Mustafa Çalık yadigârı Türkiye Günlüğü dergisinin, “Aydınlar Nerede?!” kapaklı son sayısını (Mart-Nisan 2025, 162. Sayı) görünce epeydir yazmayı düşündüğüm -ancak bir türlü fırsat bulamadığım- bir aydınlar analizi yapmanın zamanı geldi diye düşündüm. Merhum Azerbaycanlı şair Bahtiyar Vahabzâde’nin Cengiz Aytmatov ile ilgili bir siteminden haberdar olduğumdan bu yana, ‘aydın konformizmi’ konusu zihnimi meşgul edip duruyordu.
AYDIN KİMDİR?
Düşünce, kültür ve bilim alanlarında toplum ortalamasından daha ileri düzeyde bilgi ve birikime sahip olan, bu niteliğini toplumun gelişimi yolunda kullanma gayreti sergileyen, eleştirel düşünebilen ve topluma yol göstericilik yapabilme kapasitesindeki insanlar aydın olarak tarif edilebilir. Bu tarife göre aydınlar, yaşadıkları toplumun, aidiyet hissettikleri milletin sorunlarına duyarlı ve bu konuda sorumluluk sahibi kişiler olarak da değerlendirilebilir. Benzer anlamlara sahip olan entelektüel ise, zihnî faaliyetlere derinlemesine ilgi duyan, kültür, sanat, bilim veya felsefe gibi alanlarda bilgi ve fikir üretimine odaklanan, eleştirel ve yaratıcı düşünme yeteneğiyle karmaşık konuları analiz eden kişi olarak daha global bir anlamı içerir. Her iki tanımlama da bilgi ve düşünceyle ilişkili olmakla birlikte aydın sosyal ve millî sorumluluk taşıyıp ve liderlik potansiyeli arz ederken, entelektüel daha çok ‘bireysel takılan’ bir kişiliktir.
AYDINLARIN TASNİFİ
Aydınlar sosyal fonksiyonları, ideolojik duruşları, bilgi üretimine katkıları veya etkinlik gösterisi gibi kriterlere göre kategorize edilmişlerdir. Aydın sınıflamaları, dönemin sosyolojik, teopolitik şartlarına, sosyal ihtiyaçlara göre değişiklikler gösterir. Antonio Gramsci, aydınları organik ve geleneksel aydınlar olarak tasnif eder. Organik aydınlar belirli bir toplumsal sınıfın çıkarlarını temsil eden ve o sınıfın ideolojisini geliştiren aydınlar iken, geleneksel aydınlar akademik veya kültürel alanda çalışan ve daha bağımsız duruşa sahip, bir sınıfa sıkı sıkıya bağlı olmayan kişilerdir. Edward Said ise aydınları İktidar veya otoriteye bağlı olmayan bağımsız aydınlar ve devlet, siyasi parti veya belirli bir ideolojiye hizmet eden, bu doğrultuda fikir üreten bağımlı aydınlar olarak sınıflandırır. Karl Mannheim da benzer şekilde özgür ve ideolojik aydınlar şeklinde bir yaklaşımı benimsemiştir. Bunun dışında ağırlık verdikleri alanlara göre akademik, kültürel, siyasî ve teknokratik aydın tanımlamaları da yapılmıştır. Bu alanlar bazen bir kişide bileşim şeklinde ortaya çıkabilir. Aydınlar, bu kategorilere tam uymayabilir; çoğu zaman birden fazla özelliği bir arada taşıyabilir.
Bu genel tasnifler dışında ülkemize özgü olarak aydınlarımız modernleşmeci/batıcı olanlar ve muhafazakârlar şeklinde de değerlendirilmiştir. Türkiye bağlamında, aydınlar genellikle modernleşme, kimlik ve ideolojik çatışmalar ekseninde tanımlanır ve Tanzimat’tan bu yana tarihî süreçlerde yeni bir hale evrilmişlerdir. Batıcı aydınlar daha seküler ve reformist tavra sahipken muhafazakârlar dinî ve geleneksel mirasın takipçileridir. Bunlar dışında bireysel özgürlükleri önemseyen ve piyasa ekonomisini savunan liberal aydınlar da bir grup olarak ele alınabilir.
