DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, "Haksızlıklar ve hukuksuzlukların son bulmasında, Türkiye’nin demokratikleşmesinde Meclis’e artık büyük görevler düşüyor. Meclis’te Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini önüne alan komisyon artık hızlanmalı ve kurulmalıdır" dedi.
Bakırhan, "Komisyon sonuç alıcı bir şekilde çalışırsa ve uygun bir içerikte kurulursa emin olun Türkiye demokrasinin önü açılır. Çünkü demokratik çözümün ve barışın istikameti Ankara’dır, mekanı Meclis, muhatabı ise 86 milyon insandır." ifadelerini kullandı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Meclis’te partisinin haftalık grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.
Madımak Katliamı’nın yıl dönümüne değinen Bakırhan, katliamda "sazın, sözün ve türkünün" yakıldığını, "fikirlerin, şiirin ve kalemin" ateşe verildiğine söyledi. Bakırhan, "Şiir yakıldı, kalem yakıldı. Sazın ateşe verildiğini de gördük. Çok şey görmüştük ama bunları da yaşadık. Hiçbir kitapta, hiçbir inançta, felsefede yazmayan bir katliamı Türkiye gördü. Bu katliam bize ayrımcılığın, inkarcılığın yarattığı acı sonuçları bir kez daha gösterdi. Madımak Oteli’nde alevler sadece bir binayı yakmadı; aslında bu toprakların birlikte yaşam umudunu yakmaya yeltendi" dedi.
‘Yangınlar ihmaller sonucu çıkıyor’
İzmir, Manisa ve Hatay’da başlayan orman yangınlarına dikkati çeken Bakırhan, yangınların ihmaller sonucu ortaya çıktığını söyledi. Bakırhan, "Yıllardır orman yangınlarına karşı önlem alınsın diye parlamentoda defalarca uyarılarda bulunduk. Ama çok dikkate alan yok. Her yıl aynı şeyleri yaşıyoruz. Gelinen noktada orman yangınları ihmallerin sonucudur. İhmali olanlar gözaltına alınmalı, açığa çıkarılmalı ve haklarında yasal işlem başlatılmalıdır. Her sene aynı şey olur mu? Ciğerlerimiz yanarken suçlu mu arayacağız? Dünyanın her yerinde ormanlar yanıyor ama böylesine yoğun, böylesine önemsiz yangınlar da başka bir yerde yok" diye kaydetti.
'Ulus devlet ve kapitalizm çıkmaza girdi'
Dünyanın büyük bir dönüşüm sürecinden geçtiğini belirten Bakırhan, ulus devlet, endüstriyalizm ve kapitalizmin bu dönüşüm sürecinde çıkmaza girdiğini vurguladı.
Bakırhan, şöyle devam etti:
"Kapitalist modernite, savaşı her yere yayarak silah satışlarıyla sermaye biriktirme derdinde. Enerji yollarıyla bu tıkanmış sisteme nefes aldırmaya çalışıyor. NATO’nun 2025 yılı toplantı sonuçlarına baktığımızda, dünya savaşının ayak seslerini duyuyoruz. Milyonlarca insan açlıkla mücadele ederken, işsizlikle boğuşurken, hak ve hukuk her yerde askıya alınmışken, NATO ülkeleri dünyadaki sorunların çözümsüzlüğünü derinleştirecek.
