CHP’liler “19 Mart süreci” tabirini vaktiyle bizim “28 Şubat Süreci” tabirini kullandığımız tonda, aynı vurgularla hemen hemen aynı vezinde kullanıyor.
Ne olmuştu 19 Mart’ta?
CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İBB başkanı Ekrem İmamoğlu gözaltına alınmıştı. Sahurdan hemen sonra ve bayrama bir hafta kala.
19 Mart’ın öncesinde de soruşturmalar, açılmış davalar vardı. ‘Ahmak’ en meşhuruydu. Fakat zorlama bir dava, zorlama bir mahkûmiyet izlenimi veriyordu. Davanın hakimini de davadan alıp Samsun’a gönderdiler.
Bizim yargı bağımsız ve tarafsızdır. Buna şüphe yok. Anayasada yazıyor!
Buna rağmen bazıları düşünmüştür; İmamoğlu’nun 2028’deki seçimlere katılıp katılmaması bu kadar pamuk ipliğine bağlı olmamalı. Daha sağlam, daha ikna edici dosyalar bulunmalı.
Arkasından yeni soruşturmalar sökün etti.
Diploma, sağlam iş. Sorunu kökünden çözüyor. Anayasada yeri var.
Yolsuzluk da sağlam.
Kent Lokantası’nda yediği yemeği beğendiğini söyleyen milli gurme Vedat Milor’u incelemeye almaları biraz fazla mıydı?
Belki Ticaret Bakanlığı’ndaki elemanlar çorbada bizim de tuzumuz bulunsun dediler.
Ekrem İmamoğlu CHP’nin cumhurbaşkanı adayıydı. Türkiye ortalamasına uygun düşen siyasi profiliyle, en azından toplumun bir kesimi için halkın iktidarı oylarıyla değiştirme yetkisinin devam etme ihtimaline tekabül ediyordu.
Sadece CHP’liler değil, halkın iktidarı oylarıyla değiştirme yetkisinin devam etmesini anlamlı bulan birçok insan o günden itibaren meydanlara çıktı.
O gece ve takip eden gecelerde Saraçhane meydanını doldurdular. Meydan kalabalıktı, heyecanlıydı, coşkuluydu.
Ama ilk günlerin sıcaklığıydı. Böyle devam etmesi mümkün müydü?
Birkaç gün daha toplanırlar ama birkaç gün sonra tavsar. Kalabalık gitgide azalır. Gerilim düşer. İnsanlar sıkılmaya başlar ve sonunda tavsar.
Hayır, tavsamadı.
CHP lideri Özgür Özel İstanbul’daki ve Anadolu’daki haftalık mitinglerle heyecanı ayakta tutmayı başardı.
Bunu CHP’de başka bir siyasetçi başarabilir miydi?
Bu soruya cevap bulmak zorunda değiliz. Özel, enerjisiyle, kondisyonuyla, siyasi kapasitesiyle bunu başardı.
Bu arada Ak Parti çevrelerinde bir Kemal Kılıçdaroğlu nostaljisi baş göstermişti.
Özgür Özel’in genel başkan seçildiği kurultay mahkemelik olmuştu. Duruşmaları devam ediyordu.
‘Mutlak butlan’ kararı çıkarsa CHP’nin saati Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olduğu son dakikaya ayarlanacaktı.
Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’yle hayat daha güzeldi.
Özgür Özel birbiri ardına olağanüstü kurultaylar topladı. Bu kurultayların maksadı CHP’nin Özgür Özel liderliğindeki hüviyetini ve siyasi çizgisini pekiştirmekti.
Nasıl bir çizgi?
Sadece siyasetin sol tarafına bakan kitlelere değil, toplumun tamamına hitap eden, CHP’yi yüzde 20’lere mahkûm eden, toplumu CHP’den, CHP’yi toplumdan uzaklaştıran klişeleri, kalıpları aşmaya çalışan bir çizgi.
CHP’yi siyasi merkeze taşıyan bir çizgi.
Merkeze gelmezseniz taşrada kalıyorsunuz.
Taşrada, yani dışarıda.
(Eski genel başkan Kılıçdaroğlu ‘helalleşme’ hamleleriyle o klişeleri aşmayı denemişti. Ama tamama erdirememişti.)
Özgür Özel bu çizgiyi şu ana kadar başarıyla pratiğe taşıdı.
Halk, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun şahsında bu çizgiye olumlu karşılık verdi ve İstanbul’da desteğini her defasında arttırarak iki defa başkan seçti.
Kurultayların hepsinde Özgür Özel yeniden genel başkan seçildi. Son kurultayda destek rekor seviyeye çıktı.
Son kurultayı, CHP delegesinin CHP’nin merkeze yürüyüşünü onaylaması olarak da değerlendirebiliriz.
Eklememiz lazım. Bu da merkeze doğru yürümenin bir parçası:
Kerim Rota, Serkan Özcan, Ozan Bingöl, Güldem Atabay gibi iktisatçılar ve anayasa profesörü Şule Özsoy Boyunsuz CHP’ye kadro derinliği sağlayacak isimler.
Hukukçu Sevgi Kılıç ve iletişimci Emine Uçak Erdoğan yine parti yönetiminde.
Bunu da isterseniz başörtüsünün CHP’de tabu olduğu devirlerin geride kaldığına işaret sayalım.