DÜNYADA AYDIN KONFORMİZMİ
Aydın konformizmi, düşünür ve entelektüellerin sorgulama ve eleştiriyi bir yana bırakıp egemen güçler, sosyal normlar veya ideolojik yapılanmaların etkisi altında kalıp, hatta güdümüne girerek kendi ‘öz rahat’larını düşünerek mevcut ilişkiler düzenini açıkça veya ima yolu ile onaylaması anlamına gelir. Aydın konformizmi, aydınların eleştirel duruşlarını terk ederek egemen güç odaklarına uyum sağlaması, bağımsız düşünceyi bir yana atarak statükoyu desteklemesi durumunu ifade eder.
Bu konformizm, tarih boyunca farklı şekillerde tezahür ederek aydının bir parçası olduğu toplumların hemen her alandaki gelişimini genellikle olumsuz olarak etkilemiştir. Bunun istisnası olan ‘soylu aydın’lar da tarih boyunca var olmuşlardır. Bunların ilk örneklerinden Sokrates, düşünceleri nedeniyle sorgulanan ve idama mahkûm edilen bir filozof olarak aydın konformizmine karşı duruşun bilinen ilk örneklerindendir.
Katolik Kilisesinin, otoriteyi entelektüel faaliyeti tekel olarak eline aldığı ve farklı düşünceleri aforoz ettiği Orta Çağ’da birçok aydın, ‘Engizisyon baskısı’ nedeniyle konformist bir tavır sergileyerek kilise dogmalarına inanamasalar bile bağlı kalmışken Galileo bunu reddetmiştir. Kilisenin dünya merkezli evren anlayışına aykırı olan keşiflerini duyururken yaşadığı baskılar, aydın konformizmine direnişin asil bir örneği olarak asırlardır hatırlanır.
Avrupa’da ‘Aydınlanma Çağı’ olarak bilinen dönemde, Voltaire gibi birçok aydın konformizme karşı tavır alarak özgür düşünceyi savunurken bazı aydın ve entelektüeller mutlak monarşiye ve mevcut düzenin devamına hizmet eden düşünceler üretip statükoyu desteklemeyi tercih etmişlerdir. Aydın konformizmini eleştiren ve konformist tavır sergileyen insanlara olumsuz yaklaşanlar, aydınların sosyal sorumluluklarını yerine getirmemesi, iktidar veya popüler kültürle uzlaşmasını eleştirir. Bazı yazarlar, aydın konformizmini farklı bağlamlarda ele almışlardır. Edward Said ve Julien Benda, evrensel bir perspektiften aydınların bağımsızlığına vurgu yaparken, Theodor W. Adorno ve Max Horkheimer kültür endüstrisinin aydınları konformizme sürüklediğini savunurlar. Jean-Paul Sartre, daha çok ideolojik ve politik düzlemde konformizmi eleştirir.
20. yüzyılın en çarpıcı aydın konformizmi örnekleri totaliter rejimlerde görülmüştür. Nazi Almanyası’nda birçok akademisyen ve sanatçı, rejime hizmet eden fikirler üretmiş ve muhalif sesler susturulmuştur. Bu isimlerin en önde gelenlerinden Martin Heidegger’in rejime yakın duruşu ve propagandaya katkısı eleştirilmiştir. George Orwell’in “1984” adlı kült eseri, entelektüellerin devlet baskısı altında nasıl konformist hale gelebileceğini anlatır.
Stalin dönemi Sovyetler Birliği’nde birçok yazar ve düşünür, baskı altında kalmış ve rejimin propagandasına katkı sağlamak zorunda bırakılmıştır. Sovyet yazar Maksim Gorki, rejimin resmi ideolojisini destekleyen eserler kaleme almıştır. Mutlak egemenlik dönemindeki icraatları ile ‘insan kasabı’ unvanını bihakkın hak eden Stalin döneminde eser veren Mihail Şolohov, Aleksandr Fadeev ve Aleksey Surkov gibi yazarlar, rejime sessiz onay verenler arasında yer alarak eserlerinde Sovyet propagandasına uygun temalar işlemişlerdir. Mao Çin’inde birçok aydın, asırlık kültür mirasını yıkıcı ve yok edici ‘Kültür Devrimi’ sürecinde rejime boyun eğerek egemen ideoloji doğrultusunda eserler vermişlerdir.