“Gazze’den Tahran’a, Kiev’den Şam’a kadar süren bu ateş tesadüf değildir”
Güvenliği sağlamanın yolu daha fazla silahlanmada değil, daha fazla eşitliktedir, adalettir. Daha fazla bombayla, topta, tüfekte değil, daha fazla özgürlük ve eşitliktedir. Dünya savaşının ayak izlerini Ortadoğu’da net bir şekilde görüyoruz. Soğuk Savaş’ın bitiminden Körfez Savaşı’na, oradan günümüze uzanan çizgi, Ortadoğu’da yeni bir nizam dayatmaktadır. Gazze’den Tahran’a, Kiev’den Şam’a kadar süren bu ateş tesadüf değildir. Kapitalist modernite, krizini bombalar, füzeler, savaş uçakları olarak dışa vuruyor. Dünya sistemindeki değişim arayışlarının en sert ayak sesleri Ortadoğu’da yankılanıyor. Her gelişmeyi küresel ve bölgesel hegemonya kavgasından ayrı düşünemeyiz. İran-İsrail gerilimi bölgesel güç matrisini baştan yazıyor. Suriye’deki çalkantı, Irak’taki istikrarsızlık, enerji koridorları üzerindeki rekabet birbirini besleyen dinamiklerdir. Hint-Avrupa Enerji Koridoru Projesini anlamadan, dünya ve Ortadoğu’daki gelişmeleri anlayamayız. Bu proje tam bir emperyal enerji projesidir. Batının ihtiyacını karşılamayı hedefliyor. Bu proje için jeopolitik alt üst oluş hayata geçiriliyorlar.
“Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminde hükümet kurma çalışmalarının bir an önce tamamlanmasını temenni ediyoruz”
Etnik dini gerilimler ile demokratik Ortadoğu birliği ve özgür bir yaşam arasında bir yol ayrımındadır. Biz Ortadoğu’da demokratik özgür bir yaşamı inşa etmek istiyoruz. Yüzyıllık katı ulus devletçi yaklaşımın yerine 3’üncü yol zorunludur. Halkların özgürlüğü ve güvenliğinin yolu ulus devlet egemenliğinden değil, birlikte yaşamı örecek bir hayatı örmekten geçiyor. Bu bakımdan her adımı çok önemsiyoruz. Mesela Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminde hükümet kurma çalışmalarının bir an önce tamamlanmasını temenni ediyoruz. Seçim yapıldı ama aylardır hükümet kurulamadı. Ortadoğu’daki tüm senaryoların merkezinde Kürt halkı varken bölgesel hükümetin kurulması hayati önemdedir. Kürtler başta olmak üzere bölgedeki halkların iç istikrarını ve demokrasisini sağlaması önemli bir zemin yaratabilir. Kürtler başta olmak üzere bölgedeki halkların iç istikrarını ve demokrasisini sağlaması önemli bir zemin yaratabilir. Bütün ulusların farklılıklarını yaşayabileceği, demokratik ulus fikri etnik ve mezhepsel gerilimleri Ortadoğu’da bitirebilir. Biz buna inanıyoruz.
“Türkiye sırat köprüsünden geçiyor”
7 Ekim, 22 Ekim, 27 Şubat, 12 Mayıs... Bu tarihler, Türkiye’nin stratejik dönüşümünün kilometre taşlarıdır. Bu tarihleri unutmayın. 7 Ekim’de patlak veren İsrail-Hamas savaşı, jeopolitik fay hatlarını harekete geçirdi. Ortadoğu’da bir bir taş devrilince, ‘oyun yeni baştan kuruluyor’ diyorlardı; işte o taş, 7 Ekim’de atıldı. Türkiye başta olmak üzere bölge ülkeleri, bu yeni gerçekliğe göre saflarını belirliyor. Ortadoğu gibi Türkiye de bir sırat köprüsünden geçiyor. Türkiye, geçmişin paranoyalarından ve korkularından kurtularak sırat köprüsünden güçlenmiş bir şekilde geçebilir. Bahçeli’nin 22 Ekim çıkışı, bölgesel fırtınanın Ankara’daki ilk yansımasıdır.
“Öcalan’ın çağrısı dönüşümün mihenk taşı oldu”
27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın çağrısı, stratejik dönüşümün mihenk taşı oldu. 12 Mayıs’ta kongre kararlarının açıklanmasıyla Türkiye ve PKK pozisyon alıyor. Bu kronoloji ile Türkiye hem Ortadoğu’daki risklerden korunabilir hem de iç barışını tekrar canlandırabilir. İbni Haldun’un tarih anlayışına göre toplumlar, aklı ve iradesiyle tarihini yazar. Kader ise kendisi, seçimlerinin bir sonucudur, der. 22 Ekim, 27 Şubat, 12 Mayıs... Bu tarihler, yılların birikimiyle kaderlerimizi omuzladığımız günlerdir. Artık söz de, karar da bu topraklarındır. Bu topraklardadır. Kaderimizi bu topraklarda birlikte belirleyeceğiz. 22 Ekim, 27 Şubat ve 12 Mayıs, kendi kaderini yazmanın tarihleridir. Değişen bölgesel dengeler, eski paradigmaları çöpe atıyor.
