Şu talihsizliğe bakır mısınız, “hukukun üstünlüğü” hedefiyle iktidara gelen, AK Parti’nin ilk on yılında bu konuda önemli mesafeler alan AK Parti iktidarı, şimdilerde hukukun, adaletin ayarını bozan icraatların altına imza atıyor. Bu arada, “İlk on yıl efsanesi anlatmayın, AK Parti başından beri böyleydi” diye slogan atanlara hatırlatalım, asıl iktidarı yoldan çıkaranların bu arızalı zihniyet olduğunu da bir yere not edelim.
Neyse esas meselemize dönelim…
Ortak aklın işlediği, iktidarın ilk on yılında hukuk, demokrasi ve özgürlükler konusundaki icraatlarının ardından herhalde bugünlere geleceğimizi aklımın ucundan bile geçirmezdik. Ama ne yazık ki aklımıza gelmeyen başımıza geldi…
Şimdi öylesine bir hukuk dışı iklimle karşı karşıyayız ki olup- bitenlere bakınca sanki bu kirli iklim hiç bitmeyecekmiş gibi bir umutsuzluğa ve endişeye kapılıyoruz. Özellikle de 19 Mart siyaset mühendisliği operasyonuyla birlikte, neredeyse adaletin ayarları tümden bozulmuş durumda.
İçine girdiğimiz bu talihsiz süreç, hukuk ve adalete güven açısından hiç umut verici bir tabloya işaret etmiyor. Zira biliyoruz ki adaletin terazisinin bozulması, bütün bir toplumun hayatını derinden etkileyecek negatif gelişmeleri tetiklemeye müsait bir ortam yaratacaktır.
Çünkü hukukun, hakkaniyetin bozulması, aynı zamanda ekmeğimizin küçülmesini de beraberinde getirir. Şu anda yaşadığımız derin ekonomik krizi sadece ekonomik verilerle izah edemeyiz.
Unutmayalım eğer hukuk devleti olma vasfımızı kaybedersek, ekonominin biricik sermayesi olan ‘güven’ unsurunu kaybederiz. Bizzat ülke vatandaşlarının kendilerini güvende hissetmediği bir Türkiye’ye yabancı yabancı yatırımcı gelmeyeceği gibi, yerli sermayenin de güvenle yatırım yapma isteği giderek azalacaktır.
Yeni yatırımlar konusunda cazibesini kaybettiği için yeni iş imkanları yaratamayan, dolayısıyla işsizlerinin sayısını her geçen gün arttıran bir ülkenin, vatandaşlarının refah standartlarını yükseltmesi de mümkün olmayacaktır. Kısacası işleyen bir demokrasiniz yoksa, hukuk her geçen gün kan kaybetmeye devam ediyorsa, ekonomik kriz de kaçınılmaz bir gerçekliktir.
Ancak memleket bu haldeyken bile umutsuz olmamak gerekiyor. Sonunda makul akıllar çıkıp, bu gidişin iyi bir gidiş olmadığı söyleyecektir. Nitekim hem AK Parti içinden hem de MHP’den hala hukuka inanan makul sesler ‘hukuk’ uyarısı yapmaya devam ediyorlar.
Mesela İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında bulunduğu isimler hakkında yürütülen soruşturma sürecine dair "Anadolu Sohbetleri" programında, mahkeme kararının sürüncemede bırakılmaması çağrısında bulunan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı diyor ki: “Yargıya taşınmış, halen soruşturulması devam eden ve gizlilik kararı bulunan bir meseleyle ilgili, masumiyet karinesini zedeleyecek tutumlardan kaçınılmalıdır. Evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde hareket etmek zorundayız. İddiaların çarşaf çarşaf gazetelerde yer almasını doğru bulmuyorum.”
Geçtiğimiz günlerde Bahçeli’nin hukukçu kurmayı Feti Yıldız da “Masumiyet karinesi, şüpheden sanığın yararlanması ve delillerin serbestçe değerlendirilmesi gibi ispat hukukuna ilişkin önemli ilkeleri bünyesinde barındırır. Maddi gerçeğe, hukuka uygun delillerle ulaşılması gerekir. Hukuka aykırı olarak elde edilen deliller yok hükmündedir” uyarısında bulunmuştu.
Hasılı evrensel hukuk normlarına dayalı ‘hukuk devleti’ anlayışını hakim kılmadan insanlarımıza anayasal güvence sağlayamayız, özgürlüklerini arttıramayız, ekmeklerini büyütemeyiz ve doğal olarak yarınlarına güvenle bakmalarını temin edemeyiz.
Şu an itibariyle AK Parti iktidarının, adaleti ve milleti yoran uygulamalarından vazgeçebileceği konusunda çok umutlu olmasam da sonunda hukuku tercih edeceğine inanmak istiyorum.
Umarım bir gün kendisi açısından da tek çıkış yolunun, ülkeyi içine sürüklendiği bu hukuksuzluk ikliminden süratle kurtararak milletle barışmanın yolunu bulabilir.
Bunun için de öncelikle kendi partisinin hukukçularından ve evrensel hukuka inanan tüm hukukçulardan yükselen makul seslere kulak vermelidir. Aksi taktirde hukuku kaybedersek sadece AK Parti değil, ülke olarak hepimiz kaybederiz.