AYTMATOV VE RESMÎ İDEOLOJİYE UYUM
Türk yurtlarının en ünlü yazarı, eserleri külliyat halinde birçok dünya dilinde yayınlanan Cengiz Aytmatov’un durumu yukarıda isimleri verilen Sovyet yazarlarından daha karmaşıktır. Sovyetler Birliği’nde Stalin dönemine göre daha rahat olan bir dönemde yazmasına ve eserlerinde resmî komünist ideolojiye doğrudan karşı çıkmamasına rağmen, eserlerinin sayfaları totaliter rejimi eleştiren satır araları ile dolu doludur. İlk Öğretmen Duyşen, Toprak Ana ve Cemile gibi romanlarında, Sovyet sisteminin birey ve toplum üzerindeki etkilerini ima ile de olsa sorgulamıştır. Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek, Elveda Gülsarı, Beyaz Gemi, Gün Olur Asra Bedel gibi eserlerinde ise tek tek kişiler ve sosyal miras olan gelenekler üzerindeki baskılara, kolektifleştirme politikalarının olumsuz sonuçlarına dair eleştirel göndermeler yer almaktadır. Bu nedenle, Aytmatov tam anlamıyla konformist bir yazar olarak değerlendirilemez.
VAHABZÂDE’NİN SİTEMİ
Azerbaycan’ın ünlü şairi Bahtiyar Vahabzâde vefatından kısa süre önce kayda alınan ve ancak ölümünden sonra yayınlanmasını istediği bir video röportajında Aytmatov’a bir sitemini dile getirmiştir. Vahabzâde beraberindeki iki ünlü Azerbaycan aydını (Nureddin Rıza ve Şahmar Ekberzade) ile birlikte Kırgızistan’a giderek 1990’ların başında Azerbaycan Türkleri’ne yapılan Ermeni saldırılarının en azılı aktörlerinden Zori Balayan’ın yazdığı bir karalama kitabını karşı bir kınama açıklamasını talep ederler. Dünya çapında ün kazanmış bir Türk asıllı yazarın bu açıklamasının uluslararası arenada Azerbaycan Türkleri’ni güçlendireceğini düşünmüşlerdir. Aytmatov bu açıklama talebini reddeder. Vahabzâde bu reddi kayda geçirirken Aytmatov’un millî hassasiyetinin azlığının değil “ihtiyatlı bir insan” oluşunun etkisine dikkat çekmiştir. Aytmatov’un gerekçesi o yıl Nobel ödülü için aday gösterilmesidir. Vahabzâde, -bence- yazarın Ermeni karşıtı bir açıklama yapmasının malum lobilerin baskısı ile Nobel ödülü almasına engel olacağını düşünmüş ve Aytmatov’un çekincesini anlayışla karşılamıştır.
SONUÇ: “AYDINLAR NEREDE?!”
Tarih boyunca aydın konformizmi, iktidar baskısı ve sosyal normlara ters düşmeme kaygısı şekillenmiş ve entelektüel özgürlüğün sınırlarını daraltmıştır. Tarihe baktığımızda kendi konforunun bozulmasını önemsemeyen, eleştirel düşünceye sahip aydınların, toplumların ilerleyerek dönüşümünde önemli roller oynadığını görürüz. Fakat şu da bir gerçektir ki, birçok aydın, -belki aydınların çoğunluğu- çeşitli sübjektif nedenlerle -mevcut düzen her ne olursa olsun- egemen güçlerin iktidarını -genellikle pasif bir şekilde- onaylamış ve rejime dolaylı da olsa hizmet etmişlerdir. Bu durum, entelektüel dürüstlük ve özgürlüğün her dönemde konfor yitimi gibi bir bedel ödemeyi gerektiren bir kavram olduğunu göstermektedir. Türk aydınlarının günümüzdeki durumunu bu açıdan değerlendirdiğimizde Türkiye Günlüğü’nün kapağına -soru işareti ve ünlem ile birlikte yerleştirilen- başlığı hatırlamak yeterlidir: “Aydınlar Nerede?!”
Ülkemizin anayasasından, coğrafî sınırlarına kadar birçok esaslı konusunda süregelen ve bugünlerde yoğunlaşan tartışmaların “gazeteci kültürü”ne emanet bırakılması bana, halen ciddî bir aydın konformizmi ortamında olduğumuzu düşündürüyor. Türk atasözündeki “yılan”ın herkese dokunması ihtimalini, -aşırı bir ihtiyatlılıkla- bugün görmezden gelmenin yarınlarda hiç kimseye ebedî bir ‘konfor alanı’ bırakmayacağını çok geç olmadan anlamak gerek. Bu vesile ile ülkemiz şartlarında büyük bir sabır gerektiren dergi yayıncılığı ortamında Türkiye Günlüğü’nü yarım asra yakın süre ayakta tutan Mustafa Çalık ile Bahtiyar Vahabzâde ve Cengiz Aytmatov başta olmak üzere yazımızda isimleri geçen aydınlarımızı rahmetle analım.