“Demokratik bir Türkiye’yi de oluşturacağız”
Yeni çözüm arayışlarını dayatıyor. Devlet ve devlet dışı aktörler dönüşmek zorundadır. Bölgedeki ideolojiler, örgütler, siyasi yapılar dönüşmek zorundadır. Dönüşmeyen yolda kalır, yolda kalan yönünü kaybeder. Artık kimse sadece taktik oyunlarla, oyalamalarla süreç götüremez. Yüzyıllık geçmişin yükü sırtımızda, yüzyıllık geleceği inşa etmenin sorumluluğu omuzlarımızdadır. Bölgenin kaderi baştan yazılıyorsa, Türkiye’nin stratejisi de yeniden doğmalıdır. Bu stratejiye ruh verecek olan, Türk ve Kürt ilişkilerinin demokratik zemine çekilmesidir. Demokrasi bu toprakların kalbi, barış ise yaşamın nefesidir. Allah’ın izniyle hep beraber nefes alacağız, birlikte güçlü olacağız. Demokratik bir Türkiye’yi de oluşturacağız.
“Herkesi ciddiyete ve tefekküre davet ediyoruz”
Sayın Öcalan, Ortadoğu’nun karmaşık yapısında barışın pusulasını cesaretle çiziyor. Kürt sorununun çözümünden bölgesel dengeye uzanan geniş perspektifle hareket ediyor. Sayın Öcalan’ın barışın maestrosu olduğu artık inkâr edilemez. Herkesi ciddiyete ve tefekküre davet ediyoruz. Sayın Öcalan, tek bir çağrısıyla 52 yıllık çatışmayı bitirme iradesini gösterdi. Milyonlarca insanın desteğini alarak toplumsal barışın önünü açtı. Sadece Türkiye’nin iç barışına değil, Suriye’den Irak’a uzanan coğrafyanın demokratik dönüşümüne de ışık tutuyor. Nelson Mandela hapiste 27 yıl geçirdi. 27 yılın özeti, Mandela’nın dediği gibi ‘Barış bizim elimizde’ sözleri oldu. İmralı’da da yaklaşık 27 yıldır barışın bu topraklarda mümkün olduğu çağrısı yankılanıyor ve yapılıyor. İmralı’daki düşünsel zenginlik, etnik ve mezhepsel çatışmaların yerini demokratik çoğulculuğun alacağı demokratik ulus modelini ortaya seriyor. Bu model bölgedeki tüm halklara kimliklerini yaşayabilecekleri devrimci siyasi bir ufuk açıyor. Kadın özgürlüğü, ekolojik yaşam ve demokrasi üçgeninde yeni bir toplumsal sözleşme sunuyor. Bütün engellere rağmen bunu gerçekleştirmenin mücadelesini veriyoruz, vermeye devam edeceğiz.
“Erdoğan ile görüşeceğiz”
DEM Parti olarak sürecin ciddiyetine layık davranıyoruz, siz de görüyorsunuz. Amerika’dan Almanya’ya İngiltere’den dünyanın dört bir yanına barış diplomasisini örüyoruz. Türkiye’de bütün siyasi partiler, emek meslek örgütleri, iş veren kurumlarını ve çeşitli halklar ve inançların örgütlü temsilcileriyle bir araya geliyoruz. Bu süreci konuşuyoruz. Barışta herkesin tuzu olması gerektiğini anlatıyoruz. Parti heyetimiz önümüzdeki günlerde de Sayın Cumhurbaşkanı ile buluşacak. Bu görüşmeye da büyük önem veriyoruz. Bölgesel kaos tırmanırken iç barışımızı güçlendirmek için daha çok konuşmalıyız, bir araya gelmeliyiz. Sayın Erdoğan ile yapacağımız görüşmeyle herkesi kapsayan demokrasi, hukuk ve iç barışı sağlayacak bir yol haritasının çıkmasını umut ediyoruz. Heyetlerimizin yapacağı görüşmeler sonrasında Türkiye’ye nefes aldıracak bir döneme gireceğimizi düşünüyoruz. Bu kapsamda barış iklimini somut hayata yayacak gelişmelerin en kısa sürece gerçekleşmesini bekliyoruz. Temennimiz bu yöndedir. İnşallah önümüzdeki günlerde yeni gelişmeleri, yeni hamleleri hep birlikte göreceğiz. İç barışı kurmak demokratik siyaset kanallarını güçlendirmekten geçiyor.
