Bahçeli’nin yargı farklılaşması

Ahmet Taşgetiren

Tayyip Erdoğan, hem Cumhurbaşkanı hem Ak Parti Genel Başkanı olarak, 18 – 19 Mart’la başlayan sürecin hem Türkiye’ye, hem de partisine gittikçe daha ağır bedeller ödettiğinin nasıl farkında değil, anlayamıyorum.

MHP içinde Feti Yıldız’la başlayan ve “tutuksuz yargılanma, masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı” gibi en temel ve evrensel kuralları içeren “hukuki uyarı” sürecinin en son Devlet Bahçeli tarafından kamuoyu ile paylaşılması, Ak Parti içinde var olduğunu bildiğimiz hukukçuları nasıl harekete geçirmiyor, onu da anlayamıyorum. Orada “yargı reformu stratejisi” gibi çok esaslı metinleri hazırlayan isimler var, onlar da biliyor uzun tutuklulukların yargı sistemini yaraladığını, lekelenmeme hakkının ihlâlinin çok temel bir yargı problemi olduğunu, masumiyet karinesini en çok da “muhalif kesimler” için devreye soktuğunuzda bir anlam taşıyacağını… Sonra?

Sonrası… 18 – 19 Mart’tan sonra oluşturulan, İmamoğlu’yla başlayıp Zeydan Karalar’a kadar uzanan, gazetecilerin tutuklanması, tv kanallarının karartılması ile devam eden, ana muhalefeti kıskaca alan Türkiye manzarası…

-Bir kere artık içerde – dışarda doğrudan Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ve onun somut temsilcisi olan Erdoğan’ın yönetim tarzına yönelik tanımlamalar yapılıyor ve bu tanım her gün daha çok “Demokrasi dışı” niteliklere doğru ilerliyor. Ekonomi bunun bedelini ödüyor. Buna iktidar cenahından verilen cevapların kimseyi tatmin etmediğini bizzat AKP içinde okuyacak, ama seslendirme işinin cesaret meselesi olduğunu bilen çok insan bulunduğu muhakkak.

-İmamoğlu’nun diploma iptali ve “suç örgütü lideri” suçlaması ile tutuklanması ile başlayan süreç, iktidar cenahının iddialarının aksine kesinlikle bir “Temiz eller operasyonu” ya da “Arınma operasyonu” olarak görülmüyor, evet buna inanan yüzde 30 civarında bir iktidar tabanı var, ama geniş kitleler nezdinde bu operasyon, 31 Mart’ta birinci parti çıkan CHP’yi çökertme hamlesi olarak algılanıyor.

-“Niye hiçbir Ak Partili belediye yok?” sorusu, iktidar medyasının uzun perdeleme stratejisine rağmen, artık ekranlarda tartışılır hale gelmiş durumda ve verilen cevaplar tatmin edici olmanın çok uzağında.
-“İş Yargıya intikal etmiş durumda, herkes sürecin sonucunu beklesin” yaklaşımı, artık “Yargıya güven aşınması” ile birlikte değerlendiriliyor ve sadece “siyasi hesabın kamuflajı” çerçevesinde itibar görüyor. Yani bu söylem, bizatihi Yargı süreçlerine güveni aşındıran bir mahiyet kazanıyor.

-Sürecin içinden bir “Özgür Özel vakıası” doğduğu gerçeği de, sanırım Erdoğan’ı çok öfkelendiriyor ama, buna bizzat iktidar uygulamalarının sebep olduğu görülmek istenmiyor. “Adam” yaz ortasında, herkesin bir biçimde tatil yaptığı zamanda gece mitingleri yapıyor ve CHP’nin yüzde 8 – 10 oy alabildiği şehirlerde bile meydanlara doluşan on binlerce insan telefon fenerleri ile geceyi aydınlatıyor. Uygulamalar, Özgür Özel’in dünyasından kitlelere “öfke ve hesaplaşma talebi” halinde yansıyor.

-18 – 19 Mart’la başlayan süreç, bir yandan Erdoğan’ın “Terörsüz Türkiye ve iç cephe tahkimi” söylemini inandırıcı olmaktan çıkarırken bir yandan da başka hesaplara DEM’in desteğini sağlamak gibi yine ben-merkezci yaklaşımların uzantısı haline getiriyor.

-MHP ve Devlet Bahçeli, en azından ortada bir “Yargıya güven” sorununun bulunduğunun farkında… Özgür Özel’in meydanlara taşıdığı sancının ülke imajını yaraladığını görmemesi mümkün değil. Onun için Ak Parti’den farklılaşıyor. Başta söyledim, Ak Parti içinde “Yanlış gidiyoruz” diyecek en az 10 kişinin ismini sayabilirim. “Lekelenmeme hakkı” ne, adamın canına okuyorsunuz. Çünkü süreci devam ettirmek, tanımlanan suçun hedef kişilere giydirilmesi ile mümkün… Medyanız da buna hizmet için seferber. Diyorum ya, MHP ve Devlet Bahçeli Cumhur İttifakı’na ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine destekte devam ediyor ama şu yaşanan süreçte “Ayrışmak” istiyor.

-Bahçeli son açıklamasında, bir kere daha masumiyet karinesinin, yani suçu sabit görülünceye kadar herkesin suçsuz kabul edilmesinin altını çizdi, davaların bir an önce sonlanmasını, iddianamenin hazırlanmasını, gerçeğin ortaya çıkarılmasını talep etti. Yani Erdoğan’ın en ağır suçlama ifadeleriyle operasyona sahip çıkıyor görüntüsüne yol açan “Turpun büyüğü” söyleminden uzak yerlerde durdu. En ilginci de, Özgür Özel’in İmamoğlu davasının TRT’den canlı yayınlanması talebini desteklediğini söyledi. Bunlar Erdoğan’dan açık farklılaşmalar…

-Erdoğan cenahı, Devlet Bahçeli’nin, “Terörsüz Türkiye”söyleminin altına bedenini koyan bilgeliği sergilediğine samimiyetle inanıyorsa, son açıklamalarının, 18 – 19 Mart’la başlayan sürecin Türkiye’ye iyilik getirmediği gibi bir alt değerlendirmenin üzerine oturduğundan emin olmalıdır. Evet, Feti Yıldız da, Devlet Bahçeli de temel hukuk kurallarını, ortaya konuşuyor gibi bir üslupla hatırlatıyorlar ama belli ki biraz da “Feraset” bekliyorlar. Ya da belli ki Erdoğan’la hukuku zedelemekten kaçınıyorlar.

-Türkiye siyasetinin bir “İmamoğlu olayı” yaşadığı muhakkak. Gerek iktidarın üzerine gidiyor oluşuyla gerek Özgür Özel’in sahiplenişi ile… başlatılan yargı süreci nasıl biterse bitsin, İmamoğlu daha uzun süre konuşulacak. Şu an yaşanan süreç onu “siyaseten mezara gömme” niteliği taşıyor. CHP’ye de “Bırak İmamoğlu’nu, gel normalleşelim, yoksa senin ve tüm partinin canı yanar” mesajı veriliyor. Bu da Türkiye açısından taşınması kolay olmayan bir yük.

-Bence Erdoğan’ın nereye kadar göze aldığı bilinmeyen bu yükü, MHP ve Devlet Bahçeli sırtlarından indirmeye çalışıyorlar. AKP cenahı ise bindik bir alâmete… havasında… Bakalım Bahçeli’nin örtülü uyarıları ne zaman onların dünyasına ulaşacak?