Amerika’yı yöneten ‘akıl’ ve biz

İbrahim Kiras

Trump’ın BM genel kurulunda yaptığı konuşmayı hepimiz ağzımız açık dinledik. Konuşmasının başında -daha önce benzeri görülmemiş şekilde- 195 ülkenin temsilcilerine kendi iç siyasetinin propagandasını yaptı. Biden döneminde her şeyin berbat durumda olduğunu, kendisi iş başına gelince enflasyonu düşürdüğünü, ihracatı arttırdığını falan anlattı.

İcraatın içinden” propagandasının ardından da dış politika başarılarını (!) teker teker saydı. Dünyadaki yedi bölgede yıllardır devam eden yedi savaşı sona erdirdiğini iddia etti. Nobel Barış ödülünü hak ettiğini söyledi.

ABD dışındaki ülkelerin dünya barışı için hiçbir şey yapmadığını ileri sürdü. BM’ye yüklendi. Gazze'de bir ateşkese ulaşılması için çalıştığını ancak Hamas'ın bu anlaşmayı kabul etmediğini iddia etti. “Brezilya çok kötü durumda ve böyle olmaya devam edecek. Sadece bizimle çalıştıklarında iyi durumda olabilirler” dedi. Maduro liderliğindeki Venezuela’ya “Sizi yok edeceğiz” diye seslendi.

ABD’nin başındaki kişinin psikolojisinin hiç normal olmadığı, megaloman ve narsist kişilik belirtileri gösterdiği ortada. Ne var ki etrafındakiler de liderleriyle aynı tornadan çıkmış kişiler hep. Belki de öyle görünmek zorundalar. Düşünün ki iklim krizi yok diyen adamı çevre bakanı, aşı karşıtını sağlık bakanı yaptı “çılgın başkan”. (Bu ikincisi henüz Sağlık Bakanı adayıyken “sağlıksız yemek” yerken poz verdiği için eleştirilmişti. Oysa hamburger, patates kızartması ve kola fotoğrafının sebebi Trump’ın en sevdiği yemeğin McDonald’s menü olmasıydı!)

Diğerleri de öyle… Söz gelimi “Kudüs, Tanrı’nın seçilmiş halkına aittir” diye konuşan “TV sunucusu” Pete Hegseth’i Savunma Bakanlığına getirdi Trump…

İsrail'in Gazze’deki soykırımını canla başla savunup Filistinliler için “Vahşi hayvanlar” diyen Marco Rubio'yu da dışişleri bakanı yaptı.

İşte bu Rubio önceki gün ne siyasi nezaketle ne de diplomasi gelenekleriyle bağdaşmayan laflar söyledi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adını zikrederek... “Bir şey istediklerinde Beyaz Saray’a geliyorlar… ABD Başkanı ile beş dakika görüşebilmek için yalvarıyorlar” dedi.

ABD Dışişleri Bakanı’nın hakaretlerine hak ettiği şekilde cevap verilmedi maalesef.

Ağzımızın tadı bozulmasın” diye düşünüldü muhtemelen.

Diyeceksiniz ki dünyanın çoğunluğu da böyle yapıyor. Trump ve ekibinin densizlikleri karşısında alttan almayı veya sessiz kalmayı veya duymazdan gelmeyi tercih ediyor. Kimileri de karşılarındaki megaloman adamı idare etmek için suyuna gitmeyi, hatta pohpohlamayı siyasi yöntem olarak benimsemiş görünüyorlar.

Ne var ki Trump’ı pohpohlayarak dış politikadaki hedeflere ulaşmanın doğru bir yöntem olmadığını şimdiye kadar olup bitenlerden anlamış olmalıydık. Anlayanlar da yok değil zaten.

Çünkü bugün siyah dediğine yarın pekala beyaz diyebilme ihtimali olan bir adam var karşımızda. Güvenilmez bir muhatap. Esen rüzgara göre her an yönünü değiştirebilecek biri.

Trump seçim öncesinde Gazze’de ve Ukrayna’da devam eden savaşları bitireceğini söylemiş, bizim burada da bu vaat sempati ve ümit uyandırmıştı.

Seçimden sonra Gazze’de savaşı bitirme formülünü şöyle açıkladı: “Gazzelileri kovup burada bir lüks tatil cenneti kurmak”. Ukrayna için ise “Rusya tarafından işgal edilen toprakların Moskova’da kalması ve Ukrayna’nın sahip olduğu nadir minerallere ABD’nin el koyması” formülünü ortaya attı.

Gazze politikası pek değişmedi ama Ukrayna’yı paylaşmayı planladığı Rusya ile bazı hususlarda anlaşamadığı için şimdi şimdi politikasını -veya politik söylemini- tam aksi yöne çevirdi.

O kadar ki daha önce Rusya’ya düşmanlık yapıyorlar diye kızdığı bazı Avrupa ülkelerinin Rusya'dan petrol ve doğalgaz satın almasını eleştirdi. “Bunu yaklaşık iki hafta önce öğrendim ve hiç memnun olmadım” dedi.

Ama Trump bu… Yarın ne yapacağı, ne söyleyeceği yine belli olmaz tabii…

“Çılgın” ABD Başkanı, önceki gün BM’den ayrılırken gazetecilerin “NATO ülkeleri, hava sahalarına giren Rus uçaklarını düşürmeli mi?” şeklindeki sorusunu, “Evet, öyle düşünüyorum" diye cevapladı. “Peki siz o NATO ülkelerine destek verecek misiniz?” şeklindeki soruya ise, “Duruma göre” karşılığını verdi.

Böyle bir adamla “iyi geçinmek” dış politika aracı olamaz. Daha fazlasına ihtiyacınız var…

Avrupa devletleri yeri geldiğinde Trump’ın sırtını sıvazlayarak Washington’un şerrinden korunmaya çalışıyorlar ama aynı zamanda ortak bir zeminde ortak çıkarları doğrultusunda beraberce faaliyet yürütmeyi de başarıyorlar. Söz gelimi Ukrayna konusunda olsun, ek gümrük vergileri meselesinde olsun bunu yapabildiler. Dağılmadan, gevşemeden aynı yerde durabildiler. Hatta İngiltere bile bu konularda kıta ülkeleriyle ortak hareket etmeye ikna oldu.

Diğer ülkelerin de Avrupa gibi “Trump’la iyi geçinmek”ten ibaret olmayan bir dış politika arayışı içinde olmaları gerekmez mi?