Bi hev re bibin

Cemile Bayraktar

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “Terörsüz Türkiye” süreci devam ederken, Dicle Üniversitesi Akademik Yılı Açılış Programı'nda Kürtçe birkaç cümle kurdu. Kurtulmuş, Kürtçe "Birlik olalım gönül gönüle, el ele barış aramızda hüküm sürsün" anlamına gelen "Bi hev re bibin, dil bi dil, dest bi dest; aştî li nav me ra best" ifadelerini kullandı.

Elips Haber'de yer alan habere göre, Türkler ve Kürtler, çok uzun yıllardır bu coğrafyada birlikte yaşıyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 15 milyondan fazla Kürt var, buna rağmen ülkede TBMM başkanı “barış ve birlik” temalı bir Kürtçe cümle kurdu diye kıyamet koptu…

“Ülke bölündü, Türklük yasaklandı, Türkçe yok sayıldı, Türkler tahrik ediliyor, anayasa çiğnendi” şeklinde gerçekle alakası olmayan iddialar dışında bir de “bilinmeyen dil, Kürt diye bir ırk, Kürtçe diye bir dil yok” şeklindeki tahrik ve tahkir ifadeleriyle Kürt vatandaşlarımız rahatsız edildi.

İçinde birlik ve barış geçen Kürtçe birkaç kelimeye yönelik tahammülsüzlük, Kürtçe’nin -artık hangi akla hizmetse- terör dili olduğu safsatalarına kadar uzadı.

Kürtlere ve Kürtçe’ye yönelik tahammülsüzlük ve saldırılar, sadece İYİ Parti ya da Zafer Partisi gibi aşırı milliyetçi ve hatta ırkçılaşabilen marjinal kesimlerden gelmedi. Makul muhalefet olarak kabul edilebilecek, iktidarı demokrat olmamakla itham eden ve en önemli önceliğin demokrasi olduğunu iddia eden ana muhalefet ve kendisine bağlı kesimler tarafından da birkaç cümle Kürtçe duymak kadar normal olan bir şey ülkenin bölünmesi olarak okundu. Hemen birer istismar konusu yaptıkları “şehitler” meselesini ortaya sürdüler, Kürtçe ile şehitlerimiz arasında bağlantı kuracak kadar akıl ve mantıkla bağlarını kopartabildiler.

Tekrar edeyim, düşünün bir ülkede 80 milyon vatandaş yaşıyor, 15 milyonu Kürt ve bir üniversite açılışında Kürtçe birkaç cümle geçti diye bu kadar normal bir durum karşısında bir kesim “ülke elden gidiyor” diyerek feveran ediyor. Akıl alır gibi değil, zaten almadığı için de bu cendereden on yıllardır çıkamıyoruz.

Sonra bir de dönüp Kürt meselesini tanımlamak için “Kürt sorunu” ifadesini kullanıyorlar. Buradan maksat muhtemelen sorunun kaynağı olarak Kürtleri görmeleri, şu durumda sorunun kaynağının da Kürtler olmadığı ortaya çıkıyor. Çünkü Kürtler, kendi Meclislerinden kendi dillerinden birkaç cümle duyduklarında birkaç dakikalık huzur kendilerine yaşatılmadığında, kendilerine ve dillerine saldırıldığında bile kendilerine saldıranlar gibi davranmıyor. Şu durumda barışı kimin isteyip kimin istemediği de ortada…

Maalesef Türkiye’de Kemalistler, seküler milliyetçiler, katı ulusalcılar; Kürtlerle eşit olduklarını bir türlü kabul edemiyor, kendilerini var edebilmek için hep bir öteki, hep bir düşman arıyorlar ve o icat ettikleri ötekiden üstün oldukları zannından kurtulamıyorlar. İcat ettikleri düşmanla bir savaş yürütmeden yaşayamıyorlar. Bu öteki ve bu düşman, bazen Anadolu köylüsü, bazen Aleviler, bazen dindarlar, bazen Ermeniler ama genellikle Kürtler oluyor. Huzur nedir, barış nedir bilmiyorlar. Kavgadan başka bildikleri bir dünya yok ama kavganın olmadığı dünyalar da var. O dünyayı görürler mi, kendileri öyle bir dünya olduğuna ikna edilebilir mi bilmiyorum ama en azından bildiğimizi söylemenin vakti olduğuna inanıyorum; “Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa en güzel şiir barıştır.”