Akın Gürlek yine hedefte

Nasuhi Güngör

İsrail’in İran’a yönelik saldırısının ardından devam eden savaş, sadece ülkemizin değil, bölgenin ve tüm küresel aktörlerin ana gündemi olmaya devam ediyor.

Ancak öte yandan da iç siyasetin tartışmaları da tüm hızıyla devam ediyor. Türkiye’de halkın kahir ekseriyeti, İsrail’in saldırgan tutumu konusunda ortak bir hassasiyet ve duruşla kenetlenmiş durumda. Bu hem tarihsel hafızanın getirdiği bir sonuç hem de bölgede ve dünyada yaşanan gelişmelere dair yüksek bir bilincin yansıması. İran politikalarının onayı değil, kendi ülkesinin geleceğini esas alan bir basiret bu.

DEVLETİN ERKEN UYARI SİSTEMİ

Siyasetin bu tabloyu doğru okuması gerekiyor. Türkiye’nin merkezinde bulunduğu coğrafyada yaşanan değişim ve çatışmaların bizi nereye taşıyacağı ve tüm bunlar karşısında ne düzeyde tedbirli olduğumuz konusunda da milletimizin beklentileri var. Biz kimiz ve tarihin bu anında neye karşılık geliyoruz sorusu, elbette devlet ve siyaset katında anlam ve karşılık bulmak zorunda.

Ekim 2024 itibarıyla devletin bu anlamda bir “erken uyarı” mahiyetinde harekete geçtiğini, siyasi sorumluluk açısından da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu erken okumanın risklerini üstlenmeye başladığını gördük. Kuşkusuz fiilen ortaya çıkan bu hamlelerin, çok daha öncesinden “devlet aklı” zemininde yoğrulduğunu da unutmamak gerekiyor.

MUHALEFETİN TAVRI

Hal böyleyken, ülke siyasetinin ana omurgasında yer alan ana muhalefet partisinin, gerek toplumla kurduğu irtibat, gerekse de kritik meseleler etrafında görüşlerini ortaya koyması, yeri geldiğinde eleştirel bakışını koruyarak devletin bu anlamdaki sorumluluğuna katkı sağlaması beklenir.

Ancak ne yazık ki mevcut tablo öyle değil. CHP, 2024 yerel seçimlerinde milletin kendisine açtığı geniş krediyi, siyasi merkezin ana sorunlarına dair çözüm üretmek yerine, kendi içindeki çekişmelerin ortaya çıkardığı gündeme hapsetmeyi tercih ediyor. Dolayısıyla kendilerinden ne küresel gündem olan konularda ne de bizim açımızdan bu sürecin bir parçası olan Terörsüz Türkiye başlığında hatırı sayılır bir söylem ya da yaklaşım göremiyoruz.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi etrafında oluşan yargı süreçlerinin, CHP yönetimi tarafından ele alınması, söz konusu dosyada yargılanan isimlerin haklarını savunmaları kuşkusuz kaçınılmaz. Kimse de bunun için ana muhalefet partisini eleştiremez.

Ancak bu savunmayı yegane gündemi haline getirmek; dahası doğru bir zeminde ve hukukun kendi ilkeleriyle yürümek yerine, başından itibaren davanın devlet adına kritik isimlerine yönelik son derece sert ve içi boş iddialarla saldırmak, onları itibarlarına yönelik ağır ifadelerle toplum nezdinde hedef haline getirmek akıl alır gibi değil.

AKIN GÜRLEK YİNE HEDEFTE

Akın Gürlek İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı. Kritik soruşturma süreçlerinde sorumluluk üstlenmiş durumda.

Dün Cumhuriyet Halk Partisi Genel başkanı Özgür Özel yaptığı konuşmada yine Akın Gürlek hedef alan ağır ithamlarda bulundu. Partisinin grup toplantısında “2019 öncesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) Gürlek’e Opel Insignia marka araç tahsis ettiğini, yakıt, bakım ve şoför dahil tüm masrafların İBB tarafından karşılandığını” iddia etti.

Özel ayrıca “Gürlek’in maaşıyla karşılayamayacağı değere sahip bir yatla gezdiğini ve bunun belgesinin ellerinde olduğunu, ayrıca kendisine Boğaz’da imar mevzuatına aykırı eklemelerle lüks bir mülk tahsis edildiğini” öne sürdü.

DMM “MANİPÜLATİF YAKLAŞIM”

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Özetle aktarıyorum:

“İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Akın Gürlek, 2019 yılında İstanbul’da Terör ve Örgütlü Suçlara bakan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevi dolayısıyla hassas bir görev icra etmiştir. İBB Başkanlığı, kamu kurumları arasındaki iş birliği zemininde adli makamlara tahsis ettiği araçlar kapsamında İstanbul Adliyesine de çeşitli araçlar tahsis etmiştir.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Akın Gürlek, 2022 yılında Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısıyla birlikte bir yatçılık fuarının açılışına Adalet Bakan Yardımcısı olarak katılmıştır. Sayın Gürlek’in idari bir makamda iken ilgili yat fuarına gerçekleştirdiği ziyaret nezaket gereğidir ve kamunun yerli üretime manevi desteği bağlamında gerçekleştirilmiştir.

Yine ana muhalefet liderinin, İstanbul’da bütün izinleri alınmak suretiyle usulüne uygun olarak yapılan Adalet Bakanlığı lojmanını istismar etmesi sorumsuz bir tutumdur. Başsavcılık makamına tahsis edilmiş bir lojmanın, halihazırda başsavcılık görevinde bulunan bir kişiye özel bir tahsismiş gibi gösterilmesi manipülatif bir yaklaşımdır.”

TOPLUMUN HUKUKU

Kamu adına hareket eden, başka bir ifadeyle devletin hukukunu savunan bir başsavcıyı her vesileyle hedef haline getirmek, ismiyle hitap ederek parmak sallamak, bunu yapan siyasetçinin hedeflerine hizmet edecek bir üslup ve söylem olamaz. Başsavcıları kendi menfaatlerinin peşinde gibi göstermek, onların kamunun, esasen toplumun hakkını savunma sorumluluklarını hedef almaktan başka anlam taşımaz.

Siyasi mücadeleyi siyaset zemininde, hukuki mücadeleyi hukuk zemininde devam ettirebilmek temel bir yaklaşım olmalı. İkide bir başsavcıyı hedef alarak “bir gün senin bile çocuklarına hukuk lazım olabilir” söylemiyle başlayan bu üslubun ne sonuca varması, ne de ülke adına hayır üretmesi mümkün.