalışıldı.”

Sayın Mahinur Özdemir Göktaş üstüne basa basa “Biz gittik oraya, gittik” diyor ama muhtemelen Bakan Özdemir’i Ulus’ta “bireysel tercihler” nedeniyle “mutlu mesut” otel odalarında yaşamlarını sürdürenlerin olduğu başka bir otele götürdüler.

Çünkü hiç kimse tuvaleti, banyosu olmayan bir otel odasında kalmayı tercih etmez. 100 lira pahalı geldiği için 15 günde bir duş almak bireysel bir tercih olamaz. Hele de 70’li yaşlarda kimse böylesi bir yaşamı tercih etmez.

Ama maaşı 16 bin 881 lira olan, tek başına kiraya çıkamayan, çünkü en kötü evlerin kirasının 15-20 bin lira olduğu bir ülke gerçeğinde “maaşımı eve mi vereyim, karnımı mı doyurayım, faturalarımı mı ödeyeyim” hesabı yapan bir vatandaş gider başını sokabileceği bir otel odasına sığınır.

En rahat etmesi gerektiği yaşlarda evinin kirasını ödemeyecek acizliğinde kim olmak ister?
Nitekim 200 liraya otel odasında kalan bir emekli “Ben de istemez miyim bir evim olsun, sakince girip çıkayım, istediğim zaman tuvalete gireyim, istediğim zaman banyo yapayım. Ama kazancım ancak buraya yetiyor. 6 bin lira aylık veriyorum” diyor.

Nasıl beslenebildiğine dair soruya verdiği yanıt yüreklere taş gibi oturuyor: “Yumurta, patates haşlıyorum daha çok. Salata yapıyorum. Malzeme alabilsem çok iyi yemek yaparım da…”


Bakan hanımefendi yanıtlasın bakalım böyle bir yaşam “bireysel tercih” olabilir mi?

Gerçekten anlatsın, anlatsın da biz de ikna olalım.

Kim böyle bir yaşamı tercih edermiş?

Kim kendisine böylesi bir sadistlik yaparmış?

Mesela bir emekli “böyle giderse cenazem otelden kalkacak” diyor.

“Benim bireysel tercihim, yaşlılığımda sefalet içerisinde yaşamak istiyorum, duşu, tuvaleti olmayan bir yaşamı merak ediyorum. Hayatımı böyle tamamlayacağım, cenazemin de sefalet içerisinde yaşadığım otelden kalkmasını istiyorum” diyen birinin akıl sağlığından şüphe edilir.

Böyle bir bireysel tercih nasıl olabilirmiş Bakan Göktaş yanıtlasın, tane tane anlatsın, biz de anlayalım.

Bakan Göktaş kusura bakmasın ama bu halktan kopukluk bile değil. Gerçeklikle bağın kopması durumu bile değil.

“16 bin lira maaş alıyorum, yaşıyorum ama canlı mıyım, ölü müyüm bilemiyorum. Bir çay bile içemiyorum, o 10 lira bile çok geliyor” diyen emeklilerin dramlarını “bireysel tercih” olarak değerlendirmek bambaşka bir eşik olmalı.

Ama yazının başında da söylediğim gibi bir ülkenin cumhurbaşkanının “eve ekmek götüremiyoruz” diyen vatandaşına “abartıyorsun” dediği, ülkenin ekonomisini, bilmem kaç bin fit yükseklikte uçan helikopterinin penceresinden baktığı otobandaki araçlarla değerlendirdiği bir yerde o ülkenin bakanı da çıkar emeklilerin otelde kalmasına “bireysel tercih” yorumu yapar.

Bu değerlendirmeyi yapar ve geçer…

Kötü yönettik ülkeyi, ekonomiyi bozduk, irrasyonel politikalarla ülkeyi uçurumun kenarına bıraktık, şimdi de uğraşıyoruz düzeltemiyoruz, hazine o kadar boş ki, hesap kitap yapıyoruz ülkemizin emeklilerine vakti zamanında gereken zammı yapamadık diyecek hali yok ya elbette çıkacak ve “bilinçli olarak vatandaşları yanıltmak amacıyla toplumsal kriz gibi sunulmaya çalışılıyor” diyecek…

Ne demişti Cumhurbaşkanı Erdoğan

“Hayat pahalılığının, emekli maaşlarının yeterli olmadığının farkındayız. 16 milyon emeklimiz var, 7 bin lira eklemek demek bütçeden yaklaşık 1,4 trilyon, 10 bin lira eklemek demek 1,9 trilyon liralık kaynağı buraya aktarmak demek. 2024 yılında ülkemizde tek çivi çakmasak, tüm yatırım bütçesini buraya aktarsak bile bu gideri karşılamaya yetmiyor.”

O zam vaktinde yapılamadığı için, ekonomi kötü yönetildiği için o emekliler hak ettikleri zamları alamadılar. Alım güçleri düştüğü için o otel odalarına mahkum oldular.
Sayın Bakan bu bireysel tercih değil, sizin kötü ekonomi yönetiminizin ortaya koyduğu fotoğraftır.


Benim haberde en çok içimi acıtan, o duşu, tuvaleti olmayan otel odalarına sığınan emeklilerin “ağzımızdan bir şey kaçmasın, konuşunca bir şey söyleriz başımıza iş gelir” sözleri oldu.

Her bir hikaye ayrı bir dram, ülkeyi yönetenler için ise ayrı bir utanç. Tuvaleti olmayan bir yaşama mahkum edildiklerini onlar anlatmaya utanıyorlar ama onları bu yaşama mahkum edenler maalesef utanmıyorlar.