“Sürece katkı sunmak için yanımızda olmalılar”
Geçen Kobanê Davası’nın gerekçeli kararı açıklandı. Maşallah kırtasiyelerde herhalde A4 kararı kalmadı. 33 bin sayfa. Sanırım o sayfaları birbirine yapıştırsak Ankara’dan Muş’a kadar yol olur. Malazgirt'e kadar da gider. Belki barışa da katkısı olur. 9 yıldır Kobanê Davası demokratik siyasete yapılan saldırıların ana simgesi oldu. gerekçeli kararı açıklandı. 33 bin sayfa da olsa 100 bin sayfa da olsa bu kağıt siyasi kumpas ve demokratik siyasete müdahalenin adıdır. Artık siyasi davalarla siyaseti dizayn etme zihniyetinden vazgeçilmelidir. Arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Kobanê Kumpas Davası’nda yargılanan arkadaşlarımız bizimle birlikte yürüyen bu sürece katkı sunmak için dışarıda yanımızda olmalılar.
“Meclis’i göreve çağırıyoruz”
Haksızlıklar ve hukuksuzlukların son bulmasında, Türkiye’nin demokratikleşmesinde Meclis’e artık büyük görevler düşüyor. Meclis’te Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini önüne alan komisyon artık hızlanmalı ve kurulmalıdır. Bu süreç bir madalyonun iki yüzü gibidir. Birinci yüzünde demokratikleşme adımlarının atılması, ikinci yüzünde silahsızlanma sürecinin yürütülmesi vardır. Silahsızlanma kapsamında PKK’ye ilişkin yasanın çıkarılması sürecin yasal temelini oluşturacaktır. Silahsızlanmanın sağ salim gerçekleştirilmesi kardeşlik hukuku kapsamında kucaklaşmayı sağlayacaktır. İnsanların bu sürece güvenini artıracaktır. Bu ülkenin bütün yurttaşları kardeşlik hukuku içerisinde kucaklaşsın istiyoruz. Selamlaşsın istiyoruz, birbirinin camını çerçevesini indirmesin diyoruz. Birlikte bu ülkenin geleceğini inşa edelim diyoruz. Bu konuda da Meclis’i göreve çağırıyoruz.
“Demokratik çözümün ve barışın istikameti Ankara’dır, mekanı Meclis, muhatabı ise 86 milyon insandır”
Komisyon sonuç alıcı bir şekilde çalışırsa ve uygun bir içerikte kurulursa emin olun Türkiye demokrasinin önü açılır. Çünkü demokratik çözümün ve barışın istikameti Ankara’dır, mekanı Meclis, muhatabı ise 86 milyon insandır. İçte huzurlu bir Türkiye’yi Ortadoğu’da istikrarın sigortası yapmak için herkesi siyaset yapmaya, barışı büyütmeye davet ediyoruz. En başta da Meclis başkanlığını. DEM Parti olarak Ortadoğu dinamiklerini ve siyasetini sanırım ey iyi bilen Türkiye’deki yapılardan birisi biziz. Bu kapsamda Ortadoğu’ya dair hem aktif güç hem de fikri ve siyasi olarak yeni dönem için en güçlü öznelerden biri Kürtlerdir. 3’üncü yol yaklaşımımız geleneksel ulus devlet modelini delen demokratik bir alternatif sunuyor."