Çürümenin Sessizliği
Toplumlar nadiren bir anda yıkılır; çoğu kez yavaş, sessiz, fark edilmeyen bir çürüme sürecine girerler. Latince kaynaklı dillerde hem “yolsuzluk” hem de “çürüme” anlamına gelen “corruption” kelimesi kullanılır. Bu tesadüf değildir: Çünkü yolsuzluk, sadece malî bir suç değil; bir devletin ve toplumun bütün hücrelerine sızan ahlaki ve kurumsal bir bozulmadır.
Devletin Çürümesi: Kuralların Eriyişi
Bir devlette yolsuzluk kurumsallaştığında:
-Yasalar herkese eşit uygulanmaz; güçlü için esnetilir, zayıf için sertleştirilir.
-Yargı, adaletin değil iktidarın sözcüsü haline gelir.
-Liyakat biter; makamlar ehil insanlara değil, sadakat gösterenlere (yanaşmalara) verilir.
-Devlet, ortak iyilik için değil, bir azınlığın çıkarı için işleyen çıkar örgütüne dönüşür. Bu noktada devlet hâlâ ayakta görünür; ama omurgası çürümüştür.
Toplumun Çürümesi: Ahlâkın Kamu Alanından Çekilmesi
Toplumsal çürümenin önemli bir göstergesi, kutuplaşmadır. “Biz ve onlar” ayrımı üzerinden toplum ayrışır. Toplumsal dayanışma yerine çıkar ilişkileri hâkim olur. Yolsuzluk sadece devlet kurumlarına değil, toplumsal yaşama da siner:
-İnsanlar “doğru” olanı değil, işine geleni yapar.
-Yanlışa karşı ses çıkarmak yerine “herkes böyle yapıyor” denilerek susulur.
-Güven duygusu kaybolur; vatandaş, en yakınına bile güvenemez hale gelir.
– Toplumsal ilişkilerde dayanışma yerine çıkar ilişkileri belirleyici olur.
Hukukun olmadığı yerde ekonomi güvenceye alınamaz. İhaleler yandaşlara dağıtılır, üretim yerine rantçılık ve spekülasyon ön plana çıkar. Yatırımcı güvensizliği artar, işsizlik ve enflasyon kronikleşir. Devletin çürümesi, ekonomiyi de içten içe çürütür.
Böyle bir toplum, dışarıdan canlı görünse de, kökü kurumuş bir ağaç gibi içten içe çürüyordur.
Çürümenin Göstergeleri
Adaletin kaybolması → mahkemelerin siyasallaşması
Ekonominin giderek rant üzerinden işlemesi → üretmek yerine paylaşılacak ganimet aranması
Ahlâki çözülme → çıkarın, iyinin ve doğrunun önüne geçmesi
Toplumsal güvensizlik → “kimseye güvenme” kültürünün hakim olması..
Sonuç: Sessiz Yıkım
Çürüme, aniden patlayan bir kriz değildir; sessiz bir yıkımdır. Çöken bir bina gibi gürültüyle değil, ağır ağır, günlük hayatın içinde gerçekleşir. Çürüme aynı zamanda ahlâkın susması demektir. Toplumsal vicdan olan ahlak susunca toplumun kendini yargılaması ve ıslah etmesi mümkün olmaz.
Hiçbir toplum çürümeye mahkûm değildir. Tarih, hukuk devleti, şeffaflık, liyakat ve hesap verebilirliğe geri dönerek bu zinciri kırabilen örneklerle doludur.
Çürüme, kendiliğinden durmaz; ancak güçlü bir toplumsal talep ve siyasi iradeyle geriye çevrilebilir.
Özetle; çürümenin panzehiri bellidir: Şeffaflık, adalet, liyakat ve toplumsal vicdan.
Ama asıl mesele şudur: Toplum bu çürümeyi görmek ve durdurmak için cesaret ve dirayet gösterebilecek midir?